Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş’ın “derhal tahliye edilmesi” yönünde geçen hafta açıkladığı karar sadece gündemi belirlemekle kalmadı, Türkiye’de yasalar ve hukukun düştüğü durumu da net olarak tüm dünyaya gösterdi. Selahattin Demirtaş’ın masumiyeti ve rehin olarak tutuluyor olması bir kez daha AİHM’in en yüksek makamı tarafından teyit edilmiş olurken, hükümet yetkililerinin açıklamaları ve Demirtaş’ın hala hapiste tutuluyor olması iktidarın keyfiliğini ve yargı üzerindeki vesayetini tam da AİHM’in kararındaki ifadeleri doğrularcasına ortaya koydu. AİHM, HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili ilk kararını Kasım 2018’de vermiş, Demirtaş’ın ve Türkiye hükümetinin talebi üzerine dava bu defa AİHM Büyük Daire’ye taşınmıştı. 17 yargıçlı Büyük Daire’nin kararlarına hukuken itiraz edilemiyor. Yani karar AİHM kararlarının bağlayıcılığına dair TC Anayasası’ndaki hükümler gereği uygulanmak zorunda. Selahattin Demirtaş’ın bu saatten sonra cezaevinde tutulması Anayasa’ya aykırı bir tutum olacaktır. Hükümetin bu konuda yapabileceği bir şey yok. Yargıya her müdahalesi Anayasa’ya aykırı bir davranış olacaktır. Ama iktidar en üst düzeyde yaptığı açıklamalarla yargıya müdahale etmektedir. Hükümet, Selahattin Demirtaş’ın Türkiye toplumu nezdindeki saygınlığını ve etkisini görmektedir. Bütün anketlerin hükümetin hızla oy kaybettiğini gösterdiği bir dönemde, AKP-MHP koalisyonu Demirtaş’ın tahliyesinin muhalefet cephesini nasıl toparlayacağını bildiği için, hem Anayasa’yı hem de altına imza koyduğu uluslararası sözleşmeleri ihlal etmeyi göze almaktadır. Ancak bu sadece günü kurtarma politikası olacak ve orta vadede AKP-MHP koalisyonunu daha da zorlayacaktır. Bir ülkenin ve o ülkedeki devlet ve hükümetin uluslararası toplum tarafından ciddiye alınması ancak uluslararası kurumlar karşısındaki tavrı ve uluslararası sözleşmeleri tanıması ile mümkün olur. Altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri tanımayan ya da ancak işine geldiği zaman uygulayan bir iktidar ciddiye alınmaz. Bir devletin yapacağı en önemli yanlışlardan biri imzasının değerini kaybetmesine yol açacak politikalar izlemesidir. Hükümet, AİHM kararının kendilerini bağlamadığını söyleyerek bunu yapmaktadır.
Zaten dış politikada sıkışmış olan iktidar, bundan sonra uluslararası topluluktaki her itiraz ve talebinin karşısına AİHM’in Demirtaş kararına uymamış olmasının çıkarılacağını beklemelidir. İktidar, uluslararası toplumda kendi kendini zor durumda bırakmıştır.
Bir yandan da artık iktidar tarafından açıkça ifade edilen ekonomik krizle ilgili olarak da bu ciddiyet kaybı olumsuz sonuçlara sebep olacaktır. İktidar, ülkeye yatırımcı çağırırken, bir hukuk reformu yapılacağından söz ediyordu sık sık. Çünkü kendileri de farkında ki, ekonomik krizin en önemlisi sebebi, ülkede hukuk ve parlamenter demokrasinin rafa kaldırılmış olmasıdır. Hukuk ihlallerinin olduğu ülkelerde yatırımcılar kendilerini güvende hissetmezler. Sırf bir muhalifini hapiste tutmak için kendi anayasasının hükümlerini ve altına imza koyduğu uluslararası sözleşmeleri tanımayan bir iktidarın yönettiği bir ülkeye yatırımcılar gelmez. Ama zaten hükümet uzun zamandır iktidar ömrünü uzatmak için tercih ettiği kısa vadeli uygulamalarla ülkenin orta ve uzun vadedeki refahını ipotek altına almaktadır. AİHM Büyük Daire’nin Demirtaş kararı uzun bir süre ülke gündemini belirleyecek, hükümet bu kararı gündemden kolayca düşüremeyecektir.