Dr. Hayri Hazargöl
Temmuz ayında Ege ve Akdeniz bölgelerinde ormanlar yanıp kül olurken, Ağustos ayında Kürtlerin yaşadığı illerde ormanlar yanıp kül olmuştur. Yalnız yangınların çıkış nedenleri farklıdır. Ege ve Akdeniz’deki ormanlar kapitalist üretimin yarattığı iklim değişikliği ve ekolojik felaket sonucu yanarken, Kürt illerinde PKK’lilere yönelik askeri saldırılarda kullanılan füzeler ve top atışları sonucu yanmaktadır. Dersim’de, Bingöl’de, Siirt’te, Şırnak’ta, Hakkari’de halk açıkça bu gerçeği dillendirmektedir. Bu yangınlar arasında diğer bir fark da Ege ve Akdeniz’de ormanların söndürülmesinde halka izin verilirken, Kürt illerinde halkın ormanları söndürmesine dahi izin verilmemektedir. Öte yandan Ege ve Akdeniz’de yangınları söndürmede devlet imkanları devreye girerken Kürt illerinde ise devlet kılını kıpırdatmamaktadır. Son yangınlardan sonra biraz kamuoyu oluşunca bazı devlet araçları göstermelik olarak harekete geçirilmiştir. Bu gerçeklik bile Kürtlere yönelik ayrımcılığı açıkça ortaya koymaktadır. Zaten corona aşısının en az yapıldığı iller de yine Kürt illeridir.
Türkiye’de ormanlara yeşil vatan denilmektedir. Ancak Kürt illerinde yeşil vatan yoktur, oralarda sadece teröristlere destek veren hainler vardır! Hainlerin de ciğerlerinin yanması kötü bir şey değildir. Türkiye’de Kürt düşmanlığı o kadar köpürtülmüştür ki, Kürtlerin nefes aldığı ve yaşam alanı olan ormanlar da düşman olmaktadır. Yoksa yıllarca Kürt illerinde ormanlar cayır cayır yanarken hareketsiz kalınmazdı. Dikkatsizliği nedeniyle bir sigara izmaritini söndürmeden orman yangınına yol açanlara ceza verilirken, füze ve toplarla yakılan ormanlar sorun edilmiyor. Yanmaya neden olanlara tek bir söz söylenmiyor. Hem vatanın birliğinden söz ediliyor; hem de vatanın bir köşesinin yangınlarla çöle çevrilmek istenmesi karşısında en ufak bir rahatsızlık duyulmuyor.
1994 yılında askeri operasyonlarda Dersim’de ormanlar yakılırken zamanın başbakanı Tansu Çiller, İran helikopterleri gelip yakmıştır, demiştir. Herhalde Kürt illerindeki ormanlar da İran ya da Türk düşmanı Ermenistan tarafından çıkarılmıştır! Yangınların söndürülmemesi karşısında birileri Ege ve Akdeniz’de söndürülebiliyor mu ki, orada söndürülebilsin diyebilir. Buna da bir şey diyemeyiz. Özellikle son yangınlarda AKP-MHP iktidarının sicili çok bozuktur.
Ege ve Akdeniz’deki orman yangınları, Karadeniz’deki seller, Kürt illerindeki yangınlar her yere yapılan HES’ler bir gerçekliği ortaya koymaktadır. Türkiye’de ekoloji mücadelesi çok zayıftır. Halbuki yurt sevgisinin gereği ekolojik mücadele çok önemlidir. Eğer bir kutsal vatan mücadelesi varsa; o da ülkenin doğasını sahiplenmektir.
HES’ler ve barajlar doğa düşmanları olduğu gibi tarih ve kültür düşmanıdırlar. Çünkü insanlık binlerce yıl yerleşim yerlerini dereler ve akarsu kıyılarında kurmuşlardır. Bu nedenle bu alanlarda kültürel değerler çok fazlasıyla vardır. Antik Zeugma şehrinin Belkıs höyüklerindeki tarih eserlerin Birecik barajı nedeniyle yerlerinden sökülmesi bu gerçekliğin en somut ifadesidir.
Ekolojik mücadele en temel toplumsal ve siyasal mücadelelerden biri haline gelmiştir. Ekoloji mücadelesi vermeyenler özgürlük ve demokrasi mücadelesini de güçlü veremezler. Aslında insanlığın en temel bilinci ekolojik bilinçtir. Böyle bir temel bilince sahip olmayan ve doğaya sahip çıkmayanların vereceği özgürlük ve demokrasi mücadelesi de yetersiz kalır. Bu açıdan Türkiye’nin her tarafında ekolojik mücadele veren platformların oluşturulması gerekir. Dünyada en meşru ve haklı mücadele bu yönlü mücadeledir. Bu mücadele önünde hiçbir faşist güç duramaz. Sadece haklılığı ve meşruiyeti günümüzde bu iktidarları süpürüp atar.
Türkiye’de ve Kürt illerinde şimdiye kadar bu yönlü mücadele zayıf kaldı. Aslında Kürt illerinde kadın özgürlük mücadelesine paralel olarak ekolojik mücadelenin de geliştirilmesi ve gelişmesi gerekiyordu. Çünkü savaş nedeniyle en fazla doğasına saldırılan yerlerin başında geliyor. Sadece Hasankeyf bile çok güçlü bir ekolojik mücadeleyi gerektiriyordu. Bu barajın engellenememesi konusunda tüm Kürtler ve orada yaşayan tüm topluluklar kendilerini sorumlu görmelidirler.
Kürt illerindeki diğer bir trajedi ise zırhlı askeri araçların insanlara çarpıp ölümlere yol açmasıdır. Kürt düşmanlığı olduğu için Kürdün yaşamı değerli görülmüyor. Zırhlı askeri araçlar son hızla sokaklardan ve caddelerden geçiriliyor. Türkiye’nin herhangi bir şehrinde bu hızla zırhlı araçlar sokaklarda ve caddelerden geçse ve ölümlere yol açsa halk isyan eder.
Kürt illerinde bu tür ölümler normal hale gelmiştir. Askeri araçları sürenler herhalde bu tür ölümleri eğitim zayiatı olarak görüyorlar. Yüzlerce çocuk, yaşlı, kadın ve genç zırhlı araçların altında kalarak yaşamını yitirmiştir. Ancak bu ölümlerin önüne geçilemiyor. Çünkü ordu kademesi de hükümet de bu ölümleri normal görüyor.
En son İdil’de bir çocuk ezilerek katledilmiştir. Kısa bir süre önce de Diyadin’de bir çocuk ezilmişti. Herhalde Kürtler bir de bu tür ölümlerle yıldırılmak isteniyor. Ne diyelim, bu zihniyette olanlara Allah akıl fikir versin! Ne var ki, vicdanı olmayanların aklı da fikri de olmaz.