12 Mart 1971 Darbesi’nin mağduru gazeteci Doğan Özgüden, kapatma tartışmasını yorumladı
Dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek hükümetin istifaya zorlandığı 12 Mart 1971 Darbesi’nin üzerinden 50 yıl geçti. Emir komuta zincirinde gerçekleşen ilk darbe olarak kayıtlara geçen 12 Mart darbesi, 27 Mayıs 1961 Darbesi’nin ardından gelen ikinci askeri müdahale oldu.
Devrimciler hedefte
12 Mart sonrası Türkiye, süreklileşen darbelerle karşı karşıya kaldı. Başlatılan “Balyoz Hareketi” ile 68 Kuşağı, komünist önderler, işçi hareketi, yükselen demokrasi talebi hedef alandı. Darbe dönemi 20 bine yakın kişi tutuklandı, işkence gördü, sıkıyönetim askeri mahkemelerinde yargılandı.
Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Sinan Cemgil, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda devrimci önder 12 Mart sonrası öldürüldü.
“Ara rejim” olarak adlandırılan dönemde 12 Mart darbecileri parlamentonun işlevini kısmen sürdürmesine izin verdi. Bu işlev idamlara onay vermek anlamına gelecekti. 1968 gençliğinin üç lideri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nin bahçesinde Meclis’in de onayıyla idam edildi.
Yaşananlardan dolayı 12 Mart Darbesi, Latin Amerika’da sol ve sosyalist yapılara yönelik darbelerle benzeştirildi. 12 Mart süreci, Ortadoğu’da Baas rejimlerinin askeri darbelere iş başına geldiği önemli bir dönemeçte yaşandı. Darbe sonrası sol hareketler yeniden toparlanma sürecine girerken, Kürt hareketleri de kısa süre sonra özgürlük ve kimlik arayışına başlayacaktı.
Kanlı pazar
12 Mart darbesinden önce 9 Mart’ta sol düşünceye sahip bazı askerlerin darbe gerçekleştirme eğiliminde oldukları ileri sürülmüş ve darbeye zemin hazırlanmıştı. Aynı zamanda darbeyi gerçekleştirmek için tıpkı 12 Eylül darbesi öncesinde sağ-sol çatışması gerekçe gösterildi. “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen Beyazıt Üniversitesi’ne yönelik saldırılar gerçekleştirildi. 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt meydanında ABD’nin 6’ıncı Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün saldırısına çoğu üyesinin şimdi AKP yöneticisi olduğu Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri tarafından gerçekleştirilen saldırıda iki öğrenci hayatını kaybetti.
Hem tanık hem mağdur
Gazeteci Doğan Özgüden, 12 Mart Darbesi’nden önce eşi İnci Tağsavul Özgüden ile birlikte haftalık sosyalist dergi Ant’ı ve Ant Yayınları’nı kurmuştu. 12 Mart sonrası dergi ve yayınevi kapatıldı. Gazeteci Özgüden, daha sonraki süreçte askeri darbelere karşı yürüttüğü muhalefetten dolayı 200’e kişiyle birlikte 1982 yılında Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Hakkında 50’den fazla dava ve 300 yılı aşkın hapis cezası talebi nedeniyle 12 Mart darbesinden sonra Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Özgüden, askeri ve siyasi darbeler ve muhalefetin rolünü Mezopotamya Ajansı’ndan Mehmet Günhan’a değerlendirdi.
Sürekli darbe
Türkiye’deki darbelerin İttihat ve Terakki zihniyetinin bir geleneği olduğunu belirten Özgüden, darbelerin “ordunun fıtratı” olduğunu söyledi. “Tüm espri Türk ırkının ve İslam’ın yüceliğinin tehdit edecek her şeye karşı düşmanca bir tavırdır” diyen Özgüden, “Cumhuriyet ilan edilmeden önce TKP yöneticileri Karadeniz’de boğularak öldürüldü. 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkararak önce Kürt hareketini ezdi sonra sol örgütleri. Bundan sonra sürekli böyle gitti. İsmi konulan ilk darbe olan 27 Mayıs 1960’dan sonra önceki süreç, darbesiz darbeler süreciydi” ifadelerini kullandı.
Direnişi engelleme hedefi
15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişinde OYAK Holding ile birlikte değişime giren TSK’nin sıkıyönetim ilan ettiğini hatırlatan Özgüden, “Biz Ant Dergisi’nde kapitalistleşen subaylar, işçileri yargılayamaz dedik. Bunun için sorguya çekildi. 12 Mart 1971 Muhtırası ile, TİP ve DİSK’in kurulmasıyla başlayan demokratik uyanış ve 68 kuşağının yükselen direnişi engellendi. 12 Mart’la işçilerin direnişi ve Kürt Hareketi’nin örgütlenmesine darbe vurulmak istendi” dedi.
Sivil-asker ortaklığı
Özgüden, darbe süreçlerinde insan haklarına karşı işlenen bütün cürümlerde sivillerin de askerlerle ortak olduğunu, sivil yönetimlerin askeriyenin himayesinde, desteğinde ya da destek olarak konumlandıklarını ifade etti. Meclis’teki konuşmalara işaret eden Özgüden, “Bütçe görüşmelerinde her defasında Türk Ordusu’na bağlılık bildirilir. Bugün açıkça yapılmasa da Suriye ve Karabağ meselesine orduyu ululaştırma üzerine askeri üniformalar giyme gereği duyulup ortaya çıkılıyor. Darbeleri ortadan kaldırmak için bu ritüellerin ortadan kalkması gerekir” diye konuştu.
İktidarın silahlanmaya korkunç bir yatırım yaptığını vurgulayan Özgüden, bu konuda şunları söyledi: “Bu romantik bir bağ değil, orduyu tatmin etmek için her şeyi yapıyor. AKP ile ordu arasında büyük bir çıkar birliği ve beraberliği var. Bunun değişmesi pek kolay değil. Eğer muhalefet bloğu önemli bir atılım yapar ve iktidarı devirirse, ordu kendine bir çekidüzen vermek zorunda kalacak. Ama bir tehdit olarak hep var olacak.”
Sivil de darbe yapar
Darbelerin sadece muhtıra vererek ve sıkıyönetime geçilerek yapılmadığının altını çizen Özgüden, devrimci önderler Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının dönemin parlamentosunda verilen “Evet” oylarıyla gerçekleştiği kaydetti.
HDP önceki Eş Genel Başkanları ve milletvekillerin dokunulmazlığının yine Meclis’te verilen “evet” oylarıyla kaldırıldığını ve tutuklandıklarını anımsatan Özgüden, şunları ekledi: “Buna rağmen HDP’ye destek hiçbir şekilde gerilemedi. Tayyip Erdoğan, gündeme getirdiği yeni Anayasa ile cumhurbaşkanlığını uzatmak ve HDP’yi tamamen bitirmek bir girişimde bulunuyor. Bunun karşısında diğer partilerin HDP’yi ciddi muhatap, ortak, mücadele arkadaşı olarak kabul etmeleri, demokrasi cephesinde onunla olmaları gerekir. Bunun dışında hiçbir çözüm Türkiye’ye demokrasiyi getiremez.”
HDP son mevzi
Özgüden, ırkçılığının ve İslamcılığın HDP dışındaki bütün partilerin fıtratında olduğunu kaydetti. HDP’nin şuan tarihi bir sorumluluk taşıdığını söyleyen Özgüden, “HDP’ye büyük bir darbe indirilmesi ve işlevini sürdürmesinin engellenmesi, Türkiye için on yıllarca sürecek bir kayba neden olacak. Bu kayba meydan vermemek için HDP’ye mutlak surette destek verilmek zorunda. HDP, savunulması gereken son mevzidir” dedi.
Hedef Kürt hareketi
12 Mart Darbesi’nin 50 yıl önce sol hareketlerin dışında örgütlenmeye başlayan Kürt hareketini de hedef aldığını ve bugünkü baskıcı iktidarın hedeflerinin de aynı olduğunu belirten Özgüden, “Kürt hareketlerinin örgütlenmesinden son derece rahatsız oluyorlardı. Bugün, farklı kombinasyonlarla, başka müdahalelerle, sosyal uyanış bastırılması ve Kürt hareketinin tamamen yok edilmesi hedefleniyor. Ama bunun olacağını zannetmiyorum. Kürdistan ve metropollerde büyük bir uyanış söz konusu” dedi.