Kuraklık konusunda çoğalan nüfusu suçlayan bazı bilim insanları yüz elli yıl sonra Malthus’un gerici teorilerine dönüş yaparken, iklim sorunu ve krizi görüp önlem almayan rantçı iktidar aklanıyor
Uzmanlara göre Türkiye son 30 yılın en kurak kışını geçiriyor. İstanbul’a içme suyu sağlayan barajlardaki doluluk oranı, yüzde 20.93’e düştü. Bu oran son 10 yılın en düşük seviyesi. 2019’un aynı döneminde barajlardaki su oranı yüzde 34 olarak gerçekleşmişti. Bursa’da da benzer bir durum söz konusu. Eğer kente yağış düşmezse 75 gün yetecek içme suyu kaldı. Trakya’dan da benzer haberler gelirken, küresel iklim değişikliğine bağlı kuraklığın nehir ve barajları da etkilediği bildiriliyor. Kuraklık en çok tarımsal üretimi etkiliyor. 2021 yılında rekoltede meydana gelecek düşüş, ürünlerin fiyatlarına yansıyacak. Bu da bu yıl birçok sebze meyveyi daha yüksek fiyatlarla almamız demek. Pandemi koşulları ve artan maliyet nedeniyle borcu katlanan çiftçi bir de susuzluk nedeniyle zor durumda kalacak.
Sebep nüfus artışı mı?
Konuyla ilgili önceki gün konuşan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın sözleri dikkat çekiciydi. Kurnaz, “Böyle giderse nüfus 100 milyonu geçecek, kişi başına düşen su miktarı 1000 metreküpün altına inecek ve Türkiye 2050’de su fakiri olacak” demişti. Günümüzde kuraklık sorunu ile karşı karşıya kalınmasının ana nedeninin iklim krizi değil, nüfus artışı olduğunu savunan Kurnaz, 1920’lerde 13 milyon civarında seyreden ülke nüfusunun günümüzde 80 milyonu aştığına dikkati çekti. “Yaklaşık 100 sene önce 8 bin metreküp olan kişi başına düşen su miktarı, günümüzde 6’da biri oranına inerek kişi başı bin 300 metreküpe düşmüş durumda. Eğer nüfus artışı bu hızla devam edecek olursa, önümüzdeki 5-10 sene içinde başımıza çok büyük bir sorun gelebilir” diyen Kurnaz, “Böyle giderse Türkiye 2050’de su fakiri olacak” şeklinde konuştu. Kurnaz, çözüm olarak da su konusunda bir üst kurul oluşturulmasını ve kurulun sorumlusunun doğrudan Cumhurbaşkanı olmasını önerdi.
Tüketime indirgeme yalanı
Buna karşın kuraklığın tüketici kullanımına indirgenmeyeceğini vurgulayan 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularından Önder Algedik, sorunun temelinin tüketici kullanımına bağlanmayacak kadar ciddi olduğunu vurguluyor. Algedik, “Öncelikle bu meseleyi tüketime indirgemek topluma yalan söylemekten başka bir şey değildir. Çünkü bu kuraklığın geleceğini, küresel ısınma olmasa dahi su konusunda çalışanlar zaten biliyordu. Çünkü kuraklığın belli periyotları vardır ve bu zaten olacağı bilinen bir şeydi. Bu bilindiği halde hiçbir şey yapılmadı” diye konuştu.
Sistem değişmeli
“O kadar kurak durumdayız ki bırakın hidrologların söylediklerini EPDK’nin verilerine göre zaten çiftçiler, kuraklık yüzünden elektrik şirketlerine teslim olmuş durumunda” diyen Algedik, “Mesele bu kadar ciddi iken diş fırçalarken suyu kapatın demek ya da Ayşe Teyze’ye suç bulmak kadar ahlak dışı bir şey olamaz. İstanbul zaten ciddi anlamda kaynak tüketen ve büyük bir kent. İstanbul’un kuraklık çekmesi zaten olası bir durum. Ama daha da kötüsü bizim siyasetçilerimiz hâlâ insanların yok diş fırçalaması yok kadınların yaptığı temizlikle falan uğraşıyorlar. Oysa şu an Türkiye’de şehirlerde şebekeye verilen 3 litre suyun en az 1 litresi kayboluyor. Bu kadar kayıp ve kaçağın olduğu sistemde, pandemi gibi hijyenin üst düzey olması gereken bir durum varken bu konuda insanlardan feragat istemek mantıklı değil” şeklinde kaydetti.
HABER MERKEZİ