2020 yılında çok öldük çok şiddet gördük ama kadınlara karşı top yekûn bir savaş başlatan patriyarkayı sokaklarda, evlerde, hayatın her alanında gerilettik. Bu nedenle bu yılın değerlendirmesini bir eylemler ve ölümler kronolojisinin ötesinde hâlihazırdaki ve muhtemel siyasal sonuçları üzerinden de yapmak gerekiyor
Hülya Osmanağaoğlu
Sene sonu ile birlikte, bir tür siyasi muhasebe zamanı da geldi. Kadınlar açısında 2020 nasıl geçti diye dönüp baktığımızda yoksulluk kan ve gözyaşı diye özetlemek mümkün. 2020’nin son günlerinde de bir günde dört kadının öldürülmesi nedeniyle ülkenin dört bir yanında sokaklara döküldük. Aslında geride bıraktığımız bu yılı pandemiye ve polis saldırılarına rağmen boş bırakmadığımız sokaklarla da değerlendirmek gerekiyor. 2020 yılında çok öldük çok şiddet gördük ama kadınlara karşı top yekûn bir savaş başlatan patriyarkayı sokaklarda, evlerde, hayatın her alanında gerilettik. Bu nedenle bu yılın değerlendirmesini bir eylemler ve ölümler kronolojisinin ötesinde hâlihazırdaki ve muhtemel siyasal sonuçları üzerinden de yapmak gerekiyor.
8 Martlarda artık onlarca şehirde yapılan feminist gece yürüyüşlerinin İstanbul’da örgütlenen on sekizincisinde Taksim ve İstiklal Caddesi sabah saat dokuzdan itibaren yaya geçişlerine dahi kapatıldı. Buna rağmen on binlerce kadın akşam olduğunda bir yolunu buldu ve Sıraselviler Caddesi’de buluştu. Hem evlerde, sokaklarda, işyerlerinde kadınların hayatını denetlemeye çalışan, şiddet uygulayan, emeğini sömüren erkeklere/sermayeye, bir bütün halinde patriyarkaya hem de patriyarkanın cisimleştiği siyasal odak olarak AKP iktidarına karşı, saatlerce önce Taksim Sıraselviler’de sonra ise Dolmabahçe’den Karaköy’e İstanbul’un en önemli merkezinde feminist mücadelenin sesi on binlerce kadınla yükseldi. 8 Mart kutlamaları aslında feminist hareketin/kadın hareketinin patriyarka karşısında geri adım atmayacağını göstermişti ama AKP iktidarı bunu görmezden geldi.
…