Her şeyi ülkesi ve devleti için yaptı o. Hiç pişman olmadı. Devleti de onu pek sevdi aslında. Alt tarafı binlerce insanı işkenceyle katletmişti; ne farkeder ki? Vatan söz konusuysa…
Arif Mostarlı
“Ülkemin yararına, sıradan ahlaki standartlara göre kabul edilmeyen operasyonları gizlice gerçekleştirdim, çoğu kez kanunu aştım. Kilit açmayı, iz bırakmadan öldürmeyi, yalan söylemeyi, kendimin ve başkalarının acısına kayıtsız kalmayı öğrenmiş, unutmuş ve başkalarına unutturmuştum. Hepsi Fransa içindi.”
Cezayir üzerine yaptığımız üçlemenin son haftasındayız ve bu kez konumuz, Ali Boumendjel ya da Maurice Audin gibi işkenceyle katledilmiş devrimciler değil, onların ve daha binlercesinin katili General Aussaresses…
Çok orijinal, çok bilinmedik görülmedik biri değil aslında General; “Vatan için kurşun atan kurşun yiyen”leri de, “bin operasyon” yapmakla öğünenleri de görmüş bir coğrafyada yaşıyoruz sonuçta. Fransız General Paul Aussaresses de onlardan biri. Belki biraz daha eğitimlisi, biraz daha zalimi…
Tek mesleği ölüm
İlk savaşa yetişememiş, ne yazık! 7 Kasım 1918 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden 4 gün önce doğmuş ama ikinciyi kaçırmamış. 1941’de Cezayir sömürgesinde askeri okul öğrencisiyken 1942’de ordunun özel hizmetler birimine katılmış. Ağustos 1944’te Amerikan uçaklarından Fransa’ya paraşütle atlayanlar arasında o da var. Sonra, büyük savaş bitince, ver elini Vietnam! 1. Paraşüt Chasseur Alayı ile Birinci Çinhindi Savaşı’nda rol almış. Muhtemelen, Dien Bien Phu savaşında Efsane Vietnam Generali Giap’nın ağır tokadını yiyenlerden biri de o.
Sonra, Vietnam’daki hezimetin ardından 1955’te Cezayir’e gönderiliyor. İstihbarat subayı olarak 41. Paraşüt Tugayında gerçek marifetlerini sergilemeye başlıyor. 20 Ağustos 1955’te Cezayir Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun bir saldırısını bahane edip çoğu çocuk ve kadın 134 sivili katlediyor örneğin. 1956’da ise Süveyş’te eğitim görüyor ve Fransa hükümetinin paraşütçü birliklerine polis statüsü veren kararnamesinden sonra çoğu villalar ve askeri barakalardan oluşan meşhur işkencehanelerini kuruyor.
Bütün bu süreç boyunca, güvenilmez resmi kayıtlara göre 24 bin tutuklamadan 3 bin 24’ü güneşi bir daha göremiyor ve Aussaresses, bu sayıyı, “3 bin mi dediniz? Çok gibi görünüyor, ama değil” sözleriyle yorumluyor. “Tutuklama kararı çıkarıyorduk ama aslında onları idam ediyorduk!” Her şey serbest! Elektrik işkencesi, suda boğma, tavana asma, tecavüz, her şey ama her şey! “Konuşsa da konuşmasa da öldürüyorduk onları; ibret oluyordu çünkü böylece” diyordu. Şahsen öldürdüğü birini anlatırken, “En büyük üzüntüm, konuşmadan ölmesiydi” diyebiliyor mesela. Ondan “Cezayir’i temizlemesini” istemişlerdi çünkü ve bunun en pratik yolu, her tuttuğunu öldürmekti. “Özel Hizmetler: Cezayir 1955-1957” adıyla 2001’de yayınladığı kitapta, çok açıkça yazdı her şeyi. İşkenceleri, kurduğu ölüm timlerini… Hiçbir şeyi inkâr etmedi, hiç pişman olmadı.
Fransa’nın ihraç malı!
Bu arada değişik tarihlerde biri Charles de Gaulle, diğeri Fransız Ulusal Meclisi, bir başkası da François Mitterrand tarafından çıkarılan üç ayrı af yasasının koruması altındaydı. Kitabı ve röportajları yayınlandıktan sonra madalyaları ve üniforması geri alındı ama hiç umurunda olmadı: “Genel komutan Massu ve zamanın Adalet Bakanı Mitterand dâhil herkes yaptıklarımı biliyordu; hepsine rapor veriyordum ve Massu, birini öldüreceğim zaman ‘Biraz uzakta yap’ diyordu.”
Sadece onlar değil, Paris’te herkes Cezayir’in nasıl kana bulandığını biliyordu. Sevgili ‘kahraman’ generallerini o kadar beğenmişler, o kadar sevmişlerdi ki, Cezayir işi bittiğinde ABD’ye askeri ataşe olarak atadılar ve orada ünlü kontr-gerilla yetiştirme okulu olan Fort Bragg’da sorgulama ve işkence dersleri verdi. CIA ajanı Robert Komer ile birlikte ABD ordusunun Vietnam’da uyguladığı Phoenix Programı’na katkıda bulundu.
O kadarla da yetinmedi ama! Askeri diktatörlük döneminde 1973’te Brezilya’ya yerleşti ve burada da orduya işkence ve infaz eğitimi verdi. Dahası, Brezilya’da kurs gören Şili istihbarat elemanlarını eğitti ve dahası var: Arjantin, Bolivya, Şili ve Paraguay’daki askeri cuntaların elemanlarının tümüne devrimcilere karşı kullanılan işkence yöntemlerini öğretti.
2000’lerde, artık yaşlı bir adam olarak, işkence yöntemlerini bütün ayrıntılarıyla anlattığı kitabını yayınlayıp röportajlarda, “ben bir vatanseverim, hepsini Fransa için yaptım” dediğinde madalyalarının alınması filan tabii ki riyakârlıktan ibaretti. Baştan beri biliniyordu her şey çünkü. Defalarca yapılan suç duyurularından ise sadece komik para cezaları çıktı. Dahası, 11 Eylül’ün ardından “Bin Ladin’e karşı aynı şeyleri bunu bugün tekrar yapardım” diye akıl fikir bile yürüttü. 3 Aralık 2013’te nihayet gezegenimizdeki oksijen tüketimi sona erdiğinde, geride kalan yine sömürgeciliğin riyakârlığıydı. Bütün diğer yaptıklarının yanında, açık açık “24 kişiyi bizzat ellerimle öldürdüm” diyen bir adam, tek bir gün hapis bile yatmadan ayrıldı dünyamızdan. Fazla söze gerek var mı?