Harper Lee, mizah ve tutku dolu karakteri Scout’un refaketinde hiç kaybolmayan, aksine güçlendikçe güçlenen ırkçılığın, insanın riyakâr doğasının ve gerçeğin hayal kırıklığı yüklü yapısının bir portresini çıkarıyor
Hüseyin Aykol
Nelle Harper Lee, 1926 yılında ABD’nin Alabama eyaletindeki Monroeville kasabasında doğdu. Üniversiteyi bitirdikten sonra birkaç kısa hikâye yazan Lee, yazarlık hevesiyle New York’a taşındı. Ancak yazdıkları 1960 yılına kadar ilgi görmedi.
1960 yılında “Bülbülü Öldürmek” romanını yazdı. Yazarın tek romanı olan bu eser çok başarılı bulundu, büyük başarı kazandı ve filme çekildi. Ancak Harper Lee, ilk romanının başarısını bir daha yakalayamayacağından korkmuş olmalı ki, bir daha roman yazmadı. Diye biliyor ve düşünüyorduk ki…
Şimdi filmi başa alalım. Yok yok 1920’lere değil, 1960 yılına. O dönemde, ülkenin gündeminde Siyahlar vardı. Harper Lee, bunun Güney eyaletlerinde nasıl tartışıldığını ve nasıl algılandığını yazdığı “Bülbülü Öldürmek” romanında ele alıyordu. Yayıncı romanı beğendi; ancak romanın baş karakterini bir çocuk yaparsa, olup bitenleri bir çocuğun gözüyle anlatırsa, çok daha güzel olacağını söyledi. Harper Lee, romanını yeniden yazdı ve bingo!
Bir dünya klasiği
“Bülbülü Öldürmek” ilk yayımlandığında satış rekorları kırdı ve yazarını kısa sürede üne kavuşturdu. Hemen ertesi yıl Pulitzer Edebiyat Ödülü kazandı. Bir yıl sonra Gregory Peck’in başrolünü oynadığı bir filmde beyazperdeye aktarıldığında da Oscar Ödülü aldı.
Bu romanın böylesine büyük başarı sağlamasının nedeni, ABD için oldukça netameli bir konunun çocuk ruhuna ve hayal gücüne uygun bir şekilde değerlendirilmesiydi. Nitekim birçok dünyaca ünlü (ve Nobel ödüllü) roman, yaşanan olayları çocuk gözüyle verebildiği için başarılı bulunmuştur.
Harper Lee, nihayet 2015 yılında, yani “Bülbülü Öldürmek” romanının yayınlanmasından 55 yıl sonra romanın devamını yazdığını söyledi. (Aslında yeni yazıldığı söylenen roman, devam değil, romanın ilk haliydi) “Bülbülü Öldürmek” romanının çocuk baş karakteri, 20 yaş büyümüştür ve kasabaya geri dönmüştür. Güneyli Beyazların Siyahlara bakışı acaba nasıldır; özellikle küçüklüğünde adeta taptığı babası, hatta amcası, halası ne haldedir? Özellikle de kasaba halkının tümü Siyahlara nasıl davranmaktadır?
Devam değil ilk roman
New York’tan evine dönen Jean Louise, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşıyor. Çocukluğundan beri inandığı ve güvendiği ne varsa, babası Atticus’un ihanetiyle yerle bir oluyor. Harper Lee, mizah ve tutku dolu karakteri Scout’un refaketinde hiç kaybolmayan aksine güçlendikçe güçlenen ırkçılığın, insanın riyakâr doğasının ve gerçeğin hayal kırıklığı yüklü yapısının bir portresini çıkarıyor.
Orijinal adı “Go Set a Watchman” (Bir Bekçi Ayarlamaya Git) olan bu roman, Türkçe’ye herhalde daha anlaşılır olur diye “Tespih Ağacının Gölgesinde” (romanda en fazla geçen ve olayların geliştiği mekan) şeklinde çevrilmiş. Doğduğu Alabama eyaletindeki Monroeville kasabasında 2016 yılında ölen yazarın bu eseri, ilkinin gölgesinde kaldı. Türkçesi de hemen yayınlandı ama “Bülbülü Öldürmek” gibisinden bir yankısı olmadı.
Ancak 30-40 önce okuduğum “Bülbülü Öldürmek” gibi, “Tespih Ağacının Gölgesinde” romanı da beni çok etkiledi. Bunun nedeni sadece Siyahların Amerika Birleşik Devletleri’nde var olma, insan olarak görülme ve eşit yurttaş olarak kabul edilme sürecinin ne denli sancılı, ne kadar kanlı geçtiğini hatırlatan anlatımı olmadı; roman boyunca Siyahlar yerine Kürtleri koymaktan kendimi alamadım çünkü. Kürtlere yaşatılanları, ülkemizdeki ‘Beyazların’ sakince tartışabileceği ve günah çıkarabileceği günleri -bizim gibi yaşı biraz geçginler olarak- görebilecek miyiz acaba?