Son yıllarda Türkiye’de araştırmacılar siyasetin karşısında; ekonomiyi her yerde ve birbirinden farklı mimari ile yeniden örüyor. Üniversitelerden, eğitim kurumlarından kendilerini uzaklaştıran yönetimlere, karşı siyasetin kararlarını alaşağı ediyor.
Beyza Üstün
Akademinin, üniversitenin dört duvarı arasına sıkıştırılamayacağı, araştırmaların, akademik çalışmaların, sınırların, mekânın, zamanın içine sığmayacağını, sığmadığını Darwin ve nice araştırmacılar açığa çıkaralı yüzlerce yıl oldu.
Gerçekler; yaşamın diyalektiğinde sorgulanırken, sınırlar, duvarlar, kurallar, ezberler çoktan yıkıldı. Son yıllarda Türkiye’de araştırmacılar siyasetin karşısında; ekonomiyi her yerde ve birbirinden farklı mimari ile yeniden örüyor. Üniversitelerden, eğitim kurumlarından kendilerini uzaklaştıran yönetimlere, iktidarlara karşı siyasetin kararlarını ve baskılarını alaşağı ediyor. Dayanışma akademileri her yerde filizleniyor, üretmeye, araştırmaya devam ediyor. Sorgulayarak, araştırarak, ortaklaşarak, dayanışarak akademi özgürleşiyor.
Bizler yıllardır Karaburun Bilim Kongresi’nde bu dayanışmayı, paylaşımı, birlikte tartışmayı deneyimliyoruz. Akademik özgürlükler için çok kez yan yana geldik, örgütlendik, 1 Mayıs’larda alanlarda, sular yaşam alanları şirketlere sunulurken derenin kenarında, ormanın yamacında, tarlanın içinde, meydanlarda, emek ve ekoloji mücadelesinde buluştuk.
Covid salgını nedeniyle 23 Nisan 2021’de sanal ortamda buluşuldu. Akademisyenler, araştırmacılar dayanışmanın gücü ile yolları, duvarları, yasakları aşıp bir araya geldi. O gün ben sizin kadar şanslı değildim. Etkinliği duyunca, çağrısını programını görünce bu buluşmanın birikimi, enerjisi anlaşılıyordu. Duyumsadım, hissettim ama henüz izleyemedim. Siz de benim gibi henüz izlemediyseniz en kısa zamanda izlemenizi salık veririm.
Etkinliği Ankara Dayanışma Akademisi (ADA), Antalya Dayanışma Akademisi (ANDA), BİRARADA Derneği, Eskişehir Okulu, İzmir Dayanışma Akademisi (İDA), Kampüssüzler ve Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) birlikte tasarlamış, düzenlemiş. Birikimlerin, bilginin harmanladığı, dayanışmanın, ekoloji politik perspektifin pek çok boyutuyla tartışıldığı etkinliğin duyurusundan Praksis konseri ve hazırlanan dayanışma videosu süzülüp belirginleşiyor.
Buluşma benim açımdan onur verici. Böyle güçlü bir buluşmada anılmak güç verdi. Bu dayanışmayı düzenleyenler, üniversitelerde, sınıflarda, laboratuvarlarda, hastanelerde, şantiyelerde, yaşamın tüm mekanlarında, mahallelerde, derenin kıyısında, tarlanın çamurunda, şantiyenin güvencesizliğinde, müziğin, bilginin, emeğin, hukukun mücadelenin, sorgulamanın, dayanışmanın, yeniden düşünmenin ve düşündürmenin katmanlarında buluşmuş akademisyenler, emekçiler.
Siyasi iktidarın özgürlük karşıtı politikalarına, antidemokratik kararlarına karşı eleştirilerini yılmadan sürdüren, yaşanan yaşanacak olumsuzlukların geri alınamayacak yıkımların önlemesi için mücadele edenler. Bu nedenle çalıştıkları kurumlardan KHK’larla siyasi iktidar tarafından bir gecede uzaklaştırılmış olanlar.
Bu buluşmada tüm alanlarda dayanışmayı büyütenlerden ekoloji politik çözümleme izlediniz/izleyeceksiniz. Buluşmayı Praksis o güçlü müziği ile başlatıyor. Praksis’in sanatının, ezgilerinin arasında kaybolduğunuzda eminim süre göz açıp kapayıncaya kadar geçmiştir. Doyamamışsınızdır o güzelliğe ve herkese iyi gelmiştir.
Etkinlik ekoloji politik olguyu farklı açılardan farklı bakışımlarla irdeliyor. Yaşamın ekoloji politik dirençle konumunu, bunun neden hepimizin sorumluluğunda olduğu yaşamın diyalektiğinin kapitalizmin öğütücü çarklarına karşı politik panzehir olarak sunuluşunu Ekonomi – Politik’ten Ekoloji – Politiğe Doğru sorgulaması ile izleyeceksiniz. Bu panzehiri uygulamanın gücü ekoloji politik olguyu kavramanın politik perspektifi cesaretle, kararlılıkla yaşama yansıtacaktır. Bu kararlılığın dayandığı somutlaştığı tutumu ise Devrimci Bir Araç Olarak Politik Ekoloji sunumu cesaretle tartışacak.
Ekoloji politik çözümlemede; kapitalizmin krizlerinden çıkış olarak gördüğü suyu metalaştırma politikasına doğal alanları doğal ve kültürel varlıkları sermaye birikimine sokarak, yaşam alanlarına el koyarak artı değer üretimine evirme stratejilerine siyasi iktidarların dillerinden düşürmediği enerji ihtiyacı kıtlık dışa bağımlılık söylevleri ile sürdürdükleri her geçen gün yeni üretim yöntemlerini ekledikleri enerji politikalarının politik izdüşümü irdelenecek.
Üretilen enerji ile tüketilen enerji irdelemesi ile enerji politikaları ile sürdürülen artı değer üretimini kapitalist sistemin iktidar desteğinde karşılıklı sürdürdükleri varoluş “Enerji Kimin İçin?” konulu sunumda netleşecek. Karaburun’da, Antakya Harbiye’de, Datça’da, Çanakkale’de, Balıkesir’de, Sinop’ta, Çeşme’de RES’lerle deniz kıyılarında Trakya’nın yer altı su rezervlerinin en fazla olduğu iç kısımlarda Termik Santrallerle Mersin Akkuyu’ya, Sinop’a, İğne Ada’ya nükleer santral yapma inadı ile Edirne’de Amed-Hozat-Silvan’da Kaya Gezi Sondajlarına, Aydın Çanakkale Denizli tarım alanlarının altına / üstüne kondurulan JES’lerle, tüm dereleri tutsak eden HES’lerle sürdürülen inadın nedenini ülkenin üretilen enerjinin yüzde 4,7 sinin bile kullanılmadığının ekonomi – politik yanıtını bu sunumda bulacaksınız.
Aklım(n)ız yoğun siyasi dayatmalarla herhangi bir anda karışıyorsa İklim Anlaşmaları Ekolojik Krizi Çözer mi? aktarımına söz geldiğinde en çok düştüğümüz “alternatif” çukurundan birlikte çıkacağız.
İki tartışma Ekofeminizm ve Su Mücadelesi ekolojik tutumla yaşamı koruyanların teorik ve deneyim perspektifini arka arkaya açacak.
Kadının yaşamla yaşamdaki bakışını duruşu mücadelesi ile ekoloji politik buluşmayı ekofeminizm politik patriyarkaya karşı kuramsallığında su yaşamın temeli gereksinimidir tüm canlıların yaşam var olma unsurudur-perspektifi ile derelere suyun akışına kelepçe vuran şirketlere suyu/su havzalarını şirketlere devreden siyasi iktidarın politikalarına karşı duran kadınların ekoloji örgütlerinin somut mücadelesi deneyimleri birbiri ile buluşacak.
Ekosistemlere yapılan tüm müdahalelerde yer almanın tutum almanın ekolojiyi doğal sistemleri korumanın sorumluluğu mühendislik mesleği etiği tartışması ile hepimizi yeniden düşünmeye davet edecek. Görevle emeğin ekonomi politik ve ekoloji politik kesişimi cesaretle sorgulanacak.
Yaşam alanlarının sermaye birikimine sokulmasının siyasi ve ekonomik krizlerin gündeminde şiddetlenen sonuçları yaşamın gerçekliğin de “3. Havalimanı işçileri Direnişi ve Gıda krizi – Çocuk Sağlığı” aktarımlarında tüm çarpıcılıkları ile açığa çıkacak.
Küçükçekmece Lagün Havzasına Kilyos Durusu Gölünü de kapsayarak kuzey ormanlarının kuzey solak alanların üzerine yapılmak istenen “Kanal İstanbul ve Yeni Şehir İnşası” projesinin bir parçası olan 3. Havalimanı yapılmasının ekonomi politik boyutu siyasi iktidarın dayatmaları yapımı sırasında yaşananları tanıklığın sözleri ile duyacaksınız. Emeğin sömürüsünü yaşam alanlarının geri alınamaz yok edilişini 14 Eylül 2018 günü direnişe başlayan 5000’i aşkın işçinin direnişinin nedenlerini ekoloji politik olgunun sınıfsal boyutunu 3. Havalimanı olayının üzerindeki mistik tülü kaldıran bir işçiden dinleyeceksiniz.
Doğal varlıklar sermaye çarkına sokulduğunda yaşam ve yaşam alanları artı değer üretimlerinin (maden inşaat su enerji şirketlerinin) çıktılarına, yok ediş hızına yenik düştüğünde yaşanacak olan yaşam krizinin uzakta olmadığını kavrayacağız. Sermaye ve yaşam ikileminde gıda, çocuk sağlık perspektifi ile yapılacak olan değerlendirme ekoloji politik tutum almamızın gerekliliğini, çocuklar için sorumluluğumuzu hepimize yeniden hatırlatıyor. Buluşmak üzere…..