Savaş lobisi devrede. Hem de çok kapsamlı bir planla. Bu lobinin merkezi alanı İngiltere olarak görülmektedir. Petrol ve silah tüccarları, mafya güçleri, devletlerinin parasını zimmetlerine geçirenler, vergi kaçıranlar, hayali işlem yapanlar, tefeciler çoğunlukla paralarını Londra finans havuzlarına akıtır. Buradan da istedikleri ülkeye, monopol grubuna kredi, teşvik, yatırım karşılığında faizle verirler. Bu işlemleri yaparken kaos ve bağımlılığı devamlı kılacak yöntemleri kullanırlar. Mesela bir taraftan kredi verirler öte taraftan o krediyi silah alımı yapması için kullanmaya mecbur ederler. Çünkü içeride kaşınan dinsel, etnik, kültürel, siyasal sorunlar ve güç mücadeleleri vardır. Bu derinleştirilerek çatışma ortamı yaratılır. Böylece sorunlu ülke hem krediye hem silaha bağımlı hale gelir. Ülke serveti, insani değerleri de bu yolda tüketilir. Ortadoğu bu finans ve savaş lobisi için bir cennettir. Petrolü al, para ve silah ver, çatıştır.
Türkiye’nin askeri ve politik güçleri sola, muhaliflere ve Kürtlere yöneldiklerinde ilk olarak İngiltere’yi ziyaret eder, hükümetten ziyade hükümet dışı bazı güçlerle görüşür, cevaz alırsa, dönüp savaşı tırmandırırlar. En bariz örneğini Çiller-Güreş’in ziyaretlerinde ve savaşı tırmandırmasında gördük. Yakın dönemde bu ziyaretleri Hulusi Akar gerçekleştirdi ve devamında Başûr’a çok büyük bir operasyon başlatıldı.
Almanya bu lobinin bir başka ayağı. Türkiye’yi sömürge bölgesi olarak görüyor. Silah verir, Türkiye’de yedek parçalarını ürettirir, işgücünü ucuza çalıştırır, ülkeyi tüketim bölgesi, ucuz tatil bölgesi olarak kullanır. Ve tarihsel olarak sermaye ve siyasetine yön verir. Yani Türkiye Almanya’dan İngiltere ve Amerika’ya değin kurulu finans ve savaş lobisinin sadık bir müttefiki. Askeri ve siyasal yapısı bütün dalgalanmalara rağmen bu tahhüdüne uyuyor. Onun için örneğin Almanya şu an Türkiye’nin savaş lobisine desteklerini açıkça göstermektedir. Avrupa’dan Başûr’a uçuş yapan barış elçilerini engelleyip, gözaltına aldı. Gidebilenler ise konsensüs bağlamında Başûr’da gözaltına alındı ki barış elçileri arasında kendi milletvekilleri de var.
Ancak Türkiye direniş karşısında hesapladığı zaferi elde edemedi. Aksine NATO’nun sözde ikinci ordusu bütün teknolojisine, askeri güçleri ve çetelerine rağmen dağlarda, tünellerde tıkandı. Yeni bir cephe açabilmek zorunluluk oldu. Geçen hafta belirttiğim gibi Erdoğan devreye girdi. Daha detaylı bilgiler de yansıdı. Savaş lobisinin KDP ayağı devrede. Ancak toplumsal direniş, diğer siyasi partilerin ortak olmaması bu eksenli hesabı bozdu. Ne var ki, Mesrur Barzani Avrupa’da Belçika, Yunanistan başta olmak üzere bazı ziyaretler gerçekleştirdi. Eş zamanlı olarak Neçirvan Barzani de Arap ülkelerini. Zaten hafta içi Erdoğan’ın NATO toplantısına katılımı ve Biden ile görüşmesi var. Bunların neticesinde finans, silah ve savaş lobisinin yapacakları daha açık görülecektir. Mesela Erdoğan Biden’ın karşısına çıkınca Kürtleri birbirine çatıştırarak, kendine bağımlı olduğunu göstermek isterdi. Buna karşılık Biden, aksine, Kürtlerin kendi denetiminde olduğunu düşünebilir. Merkezi alanlarda tartışma, görüşme ve değerlendirmeler az çok böyle.
Önemli olan Kürtlerin kendilerine ait olması, iradelerini koruması ve yaşamları üzerinde karar verebilmesi. Özgür Kürdün iradesinin korunabilmesi sadece kendileri için değil, birlikte yaşadığı tüm toplumlar için hayırlı olacaktır. Özgür iradenin korunması hepimizin görevidir.