Her şey ne kadar tanıdık! Önce mahalleyi kuşatma, sonra cinayetler ve saatlerce sokakta kalan yaralılar, cenazeler… Ve sonra tabii ki, aynı resmi açıklamalar: Terör örgütü üyeleri, vs… 1971’de Ballymurphy’deyiz, cehennem günlerinde!
Arif Mostarlı/Tarihin Belleği
Hep aynı şeyi yapıyorsunuz değil mi? Cinayet, katliam ve sonra elli, altmış, belki de yüz yıllık bir boşluk. Ve sonra… Pardon!
Pardon! Öptüm geçti! Öyle mi?
Boris Johnson, şu dağınık saçlı, ebleh görünümlü adam, İngiltere Başbakanı, geçen gün Kuzey İrlanda Başbakanı Arlene Foster ve Başbakan Yardımcısı Michelle O’Neill ile telefon görüşmesi yapmış ve onlara, 1971 Ballymurphy Katliamı’nın ‘trajik’ olduğunu söyledikten sonra, “Öldürülenlerin ailelerinin çektiği büyük acı için” Birleşik Krallık hükümeti adına özür dilemiş.
Telefon görüşmesi! Ne lütuf! Başbakanlık ofisi açıklıyor bunu. Büyük bir marifetmiş gibi.
Peki, ne zaman?
Tam 50 yıl sonra! Adli tıp incelemesine dayanan yargıç Siobhan Keegan’ın kesin kararını açıklamasının hemen ardından!
Hep aynı şeyi yapıyorsunuz, değil mi?
Önce, “teröristler bize ateş açmıştı”, sonra, “Ah meğer masum sivillermiş!”
Dehşet dolu üç gün
50 yıl önce, 9 Ağustos 1971 Pazartesi günü, İngiliz Hükümeti, “IRA teröristlerini temizleme” adına “Demetrius Operasyonu”nu başlattı. Kötü şöhretli Paraşüt Alayı’ndan 600’den fazla İngiliz askeri sabah saat 04.00’te Batı Belfast’ın yurtseverliğiyle tanınan Ballymurphy bölgesine girdi ve tek tek bütün evlere baskın düzenlerken, genç yaşlı yüzlerce kişi, sürüklenerek ve dövülerek tutuklandı. Operasyon 3 gün sürdü; toplam 11 kişi öldürüldü.
Tek tek isimlerini sayarsak eğer;
9 Ağustos, saat 20. 30… Springfield Park’ta Bobby Clarke isimli bir adam çocuklarını korumak isterken vuruldu. Halk, yaralı adama yardım etmeye çalışıyor, ancak askerlerin ateşiyle geri püskürtülüyordu. Sonunda, bölge rahibi Peder Hugh Mullan (38), orduya telefon ederek adama yardım edeceğini önceden bildirdi ve elinde beyaz bayrakla alana girerek yarası ölümcül olmayan Bobby Clarke’a ulaştı. Ancak tam bu sırada sırtından vuruldu ve oracıkta yaşamını yitirdi.
Ardından Frank Quinn (19), yerde yatan Peder Mullan’a yardım etmek için parka yöneldi. Ancak o da başının arkasından vurularak katledildi. Hugh Mullan ve Frank Quinn’in cenazeleri saatlerce vuruldukları yerde kaldı; uzun süre sonra halk, cenazeleri civardaki evlere taşıyabildi.
Herkesin gözü önünde
Bu arada sürekli ateş altında olan bölge halkı, korunmak için Springfield Park’ın dibinde toplanmaya başlamıştı. Ordu, uyarı bile yapmadan bu topluluğa ateş açtığında büyük panik çıktı. Noel Phillips (19) sırtından vuruldu ve bir kez daha aynı şey tekrarlandı. Phillips alanın ortasında ağlayarak yardım isterken kimse yanına gidemiyordu. Sonunda, 8 çocuk annesi Joan Connolly (44), “Tamam evlat, sana geliyorum” diye seslenerek alana fırladı. Joan Connoly o anda yüzünden vuruldu. Aynı saniyelerde Daniel Teggart da (44) 14 kurşunla vurularak katledilmişti. Bu arada, üsten çıkan bir zırhlı araç yaralıların yanına geldi ve askerler yüzlerce tanığın gözleri önünde, yaralı haldeki Noel Phillips’i kulağının arkasından bir kez daha vurdu. Askerler daha sonra yaralı ve ölüleri aracın arkasına fırlattılar. Bacağından vurulmuş olan Joseph Murphy (41) de götürülenlerin arasındaydı ve bu sırada tekmelerle korkunç şekilde dövülüyorlardı. Murphy, askeri üste bir kez daha kurşunlandı ve yaşamını yitirdi. Yarası ölümcül olmayan Joan Connolly ise saatlerce alanda bırakıldı ve yardım edilmesi engellendi, 10 Ağustos sabahı oradan alınabildiğinde kan kaybından öldüğü anlaşılacaktı.
İkinci ve üçüncü gün
10 Ağustos’ta ise iki çocuk babası Eddie Doherty (28), yaşlı ebeveynlerini ziyaretten dönerken yol ortasında sırtından kurşunlandı. Halk onu evlerine taşıdı ama kurtarılamadı.
11 Ağustos, sabah 04.00’te ise önce John Laverty (20), yine Paraşüt alayından askerler tarafından vurularak öldürüldü. Aynı gün Joseph Corr da (43) aynı alay tarafından vuruldu. Ordu, her ikisinin de askerlere ateş ettiğini iddia etti ama ikisinin de silahları yoktu ve sıradan insanlardı.
Pat McCarthy’nin yaşadığı en kötüsüydü. Komşu ailelere süt ve ekmek dağıtmak için yerel toplum merkezinden ayrılırken önce elinden vuruldu. Elini saran ve dağıtıma devam eden McCarthy, bu kez askerler tarafından durduruldu ve ağzına tabanca namlusu sokup tetik çekerek sahte infaz gösterisi yapıldı. Dehşet içindeki McCarthy kalp krizi geçirirken askerler halkın yardım etmesini de engelledi ve ölmesini keyifle seyrettiler.
Ve nihayet, son olarak, 8 çocuk babası marangoz John McKerr (44), kilisede yaptığı onarım çalışmasından çıkmışken, hiçbir sebep olmaksızın yakın mesafeden vuruldu. Askerler, ambulansın gelmesini de engellediler. McKerr, hastaneye götürüldüğünde artık kurtarılamaz haldeydi ve 9 gün sonra öldü.
‘Ama bize ateş ettiler!’
Üç günün bilançosu böylece 11 ölüm olurken, yaralıların ve tutuklananların sayısı bile bilinmiyordu.
Operasyona katılan Paraşüt Birliği İrlanda’da tam bir psikopatlar alayı olarak tanınıyordu. Duruşmalarda dinlenen eski bir asker, çoğunun ‘hapishaneden çıkarılarak orduya alınan’ tipler olduğunu belirtiyor, askerlerin olanlardan keyif aldıklarını, cinayetlerden sonra birbirlerini tebrik ettiklerini anlatarak, “Her şeyi yapabileceklerini ve bundan sıyrılabileceklerini biliyorlardı” diyordu.
Bu arada, İngiliz ordusu hep o bildik iddiayı tekrarladı: Üstümüze ateş ettiler, karşılık verdik! Öldürülenlerin hepsinin IRA militanıydı! Ballymurphy katliamında yer alan askerlerin çoğu olayın ardından Derry’ye gönderildiler. Çok değil, 5 ay sonra, 30 Ocak 1972’de Kanlı Pazar’da onlarca kişiyi katletsinler diye!
Yine de 1972’de bir soruşturma başlatıldı; hızla örtbas edildi. Ama aileler vazgeçmedi. Uzun yıllar boyunca mücadele ettiler ve sonunda 2011’de Kuzey İrlanda Başsavcısından bir yeni soruşturma emri çıkartmayı başardılar. Bir dizi oyalamadan sonra nihayet 2018’de yeni tanıklar dinlenmeye başladı ve geçtiğimiz günlerde de adli tıp raporu ve yargıç Keegan’ın kararıyla durum netleşti. Yargıç, Pat McCarthy’nin ölümünü değerlendirmeye almadı. John McKerr’i kimin vurduğunun da anlaşılamadığını belirtti. Ancak kalan 9 kişinin tümüyle masum oldukları halde katledildiğini açıkça karar altına aldı. Johnson’un telefon lütufkârlığı da zaten bu kararın ardından geldi.
***
Tanıdık mı geldi anlatılanlar? Muhtemelen öyledir. İsim isime, yer yere benzemez ama bütün dünyanın sömürgecileri birbirine benzer. Ballymurphy ismi yerine bu coğrafyanın herhangi bir yerinden herhangi bir ismi koysanız, hiç yabancı durmaz; öyle değil mi?