AKP-MHP iktidarında Kürt halkı baskının, zorun, katliamların en katmerlisini gördü denilse yeridir. ‘Geçmişte kaldı, artık olmaz’ denilen ne varsa, Kürtler bu dönemde hepsini yeniden gördü, yaşadı. Tarih tekerrür etti denilebilir. Kürt halkı imha ve inkâr politikalarına, faşist rejimin uygulamalarına yabancı değil fakat günün koşullarında bu kadarı da beklenmiyordu. Genelde iyimser bir bakış açısı egemendi. ‘Çözüm süreci’ denilen döneminde bunda etkisi fazla oldu. Kafalarda ciddi soru işaretleri, kaygı ve şüphe olsa da geleceğe dair ümit var düşünce epeyce büyümüştü. İnanmasa da, aklına çok yatmasa da, görüntü de olup bitenler geçmişle bir yüzleşme olacak mı sorularını sorduruyordu. Fakat ne zaman ki, gücün sahipleri tekrardan atalarının ağzından konuşmaya başladılar, iş te o vakit, Kürt de bu devleti daha fazla tanıdı, faşist zihniyeti daha fazla bilince çıkardı.
Elbette, Kürtler Kemalist rejimi tanıyordu fakat bir yanılsama mıydı neydi yüzyıllık rövanşı alan ‘İslamcıların’ daha objektif olacaklarını da bekledi. Bunların daha merhametli, vicdanlı olacakları genel kanaatti. Muhafazakâr görüntüleri bu görüşü besleyen en temel etmendi. Bundandır ki, bir süre ciddi bir kafa karışıklığı da yarattılar, denilebilir. Takiyye işinde oldukça başarılılardı çünkü. Fakat bu süreç çok şükür ki, fazla uzamadı. Kürt halkı ve öncü güçleri demokrasi ve özgürlük mücadelesini büyüttükçe bu yapıyla karşı karşıya geldi ve sözde özgürlük savunucularının ne menem bir zihniyete sahip olduklarını deşifre etti. Kürsülerden demokrasi havarisi kesilenler, mesele Kürtler ve haklarını kabul etmeye gelince o çokça eleştirdikleri Kemalistlerden geri kalmıyorlardı. Hatta çoğu yerde onları da geçtikleri oluyordu.
Hal böyle olunca yeni dönemin muhafazakâr soslu liberal devlet yüzü gitti, yerine bildiğimiz tanıdığımız, her zamanki faşist yüzü geldi.
Bir parantez; şüphesiz, bahsi edilen muhafazakâr-liberal yüz de esas olarak ırkçı, faşist karakterliydi fakat görüntü de bu yan iyi kamufle edilmişti. Toplumu kandırmak için özel olarak kurgulanmış bir çehre vardı karşımızda.
Bu dönem artık mevcut iktidarın kendisini gizlemeden, saklamadan sunduğu bir dönem oldu. ‘Kürt yoktur’ söyleminin zirve yaptığı bu yeni süreçte, deyim yerindeyse Kürdün görmediği zulüm kalmadı ama bu durum kendisiyle birlikte yeni bir zihni inşa sürecine de yol açtı. Acılardan, baskı ve zordan kaynağını alsa da, bu dönem Kürdün devleti en çıplak haliyle tanıdığı bir süreç oldu. Gerek devlet aklı gerekse de onu idare eden erk konusunda, Kürdün herhangi bir ferdi için anlaşılmayan-netleşmeyen bir şey kalmadı. Sadece HDP’li Kürt için değil AKP, CHP vb. partilere oy veren Kürt de, bu devletin bir Kürt çözümü olmadığını gördü, idrak etti.
Bugün Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan herhangi bir Kürt için en net karşılık verilen soru, devletin Kürt sorununda bir çözüm politikası var mıdır? sorusu oluyor. Kime sorarsanız sorun, cevap nettir: Hayır. Çözüm olarak görülen yüzyıllık imha ve inkar politikasıdır, bundan bir milim ileriye adım atılmamıştır. Bırakalım, böyle bir somut adım atmayı, niyet dahi yoktur.
Kuşkusuz bu algı, düşünce oldukça önemlidir. Yıllarca Kürt’ü kandıran, bir biçimde oyalayan zihniyet, gelinen aşamada büyük bir kırılmayı yaşamakta, çözülmektedir. Kuzey Kürdistan ve Türkiye şehirlerinde yaşayan Kürt halkı, tarihte hiç olmadığı kadar ulusal bir bilinçlenmeyi yaşamakta ve arayış içine girmektedir. Diğer partilerden kaçıp HDP etrafında bir araya gelme, devrimci- demokratik mücadeleyi yükseltme esasen bu arayışın sonucu olarak gelişmektedir. Kürt halkı örgütlü bir mücadele vermeden, bu devlete karşı eylem çıtasını yükseltmeden sonuç almayacağını görüyor. Faşist iktidarın bütün baskı ve zoruna rağmen alanların terk edilmemesi, taleplerdeki ısrar bunun göstergesidir. Dikkat edilirse, iktidar gün gün baskı ve zulmünü arttırmakta fakat bu karşı Kürt halkının direnişi de boyutlanarak gelişmektedir. Başta Kürt kadınları, gençler olmak üzere halk ayaktadır. İktidarın büyük sindirme saldırılarına rağmen geri adım atılmamakta aksine her gün biraz daha fazla ileriye doğru hamle yapılmaktadır. Zaten iktidarın HDP şahsında devrimci demokratik muhalefete pervasızca saldırmasının temelinde de bu gerçeklik yatmaktadır. Onlar saldırıp sindirmeyi hedeflerken Kürtler, muhalifler direnerek karşı hamle yapmaktalar. İyi bakılırsa psikolojik üstünlüğün Kürtlerde, muhalif cephede olduğu görülecektir.
Şüphesiz, başta Kürt halkı olmak üzere devrimci demokratik güçler için en büyük kazanımda budur. Artık karşısındakini daha iyi tanıyan ve ondan nasıl kurtulacağını bilerek hareket eden bir Kürt halk gerçekliği, muhalefet vardır.