Başur’da yaşanan çatışmaların ve işgalin derinliğine karşılık KDP ve Başur yönetimi bölgesel ve uluslararası tepki göstermiyor ve toplumsal, siyasal olarak alarm durumuna geçmiyorsa ya ciddi bir gaflet var ya da TC ile Başur arasında bilmediğimiz bazı anlaşmalar var.
Elbet tarihi ve tecrübeleri itibariyle KDP’nin yaşanan süreci kavrayamayacak ve gaflete düşecek bir düzeyde olmadığı biliniyor. Zaten sahadaki durum bir konsensüsün, bir anlaşmanın, bir ahengin olduğunu göstermektedir. Çünkü Türkiye’nin adım adım bölgeyi işgal etmesi, üsler kurması, yollar açması, lojistiğini ve askeri yerleşim hacmini arttırması, uzun süreli kalacak şekilde çalışmalar sürdürmesi KDP’nin rızası olmadan mümkün değil.
Daha da ötesi KDP de PKK alanlarına askeri ve lojistik güç yığıyor, geçiş alanlarını kapatıyor, savunma mevzilerini imha ediyor ve fırsatını bulduğu anda da ya tutuklama ya da imha etme biçiminde müdahale ediyor. PKK’nin bölgelerindeki hareketliliği, hatta bölgedeki yurtsever insanların toplumla ilişkilerini, çalışmalarını, ekonomik faaliyetlerini dahi kontrol etmekte, müdahale etmektedir. Özel askeri birlikleri, istihbarat güçleri ve sivil halk arasına sızmış yerel muhbir ağıyla bilgi vermekte, Türk devletinin direnişçileri imha etmesine yardım vermektedir. İHA/SİHA’ların, savaş uçaklarının, helikopterlerin, top atışlarının ve sahadaki askeri birliklerin yapamadığını, alınan tedbirlerle işlevsiz kılındığı, çatışma dengesinin ve inisiyatifinin PKK’nin elinde olduğu bir ortamda, KDP yaptıklarıyla büyük zararlar vermektedir.
KDP’li Irak dışişleri bakanının “PKK’yi bitirmek için Türkiye ile anlaşma halindeyiz, çalışıyoruz” demesi, Arap içişleri bakanının da “PKK’ye karşı peşmergeyi görevlendirdik, görevini yaparsa Türkiye’nin işgalinin gereği kalmayacak” demesi, Hewlêr’deki Amerikalı konsolosun PKK’nin ve Haşdi Şabi’nin Şengal’den çıkarılması gerektiğini ısrarla vurgulaması ve Türk uçaklarının hastaneyi bombalamasını es geçmesi, yine başka ABD’li yetkililerin Rojava dahil PKK karşıtı söylemleri ve TC’nin buralarda da sorunsuz, engelsiz suikast saldırılarının, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyen aralıksız bombardımanlarının nihai sonucu geniş ölçekli bir konseptin olduğu görülmektedir.
Her gücün ayrı ayrı hesapları olmakla birlikte Türkiye Efrîn’den Rojava’ya, Semalka’dan Xakurkê’ye değin sınırından 40 km Başur ve Rojava’nın içine girmeye çalışmaktadır. Bu Misakı Milli sınırıdır aslında. Yine Başur’u şu anki müttefiki PDK’yi pas geçerek Musul ve Kerkük’e uzanacak bir demiryolu ticaret hattı kurup, eksik parçaları da ilk elde ekonomik ve sosyal, ardından siyasal ve askeri ilhak ile tamamlamak istiyor. Türkiye bütün bu hatlarda okuldan, karakollara, para kullanımından ticarete kadar bütünüyle kurumlarını yerleştirmektedir.
Üstelik savaşın finansmanını da savaş bölgesindeki kaynaklardan sağlamaktadır. Ucuz petrol, ticari hegemonya, güneyin parasının Türk bankalarında tutulması, Efrîn’in tarımsal, hayvansal kaynaklarını tüketme ilk eldeki adımlardır. Ve en önemlisi KDP ile ortak Kandil dahil şu anki savaş bölgesinde petrol rezervlerini ele geçirmek için çırpınıyor.
Unutulmasın, PKK yapı olarak mekana bağımlı bir hareket değil, kır/kent, askeri/sivil tüm alanları, Türkiye, Ortadoğu ve dünyadaki birçok Türk gücüne karşı mücadeleyi yaygınlaştırıp kendisine yeni bir zemin oluşturabilir. Günün sonunda KDP Türkiye ile baş başa kaldığında, referandum sonrası sendromun daha beteriyle karşı karşıya kalacağını hesaplaması gerekir.