Yakılan ormanlar, kurutulan su kaynakları, boşaltılan köyler, aralıksız bombalanan topraklarda insanlar ölüyor, hayvanlar ölüyor, hayat ölüyor.
Heseke ve Qamışlo başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye’de ciddi bir susuzluk var. Bu yıl yağışların yetersizliğinden dolayı buğdaylar olgunlaşmadan kurudu. Köylüler çoğu yerde hasat yapmak yerine tarlaları hayvanların otlatılması için serbest bıraktı ki, hayvanlar da artık otlak yetersizliği ve susuzluktan dolayı zayıflıyor, hastalanıyor ve kırıma uğruyor.
Rojava’da daha önce kuyu suyu kullanılmaktaydı. Ancak o da zorlaşıyor. Eskiden 30-40 metreden çıkarılan su şimdilerde 70-100-120 metre derinliklerden ancak çıkarılabiliyor ki, bu miktar da yeterli olmadığı gibi aşırı enerji kullanımı ve daha pahalı jeneratörler gerektirdiğinden yüzü astarından pahalıya mal oluyor.
Yetmezmiş gibi Serekaniye’deki çeteler orada bulunan Alok su depolarından Heseke ve çevresine akan suyu kesiyorlar. İnsanlar günlük içme suyu bulamıyor. Tankerlerle halka taşınan su ise bırakınız temizlik ve farklı ihtiyaçlar için, içmek için bile yetmeyebiliyor.
Aynı şekilde Türkiye Sırrin ve Tabka barajına giden suyu da kesiyor. Baraj gölü suyunun yetersizliğinden dolayı elektrik enerjisi üretimi yeterli değil. Nehrin iki kıyısında bulunan bağ ve bostanlar yeterince sulanamıyor ve ürün alımı yetersiz. Kişisel girişimle jeneratörler ve hortumlarla gerçekleştirilen sulama hacmi sınırlı ve maliyetli. Çiftçi bunu fiyatlara yansıtınca halk tepki gösteriyor. Zaten Sezar yasaları nedeniyle Suriye’ye uygulanan ambargonun gıda, yiyecek, enerji ve giyecek fiyatlarına hiper enflasyon olarak yansıması çok büyük oranda iken, bir de bölgedeki sebze ve meyve fiyatlarının aşırı yükselmesi başlı başına bir beslenme sorunu doğurmaktadır.
Irak Kürdistan Bölgesi 2006 yılından beri en düşük su seviyesine sahip. Türkiye ve İran, Başur ve Irak’a akan nehirlerin başını tutarak barajlarla suyu bloke ettikleri gibi kanallarla suyu kendi tarımsal alanlarına yönlendirmekte, Irak’taki Kürtlere ve Araplara akacak suyun hacmini azaltmaktadırlar. İçme suyu bağlamında insanlara yansımasa da tarımsal alanlar ve enerji üretimi su yetersizliği yüzünden sınırlı. Otlayan hayvanlar için tankerlerle su takviyesi yapılmazsa nehirlerden ve akarsulardan içecekleri su sınırlı. Bağdat ve Necef’teki susuzluk daha vahim halde olup çeşitli hastalıklara yol açmaktadır. Elbette sadece bu yılla sınırlı değil, aksine, uzun bir zaman diliminde bölge susuzluktan kıvranmakta, köylüler tarımsal faaliyetleri sınırlandırmakta, ürün yetiştirmekten vazgeçmektedirler.
İran’ın doğu bölgelerinde kuraklık artık kronik bir hal aldı. Çölleşme had safhada. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Aras nehri üzerinde 13 baraj yeterli su alamadığı gibi Urmiye gölünü de besleyemiyor. Kuruyan göldeki tuzlar yüzeyde kalarak aşırı derecede kurumakta ve rüzgarla araziye yayılmaktadır. Dolayısıyla verimli topraklar tuzdan dolayı yanıyor, verimlilik düşüyor ve topraklar kuraklığa ve çölleşmeye maruz kalıyor. Doğu bölgelerindeki kurak alanları da katınca İran’ın neredeyse yüzde 40’ı kurak ve kent merkezlerine aşırı nüfus göçü mevcut. Yakın gelecekte susuzluktan kaynaklı olarak hayvan sürüleri ve insanlarda hastalıklar ve toplu ölümler artabilir. Bu risk artık İran dahil birçok ilgili kuruluş tarafından açıkça dile getirilmektedir.
Su kaynaklarıyla övünülen Bakur’da yapılan sayısız barajlar, sulama amacıyla açılan kanallar ve yüzeye açık tarımsal sulama nedeniyle iklim karakteri, coğrafi yapı ve su kaynaklarının şekli değişti. Toprakta erozyon, tuzlanma, baraj diplerinin dolması ile enerji ve sulama hacminde verimsizlik mevcut. Değişen iklime paralel olarak dağların yeterince kar alamaması ve ılımanlaşmadan dolayı yüksek tepelerdeki karların dip akıntıları olmadan hemen erimesi, yüzeyde erozyona yol açarken, kaynakları besleyememeden dolayı su akış yönleri değişmekte, sellerden kaynaklı zararlar meydana gelmektedir.