ayşe düzkan
biliyorsunuz, demokratik bölgeler partisi, devrimci parti, ezilenlerin sosyalist partisi, mücadele birliği platformu, alınteri, sosyalist meclisler federasyonu ve partizan, şubat ayında birleşik mücadele güçleri adıyla güçlerini birleştirdiklerini açıklamışlardı. mücadele için atılan her adım hepimiz için umut vesilesi. halkın, solun birliği şeklinde bir önceliği olmadığını da unutmamakla birlikte, türkiye’de solun ve muhalefetin olağandışı bölünmüşlüğünü göz önüne alınca bu çabalar daha da anlam kazanıyor.
jinnews’tan sena dolar, geçtiğimiz günlerde birleşik mücadele güçleri’nden alınteri’nin temsilcisi mürüvet küçük’le konuşmuş. bu yazıda o röportaj üzerinde durmak istiyorum. alınteri’ne saygım var, mürüvet küçük’ü de kırmak istemem ama tam da bu sebeple eleştirilerimi dillendirmem gerek.
mürüvet küçük, “amacımız işçi sınıfı özgünlüğünde somutlaşan direnişleri güçlendirmek ve onlara kan taşımak. bu dönem işçi sınıfı özgünlüğünde saldırıların toplandığı çeşitli noktalar var. ücretsiz izin, kod- 29 saldırısı, iş cinayetleri, işsizlik, pandemi ile işçi sınıfına dayatılan ölüm gibi böyle sahici talepleri çevresinde hem organize etmeye çalışmak hem de var olan sendikal güçlerin yürüttüğü çalışmalara kan taşımak gibi bir hedefimiz var” demiş, işçi sınıfının mücadelesine destek vermek, onu örmek bir sol güçbirliğinin sorumlulukları arasında, bu sorumluluğun üstlenilmesi umut vaat ediyor.
mürüvet küçük, “birleşik mücadele’den anladığımız sadece siyasi öznelerin bir araya geldikleri, onların birlikte kendi kuvvetleriyle çeşitli etkinlikler yaptıkları, çeşitli toplumsal gelişmelere tutum aldıkları, tepki gösterdikleri bir şey değil” demiş ve toplumsal tepkileri aynı havuza akıtmaya ön ayak olmak gibi bir misyon yüklendiklerini de söylemiş: “iktidar, toplumsal gericiliğin kodlarına oynayan, onu kendi tabanına konsolide etme ve aynı zamanda paramiliter bir güç olarak diri tutma noktasında hangi alan varsa, hangi hassas noktaları varsa onlara dönük kararlar alıyor. ve bunu ırkçı, kadın-lgbti+ düşmanı ayinlere dönüştürerek akıl almaz şeylerin önünü açacak şekilde yapıyor. bu anlamıyla türkiye’de ekonomik, sosyal, siyasal sorunların çok fazla iç içe geçtiği, bir yanıyla da faşizm paydasında toplandığı bir gerçeklik var önümüzde. bu eksende hareket edip bu eksende o ayrı ayrı akan mücadele dinamiklerini bir kanalda toplamayı ve tabii ki bunu daha güçlü devrimsel hedeflere yönlendirmeyi hedefliyoruz.” ilk sorum bu konuda. ayrı ayrı akan mücadele dinamikleri bir kanalda toplanmayı gerekli görürlerse kendileri neden bunu yapmasın? ki özellikle kadın ve lgbti+ hareketler bunu yapıyor, bu hareketlerin kürt özgürlük hareketiyle dirsek teması da malum. başka bir müdahaleye neden gerek olsun? yıllardır iğneyle kuyu kazarcasına örülmüş, sokağı terk etmeyen, iktidarın hedefine koyduğu bu hareketler, gerekeni yapacak ortak akla da sahipler, inanın. o başarı tesadüf değil.
mürvet küçük aynı röportajda, “bundan sonrası çok büyük fırtınalı gelecek. birleşik mücadele güçleri de bu fırtına içerisinde ortaya çıkan toplumsal tepkilere hem bir eksen kazandırma, hedef kazandırma hem de bunlara öncülük yapacak. sokakta da duracak bir öncülük temsil edecektir” demiş. alınteri internet sitesi aynı röportajı yayınlarken başlığa ‘bmg toplumsal muhalefete sokakta öncülük edecek’ cümlesini çıkartmış. aklıma, örgütlemediği eylemlerin en ön safına kendi bayraklarını taşıyanlar da geldiği için, bu öncülük kavramı üzerinde durmak istiyorum.
önce güncel, reel durum: toplumsal muhalefet terimiyle sınıf hareketinin dışındaki muhalif hareketleri kastediyorsak, toplumsal muhalefetin öncüye ihtiyacı yok arkadaşlar. kürt özgürlük hareketinden kadın kurtuluş hareketine toplumsal muhalefetin çeşitli parçaları, strateji çizme, öznesiyle bağ kurma, öznesinin güvenini kazanma, toplumsal anlamda meşruiyetini sağlama gibi onlarca ayrı başlıkta başarılı olarak, yoluna devam ediyor; şükür. ben sınıf hareketinin başka hareketlerden öğrenecekleri olduğuna inanıyorum ama teklif var, ısrar yok!
işin teorik kısmına gelirsek, herhangi bir dönemde herhangi bir toplumsal harekete kimin öncülük ettiğini tarih yazar. kendini öncülüğe atamak, hele de kendi kapsamı dışındaki hareketlerin öncülüğüne, onlara eksen ve hedef kazandırmaya talip olmak, onları yönetmeye, onlara el koymaya kalkmak anlamına geliyor. kimsenin yöneticiye, öncüye ihtiyacı yok, hepimizin yol arkadaşlarına ihtiyacımız var. sokakta herkese yer var, sınıf hareketinin de odaklanması gereken kendi görevleri var. farklı önceliklerle, o büyük yolda birbirimize destek olarak ama kendi adımlarımızla yürümeye devam!