Şengal yeniden gündemde. Irak güvenlik güçleri halkın kendi savunma gücü olan YBŞ’nin ve asayişin bölgeden çekilmesini ve kendisini fesh etmesini istiyor. Ancak Ezidi Kürtleri yaşadıkları tecrübe itibariyle bunu kabul etmiyor. Yıllardır Irak hükümetinin, ardından Başurê Kurdistan yönetiminin askeri güçlerinin koruma amacıyla orda olmasına rağmen Ezidileri korumadıkları defalarca görüldü. Mesela KDP’ye ait askeri güçler 2014 ve 2017’de iki kez Ezidi Kürtlerini yüz üstü bırakarak çekildi. DAİŞ eliyle gerçekleşen katliamların etkisi daha geçmemişken bu halkı tekrar savunmasız bırakmak anlaşılır gibi değil.
Tarihlerinde 74 defa katliama maruz kalan Ezidi inancına mensup Kürtler günümüz itibariyle açık ve aleni katliamların yanı sıra zamana yayılı sistematik bir yok etme sürecine de tabii tutulmuşlardır. Mesela Türkiye’de birçok arazilerine ve köylerine korucular tarafından el konulmuştur. İnsanların bırakın evlerine arazilerine dönmelerini, atalarının mezarlarını ziyaret etmelerine bile müsaade edilmiyor. Devlet tarihi varlığını dahi kabul etmemekte ve varlıklarına dair tüm izleri silmektedir.
Efrin ve Şehba bölgesinin işgaliyle çeteler eliyle mallarına mülklerine el konulmakta, topraklarından sürülmekte ve DAİŞ’ın yaptıklarının benzeri bir jenosid uygulanmaktadır.
Irak’ta etnik, dinsel ve bölgesel olarak tanınmaları, kimliklerinin ve savunma haklarının yasalarla güvence altına alınması söz konusu olmadığı gibi, Saddam döneminde Kürtler arası çelişkileri derinleştirmek için pek dokunulmayan ve Araplaştırmaya maruz kalan Ezidiler, sonraki yönetimlerde tamamen Sünni ve Şiilerin keyfi uygulamalarına maruz bırakılmışlardır. Özellikle Sünniler hem bölgeye yerleşerek İslamlaştırma, hem de mallarına, topraklarına ve namuslarına el koyarak zamana yayılı bir yok etme içine girmişlerdi.
İslam ülkeleri dışında örneğin Ermenistan’da son zamanlarda etnik kimlikten uzaklaşmaları, sadece dinsel bir topluluk olarak desteklenmeleri biçiminde bir uygulamaya gidilmiş, asimilasyona tabii tutulmuşlardır. Gündemde olan Karabağ bölgesinin asıl sahipleri olmalarına ve toprakları Kızıl Kürdistan bölgesi olarak bilinmesine rağmen tamamen unutturulmuş, politik ve askeri mücadelelerde hakları yok sayılmıştır.
Avrupa ülkelerinde ise Ezidiler nerdeyse etnik kimlikleriden ayrı tanımlanmakta, Kürt etnisitesi ve Ezidi inancı bütünlüğü bilinçli olarak ihmal edilmekte, dinsel bir azınlık ve zamanla da entegrasyon çerçevesinde varlığını kaybeden bir topluluk olması bağlamında bir yol haritasına tabii tutulmuşlardır.
Elbet bulundukları ülkelerin şartlarına uyumun getirdiği dilsel, kültürel ayrışmalar yanı sıra baskılar karşısında geri çekilme, ama sistemin de nimetlerinden yararlanmak için kendi değerlerinden uzak, sistemin istemlerine göre çalışma, ilerleme ve rol model olma bağlamında örnekler ve etkileri var ki, toplumda ciddi bir kimlik karmaşasına ve kırılmaya neden olmaktadır.
Bir toplumun kendini koruyabilmesi için kolektif olarak yaşayacağı bir mekansal alanının olması, bu mekanda dilini, kültürünü, inancını özgürce yaşaması, ekonomik olarak kendi kendini idame etmesi, üretim, ticaret, imalat vb konularda kendisinin belirleyici olması, ilişkilerinde serbestiyetin sağlanması gerekir. Ve hepsinden önemlisi güvenliğinin olması ve buna dair de kendi iradesinin ve kararlarının olması elzemdir. Bu anlamda Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de, Ermenistan’da sahip oldukları mekansal alanlar, üzerinde inşa ettikleri dinsel ve fiziksel yapılar, sahip oldukları dil ve kültürel değerler korunmak zorunda, devamlılığı da güvence altına alınmak mecburiyetinde ve buna dair oluşturlacak mekanizmaların da kendileriyle müzakere edilmesi, katılımının sağlanması kaçınılmazdır.
Avrupa’da kolektif haklarının kültürel, etnik ve dinsel bütünlüğüyle kabul edilmesi, kendi dinamikleri içinde şekillenmesi, çelişki, çatışma ve gilişiminin kendi organizasyonları ve çalışmaları eliyle yürütülmesi için olanakların yaratılması, bu bağlamda müzakere edilmesi önem arz eder. Mesela şu an uygulandığı gibi dernekler, örgütler, devletler, gruplar arasında bölünmelerini teşvik etmek, bu bölünmeyi destekleyecek finansal olanaklar yaratmak, zayıf düştüklerinde de entegrasyon politikalarıyla denetime alıp çürütmek kabul edilebilir değil.
Ne var ki, sadece Kürtlere özgü olan Ezidi inancının mensupları vakti zamanında Kürdistan’da çoğunlukken, adeta yok edilme sürecine tabii tutulmuş, azınlık halleri bile kabul görmüyor. Beyaz asimilasyon, politik baskıların yanı sıra soykırım uygulamaları hiç bitmiyor.
Tarihlerinde belki ilk kez, 2014’te DAİŞ eliyle gerçekleştirilen katliamdan sonra örgütlenme olanağı bulmuş, kendi öz savunma gücünü oluşturmuş ve bu çerçevede bulunduğu ülkenin yasalarına tabii olarak yaşamak istemiş bir topululuk yine kabul görmüyor. 9 Ekim 2020’de ABD, TC, Irak ve KDP’nin
olduğu anlaşma ile öz savunma güçleri tasfiye edilmek isteniyor.
Politik hesaplar, güçler arası dengeler derken bir halk, bir kültür, bir inanç yok edilmek isteniyor. Son olarak geçen hafta Irak güçlerinin müdahalesine toplum demokratik ve barışçı protestolar ve görüşmeler yoluyla taleplerini dile getirmiştir. Kabul edilmeyeceği, oyalanmaya geçileceği ve bu toplumun tasfiye edilmesi için usanmazca ve uslanmazca çalışmalar sürdürüleceği görülmektedir. Ancak halkın kararlı duruşu takdire değerdir ve bunu desteklemek tüm Kürtlerin, Arap, Türk, Avrupalı tüm demokratik toplumların görevi ve sorumluluğudur.
Newroz dirilişinin sembollerinden biri de Çiyaye Şengal, Ezidi Kürtleri ve değerleri olmalı, bu eksende bir özgürleşme talebi büyütülerek bütün politik çıkarlar ve hesaplar boşa çıkarılıp halkın evrensel hakları korunabilir.