Bu, Maurice Audin’in son görülüşüydü. ‘Zor, Henri’ demişti yoldaşına en son. Zordu evet ama dayandı. Sonuna kadar, son nefesine kadar…
Ah şu polis raporları!
Yine Cezayir’deyiz. Alay komutanı ve işkencehane sorumlusu Albay Jean Mayer’in raporu ne kadar da tanıdık: “21 Haziran akşamı, El Biar’dan sorgusunun yapılacağı bölge karakoluna jeep ile nakledilirken, Maurice Audin arka koltuktan atladı ve koşmaya başladı. Çavuş Misigri, önce ateş etti ve sonra peşinden koştu. Silah sesine gelen başka askerler de kovalamaya katıldılar, Audin mahalle içinde ortadan kayboldu ve bulunamadı…”
Bu kadar! Üstüne bir de çavuşa “gerekli tedbirleri almadığı için” soruşturma… Dosya kapanmıştır!
Maurice Audin… Geçen hafta hikâyesini anlattığımız Ali Boumendjel’den biraz daha farklı biri… Henri Alleg gibi o da Cezayir Komünist Partisi (PCA) üyesi ve Boumendjel’e göre biraz daha Fransız. Annesi Alphonsine Fort, Cezayir kökenli bir hizmetçi, baba Louis Audin ise geçim derdinden jandarma olmuş bir adam. Maurice bu arada Tunus’da doğuyor. Sonra Cezayir’e yolları düşüyor yeniden. Bir ara askeri okulda öğrenim görüyor. Grevlerle tanışıyor sonra, bir de Cezayirli işçilerin insanlık dışı yaşamıyla. Sonuç, anti-militarist ve sömürgecilik karşıtı bir PCA üyesi olmaktı. Kendisi gibi parti üyesi olan Josette ile de bu ortamda tanıştı ve evlendi.
İlk çocukları doğduktan bir yıl sonra Cezayir bağımsızlık savaşı patlak verdi. Mücadele sürüyordu ve Maurice ile Josette tam zamanlı militanlardı. İkinci çocuk doğduğunda PCA artık tümüyle illegaldi. Bazı parti üyeleri, dağlardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) savaşçılarına katılmıştı. Bu arada Maurice, bir yandan Cezayir Üniversitesi’nde matematik asistanlığı yapıyor, bir yandan da yeraltına inen parti üyelerinin güvenliğini sağlıyordu. Dağlarda savaş kızışmıştı artık. Bu arada, 12 Mart 1956’da Fransız ordusunun ‘paraşütçü’ diye anılan birimlerine polis yetkisi verildi. Böylece General Aussaresses’in komutasında bir işkence sistematiği kurulmuş oluyordu.
Son gece
Josette ve Maurice’in üçüncü çocukları Nisan 1957’de dünyaya geldi ve daha üç aylıkken felaket yaşandı. Parti sekreteri Paul Caballero, Audinlerin evinde tedavi görmüştü ve ne yazık ki Doktor Georges Hacadj, eşine tecavüz tehdidiyle yapılan işkenceler sonucunda dayanamayıp çözülmüştü. Maurice o gece tutuklandı ve ailesi bir daha onu hiç görmedi.
Josette, aylarca yıllarca eşinin akıbetini sordu ve resmi yalanlara hiç inanmadı. Ama cinayet hiçbir zaman tam olarak yargılanmadı ve aydınlatılmadı. Henri Alleg, Türkçede de yayınlanan ‘Sorgu’ kitabında Maurice’in sürüklenip götürüldükten sonra infaz edildiğini belirtiyor. İşkenceci teğmen Charbonnier ise Kasım 1960’ta bir gazeteciye Maurice’i boğduğunu ve cesedi El-Biar’daki Fort l’Empereur’a gömdüğünü söyledi ama bu da tam kanıtlanamadı. General Aussaresses de onu bir ibret olsun diye idam ettiklerini gizlemedi ama tam da bu noktada, Mart 1962’de Cezayir bağımsızlığını kazandığında, Fransa hükümeti, “Cezayir ayaklanmasına yönelik düzenin sürdürülmesi operasyonları çerçevesinde işlenen suçlar” için bir af yasası çıkararak meseleyi halletti! Böylece bütün kirli geçmiş aklanmış oluyordu.
Yaralı bir yürek
Macron mu dediniz? Ah, evet Macron… Tabii ki, Ali Boumendjel olayında olduğu gibi Maurice için de özür diledi. Eylül 2018’de resmi bir kararnameyle Maurice Audin’in Cezayir’de Fransız hükümetine bağlı güçler tarafından işkenceyle öldürüldüğünü itiraf etti ve artık ölüme yaklaşmış olan Josette’ı evinde ziyaret etti. Maurice’in kızı Michele’nin o gün şöyle diyordu: “Benim için sistemin, devletin sorumluluğunu kabul etmesi önemli. Ama annem farklı. 26 yaşındaydı o gün, üç çocuğu vardı. Ve babam onun hayatının aşkıydı. Onu kimin, nasıl öldürdüğünü bilmek istiyor. Hepsinden önemlisi, vücuduna ne yaptıklarını bilmek istiyor.”
4-5 ay sonra, 2 Şubat 2019’da yaşamını yitirdiğinde Josette, bunların hiçbirini öğrenememişti. Kuru bir özür ve hiç soğumamış bir yürekle girdi toprağın altına…