ayşe düzkan
yakın tarihimiz ve akp iktidarı açısından 2017’deki seçim bir dönüm noktası. o referandumun sonuçları karşısında halk günlerce sokakları doldurdu. ama seçmenle oy verdiği partilerin tutumu her zaman örtüşmüyor. ve yine yakın tarihimize baktığımızda, o örtüşmeme anlarının birer sıçrama olduğunu görüyoruz. uzatmayayım; muhalefetin en büyük iki partisi referandum sonuçlarını kabul etti, şimdi içinde bulunduğumuz sürece girdik. türkiye’yi allak bullak eden patlamalar dizisinin aynı yılın ilk saatlerinde gerçekleşen reina katliamı ile son bulduğunu da hatırlamakta yarar var; yani süreç adım adım tamamlandı. o zamandan beri siyasette “istikrar” var ama akp, kendisini, adeta kendi eliyle “yüzde 50”ye mahkûm etti. daha önce de yazdığım bir şeyi hatırlatayım. akp’nin iktidarı boyunca farklı öncelikleri öne çıktı ama bugün birincil önceliği iktidarda kalmak. gücünü seçmeninden değil, devletin içindeki güç odaklarıyla ilişkisinden alan mhp ile cumhur ittifakı’nın sürmesi için daha çok taviz verilir bu şartlarda. bugünlerde şahlanan baskının bu tavizlerle ilgili olduğunu söylemek istemiyorum. sadece anketler de değil, birçok şey bize akp’nin elindeki rıza aracının yani seçmen desteğinin git gide küçüldüğünü gösteriyor; iktidarda kalmanın temel aracı baskı oluyor. rızanın yani toplumsal desteğin azalması iktidarın sonu anlamına gelmez, bu ancak karşısında iktidara aday ve talip olabilecek ve bunun için geçerli desteğe sahip bir siyasal güç bulunmasıyla mümkün.
muhalefete yönelik baskılar, şiddetle yüz yüze gelenleri yıldırmaktan ziyade muhalefet etmeye niyetlenenleri sindirme, korkutma amacını taşıyor. her türden yolsuzluk iddiasına uygulanan yayın yasaklarının, boğazları sıkılan, boğazları sıkılırken bir yandan da taciz edilen öğrencilerin görüntülerinden esirgenmesi tesadüf değil. gergerlioğlu’nun, yoğun bakımdan cezaevine sevk edilmesi, bunun olası risklerinin, o risklerin kamuoyunda sebep olacağı tepkinin göze alınması da tesadüf değil. baskıyı, şiddeti, işkenceyi inkâr etmeyen, bunca sansür içinde, teşhir edilmesine ses çıkarmayan bir yönetimle karşı karşıyayız. iktidarın, meclis’in iradesini, yargının bağımsızlığını tanımaması konusuna hiç girmiyorum bile. iktidar bize, istediğini yapabileceği mesajını veriyor ve sokaktaki direnç, iktidar alternatifi olarak karşılık bulamadıkça haksız sayılmaz!
örneğin, şeriat ilan edilmez ama mahkemelerde, “islam dini literatüründe yasak ve haram olarak kabul edilen” ifadesi kullanılabilir. laik bir ülkede herhangi bir şeyin islam tarafından yasak ve haram olarak kabul edilmesinin yasal bir sonucu olabilir mi?
her partinin seçmeni, tabanı ve kadroları var. seçmenin politik tutumu değişebiliyor ama taban biraz daha partiye bağlı bir kesim, kadrolar da partinin siyasal faaliyetlerini taşıyor. her parti, seçmene desteğini alacak şekilde seslenirken aynı zamanda kendi tabanını ve kadrolarını da şekillendiriyor. akp’nin kadrolarını anlatmaya bile gerek yok ama güce meftun, gücün yakınında kendini güvende hisseden, adalet duygusu gün be gün zayıflayan, yalandan çekinmeyen bir taban da oluşturdu. bunlar iktidarın tehlikeye girmesi durumunda un ufak olacaktır. chp ise, “andımız”ın kaldırılması karşısında gösterdiği infiali yargının bağımsızlığını kaybetmesi üzerine göstermeyen, adeta cumhuriyet’i hukukun değil her şehirdeki mustafa kemal atatürk heykellerinin koruduğuna iman eden bir taban oluşturdu ya da o tabanı muhafaza etmeyi uygun gördü. oysa seçmeni ekonomik krizden ve pandemiden canı yanan, siyasal baskıya karşı çıkmayı dert eden insanlar. istanbul sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınların -ve erkeklerin- bir kısmı da chp seçmeni. ama siyaseti toplumun nasıl yaşadığıyla ilgili bir mesele olarak görmeyip simgelere indirgeyen taban ve bu yönde konuşan kadrolar akp iktidarı karşısında güçlü bir alternatif oluşturacak siyasal ittifakları kurmaktan imtina ediyor.
ama kendimize de bir iğne batıralım. “hesabını soracağız” da bugün bir simge çünkü bu ülkenin tarihinde hesabı sorulamayan adaletsizlikler, terfi etmiş, en azından rahatça topluma karışmış işkenceci katiller, sorumluları neredeyse cezasız kalmış katliamlar var. bunlar dururken “hesap sorma” vaadi gerçekçi görünmüyor ama daha önemlisi yoksullukla, geleceksizlikle, bir de üstüne pandemiyle boğuşan halk için büyük bir anlam ifade etmiyor. muhalefetteki farkı partilerin ya da anti-faşist güçlerin bir araya gelmesinden daha önemli olan halkın ortak, yakıcı, hayati sorunlarını merkeze alan bir muhalefet odağı kurmak. ister birleşik cephe, ister muhalefet cephesi ister seçim ittifakı; her ne hedeflersek hedefleyelim öznesi halk, halk tarafından, onun gündemi etrafında şekillendirilecek.