Ehmed Pelda
NATO’nun ikinci büyük silahlı gücü, özel ve gayri nizami askeri güçleri, korucular, Suriye savaşının artıkları paralı askerleri ile Türkiye karadan ve havadan Zagroslara müdahale ediyor. NATO silahları, kendi üretimi teknolojiler, kimyasal gazlar, eğitilmiş köpekler, sürekli gözetim araçlarını da kullanıyor. Bundan çok küçük bir güç ile Kafkasya’da Libya’da Suriye’de birçok dengeyi alt üst etti.
Kürtleri çökertme planı 2014 Ekim MGK kararıyla devreye girdi. Kürt kentleri, Efrin ardından Serêkanî ve Grêspî’ye girmesiyle Türkiye göreceli olarak bazı başarılar elde etti. Bunun üzerine Zagroslar’dan Behdinan, Soran’a kadar uzunacak bir hat, ardından Başûr ile Rojava birbirinden koparıp boğacak sınır üzerinden Musul ve Şengal’e uzanmayı hedefledi. Bu aslında Suriye rejiminin Kürt bölgelerinde oluşturduğu Arap Kemeri’nin bir biçimidir. Şöyleki, Irkçı Baas rejimi her 10 km’de bir Arapları Kürtlerin arasına yerleştirdi. Bazı yerlerde sayıyı ve alanı daha da genişletti. Evsiz, çaresiz, fakir kalan Kürtler Şam, Halep gibi büyük kentlere göç ederek hem ucuz işçi olarak sisteme mahkum oldular hem de asimilasyona tabii tutuldular. Türkiye ise Efrin, Serêkanî-Girêspî, Ovaköy-Semalka-Şengal hattı ve Zagroslara hükmederek buralara ilk elden Araplar, zamanla da Türkleri, devşirmeleri yerleştirerek Kürtleri coğrafyalarında tarihsel olarak bitirecek nüfus yollu müdahale için zemin oluşturuyor.
Geçici bir takım başarılar olsa da bu planın başarıya ulaşması imkansızdır. Çünkü Kürtlerin direnişi her noktada başarılı oldu. Ancak siyasal çıkarlar, kompleks hesaplar bu süreçleri kent savaşlarında ve Rojava’da, ilk hamle bağlamında, Türkiye lehine hesapların oluşmasına neden oldu. Şimdi bu zaman boyutunu yaşıyoruz. Mesela Rusya ve rejimin hesapları ve oyunları olmazsa Türkiye’nin askeri olarak Efrin’e girmesi de tutunması da mümkün değildi. Serêkanî’de de alınan savunma tedbirlerinin tam anlamıyla uygulanamamasında ABD’nin CIA öncelikli siyasetçilerinin oyunları ve bu savunmayı Türkiye lehine boşa çıkarmaları zamanı geldiğinde detayıyla açığa çıkacaktır ki, askeri güçler, politik taraflar çok iyi biliyor.
Zagroslarda durum farklı. Demografik, coğrafik ve tarihi olarak Kürtler tek hakim, tek kadim millettir. Ne Rusya’nın, ne ABD’nin eli güçlü. Tarihin farklı dönemeçlerinde taa İskender’den başlayarak Moğollar, Osmanlı, Safevi, İngiltere, TC, İran, Irak hepsi müdahale etti. Dönemlerine göre en gelişmiş silahlarını burada kullandılar. Aynen şu an Türkiye’nin tüm askeri, ekonomik ve teknik gücünü seferber etmesi gibi. Tüm cephelerdeki ilerleyiş geçen yıl Heftanin’de durduruldu. Şimdiki silahlı güçler indirme yaptıkları tüm noktalarda, Efrin’de dahil hedef durumundadırlar. Hiç bir noktada mutlak hakimiyet sözkonusu değildir. Aksine TSK’nin Başur’daki 40’ın üzerindeki askeri yerleşim yerinden, Efrin ve Serekani’den çekilmek zorunda kalacağı sürecin başlangıcının işaretlerini görmekteyiz. Çünkü askeri alanda eğer mutlak hakimiyet kurup çatışmaları sonlandıramıyorsanız kaybetmeye mahkumsunuzdur. Ve Türkiye hiçbir yerde tam hakim değildir. Hemen her bölgede halkın memuniniyetsizliği aşikardır ve ilk fırsatta isyan kaçınılmazdır. Türkiye eksenli kurumlar da işlevsizdir.
Sorun sadece girilen bölgelerde geçerli değil. Türkiye’nin iç siyasetinin krizinin asıl nedeni başarıya ulaşamamış savaştan dolayıdır. Çünkü sömürge bölgelerinden beklenen gelirler yoktur. Aksine savaş maliyeti ve bunun idari ve organizasyonel sıkıntalıra atrıyor. Devletin içinde bakanlar mafya, mafya ulusal savunma gücü pozisyonuna düşmüşse, ekonomik krizde kaybedenlerin varlıkları çeteler arası paylaşım kavgasında heba oluyorsa, çete-siyaset-mafya ortaklığıyla uyuşturucu ticareti yapılıyor ve parasıyla iktidar kavgası yürütülüyorsa devletin devlet olarak işlevini görmesi ve siyasi aktörlerinin işlerini yapması mümkün değildir. Türkiye’nin yaşadığı bu durum ister iç çatışmalar, ister halk ayaklanması, ister seçim, ister dış güçlerin müdahalesiyle olsun değişmek zorundadır. Yeni bir reorganizasyonun ilk adımı da tüm cephelerden çekilmeyi gerektirmekte ve içe dönmeyi mecbur kılmaktadır. Bu mutlak bir süreçtir.
Ama sürecin yeni aktörlerinin demokratik güçler olması, Kürtler dahil farklı etnik gurupların haklarını teminat alması, sivil siyasetin hakimiyetinin sağlanması, emekçi kesimlerin haklarını savunabilmesi, çeteye dönüşen sermaye guruplarının engellenmesi kolay değildir ve hala bu yönlü işaretler zayıftır. Içerideki ve dışarıdaki muktedirlerin kendi anlaşmalarıyla da suni çözümler üretilebilir. Buna fırsat vermemek için toplumsal müdahale elzemdir.