Ahmet Güneş
Herkes düşman. Burada, orada, sınır içinde veya dışında. Herkese yetecek kadar silah var. herkesi patlatacak kadar mayın var. Burası büyük devlet. En büyük öldürme yeri. Öldürmek çünkü burada köylerden şehirlere gelene kadar yankısını da, anlamını da, hikâyesini de kaybediyor. İnsan öldüğü yerde kuruyup kalıyor. Üç satırlık bir haber bülteni ve bilmem kaçıncı sayfada. Cinayetlerin yankısı mesafeler ve algılarla yıpranıyor. Detone olan ölümler de var meydanlarda, kutlamalarda ve anmalarda onlar adına atılan sloganlarda bile.
Bu ülkede haber sorunu var. Bu ülkede eşitliksizlik olduğu kadar ölüler de eşit haberlerle ölmüyor. Eşitsizlik dirisinden ölüsüne herkese tekabül ediyor. Virüs gibi, yüz yıldır bitmeyen bir salgın gibi haksızlık her rengiyle herkese bulaşıyor. Geçtiğimiz mart ayının 21’inde yani Newroz Bayramı’nda Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Yekmal köyünde askeri karakola yakın bir noktada hayvanlarını otlatan 14 yaşındaki Yusuf Ata ve 16 yaşındaki Caner Sak, mayına basarak hayatlarını kaybetti. Aslında devletin gömüp boş verdiği mühimmatla katledildi. Çocuklarını son defa görmek isteyen aileler engellendi ve yan yana toprağa verildi.
1 Nisan’da ise Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Hesena köyünde yine hayvanlarını otlatan 40 yaşındaki Cemil Kaçar, mayına basması sonucu hayatını kaybetti. Yine aynı durum tespitine geldik: Devletin gömdüğü ölümcül mayınlarla Cemil Kaçar katledildi. Bu iki olayda da fail ve suç yok. Mayını kim döşediyse, devlet emriyle döşediği için yargılama söz konusu bile edilemez.
Geçen günlerde Mezopotamya Ajansı’ndan Mahmut Ruvanas’a konuşan Mayınsız Türkiye Girişi Koordinatörü Muteber Öğreten, 2014’ten 2022’ye ertelenen mayın imha sürecinin bu kez de 2025 yılına erteleneceğini belirterek, bölgede hâlâ toprağa gömülü 900 bine yakın mayın bulunduğunu söyledi.
Yine, Kara Mayınlarının Yasaklanması Uluslararası Kampanyası-Misket Bombaları Koalisyonu’nun (ICBL-CMC) araştırma birimi olan Kara Mayınları İzleme Örgütü’nün (MONITOR) 2018 yılı raporuna göre; sınırları içerisinde 100 kilometrekareden fazla mayınlı alana sahip 10 ülkeden biri de Türkiye. Diğer ülkeler arasında Afganistan, Angola, Irak ve Yemen yer alıyor. Bilindiği gibi bu ülkelerin hemen hepsinde ya devam eden bir savaş var ya da biten bir savaşın bıraktığı tahribat var. Aynı rapora göre, Türkiye’de 1983-2018 yılları arasında 1409 kişi mayın patlaması ya da topraktaki patlayıcı malzemenin infilak etmesi sonucu yaşamını yitirirken, 5432 kişi de yaralandı. Sadece 2017’de yaşanan patlamalarda 23’ü çocuk olmak üzere toplamda 42 kişi yaşamını yitirdi.
Bu mayınlar yoğunluklu olarak Şırnak, Iğdır, Dersim, Kars, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Antep, Hakkari, Hatay, Mardin, Siirt, Ağrı, Ardahan, Batman, Urfa ve Van’da bulunuyor. Yani burada yaşayan insanlar, özellikle kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlar kendilerinden habersiz yerin altına gömülmüş mayınla havaya uçmaya, ölmeye ya da sakat kalmaya müstahak bulunmuş. Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 164 ülke arasında bulunan Türkiye, Mayın Yasağı Anlaşması kapsamında BM bünyesinde bulunan Ottowa Sözleşmesi’ni Mart 2004’te imzaladı. Türkiye’nin sözleşme gereğince 1 Mart 2014’e kadar topraklarındaki mayınları temizlemiş olması gerekiyordu. Ancak Türkiye, 2014’te ek süre talep ederek mayınların imha sürecini 2022’ye kadar ertelemişti. Şimdi ise 2025’e ertelemek için harıl harıl çalışıyor.
Demek oluyor ki Türkiye devleti döşediği mayınları temizlemek istemiyor. İnsanların katledilmesine de göz yumuyor. Çünkü mayınların döşendiği yerlerde yaşayan insanların kolluk kuvvetleri veya onların mühimmatlarınca katledilmesinde bir kusur yok. Nihayetinde zor bela veya hasbelkader yargıya taşınan bu tür davalarda öldürülenlerin suçlu bulunması sıradanlaştı nicedir. Hatta katil olanlar terfi ediliyor, öldürdüğü insan yüzünden çıkan para cezası kolaylık olsun diye taksitlere bölünüyor.
Kürtler ve göçmenler mayınlarla havaya uçup sessizce ölecekler. Devlet büyük. Kameralar herkesi takip ederken, bekaya yetişmiyor güvenlik; her bir adım bir ölüm korkusunu herkese sindirecek ki ceberut devlet şebekesi kendinden emin yürüyecek. Üç beş kelle tedbirli yürüyecek diye milyonlar ölüm tehlikesine kurban ediliyor. Modern dünya ve muasır medeniyet ancak öyle tesis ediliyor. Tabelalar, yasalar ve kararnameler hep bu yüzden her yerden arsız otlar gibi bitiyor. Anında bir yerlerden biten bu saldırılar elimizi, bacağımızı sarmaladığı gibi gözlerimizin gördüğünü hapsedip aklımızın erdiğine suikastlar yapıyor. Açık faşizm, şakaya da toplantılara da sığmayacak kadar ölümcül.
Haftanın kitap önerisi: John Fante, Roma’nın Batısı, Çeviri: Avi Pardo, Parantez Yayınları