Komisyonda kabul edilen yasa önerisi ile dernek faaliyetleri İçişleri ve valiliklerin iki dudağı arasına alınıyor. Her derneğe kayyum atama yetkisi veren teklif, aynı zamanda Goebels’in uygulamalarını akla getiriyor
Yusuf Gürsucu
Meclis Komisyonu’nda kabul edilen kanun teklifi hızla Meclis Genel Kurulu’nun gündemine getirildi. “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Hakkında Kanun” teklifinin hazırlanma gerekçesi, OECD bünyesindeki FATF’nin (Mali Eylem Görev Gücü-Financial Action Task Force), Türkiye ile ilgili 2018 yılı verilerine dayanarak 2019’da paylaştığı rapordu. FATF, Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle insan, göçmen, uyuşturucu ve yakıt kaçakçılığı riski ile ‘terör saldırısı’ tehdidinin yüksek olduğu bir ülke olduğuna dikkat çekilerek, kara para aklamaya ve terörün finanse edilmesine karşı mücadelede ciddi eksiklikleri bulunmasına karşı ‘standartlarını yükseltmesi’ uyarısı yapmıştı.
Teklif adres mi karıştırdı?
Türkiye’nin bir yıllığına izleme sürecine girdiği, kriterler yerine getirilmezse ‘gri listeye’ alınacağı da açıklanmıştı. Hazırlanan yasa teklifinin BM taleplerini yerine getirmek amacıyla hazırlandığını gösteren tek şey teklifin başlığı. Teklifin içeriği BM için uygun mudur bilemiyoruz. Eğer uygunsa tekliften anlayabildiğimiz teklifi hazırlayanların adres karıştırmış olma ihtimalleri! Çünkü teklifte açıkça görülebilen şey, demokratik kitle örgütlerini zaptırap altına almak ve faaliyetlerini önlemek olarak özetlenebilecek bir ana fikri barındırıyor olması.
Komisyon neyi izleyecek?
Teklifte yer alan farklı bir bölüm var. Bu bölümde mal varlıklarının Cumhurbaşkanı kararıyla dondurulacak olması. Mal varlıklarını dondurma ya da el koyma kararına ilişkin öneride bulunması için ‘Denetim ve İşbirliği Komisyonu’ kurulması öngörülürken, komisyonda ise MASAK, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı gibi kuruluş temsilcileri yer alacak. Komisyon demokratik kitle örgütleri olan dernekleri mi izleyecek pek anlaşılamıyor. Ancak anlaşılan tek şey teklifin Meclis’te kabul edilmesi halinde, İçişleri Bakanı ve Valilikler, derneklerin yönetiminde bulunan ve hakkında ‘terör’ soruşturması açılanları görevden alabilecek ve görevden alınanlar bir daha dernek yöneticisi olamayacak, derneğin faaliyeti durdurabilecek ve gerekli hallerde yönetimlerine kayyum atanabilecek.
Yok etme aracı: Kayyum!
Bu yasa kabul edilirse insan hakları alanında çalışan derneklerle benzer hak temelli çalışan tüm derneklerin faaliyetleri, HDP’li belediyelere yönelik benzer uygulama ile ‘geçici süreyle’ durdurulabilecek. Dernek yöneticileri hakkında yaptıkları bir basın açıklaması ya da basın toplantısı nedeniyle soruşturma açılması halinde yönetimin tamamı yerine kayyum atanabilecek. Merkezi yurt dışında bulunan, Türkiye’de şube açan vakıf ve dernekler de bu yasa kapsamı içinde olacak. Teklifle, Dernekler Kanunu’nu değiştirmek isteyen AKP’nin hazırladığı düzenleme içinde BM’nin talep ettiği yasal düzenlemeye gönderme içermesi için konulduğu anlaşılan bölümde, bir derneğin faaliyeti çerçevesinde “terörizmin finansmanı” suçu işlenirse ya da uyuşturucu suçundan kaynaklı olarak mal varlığı aklanırsa, İçişleri Bakanı o kişileri ve görev yaptığı kurulları tedbir amaçlı görevden uzaklaştırabilecek. Derneğin faaliyetten alıkonulmasını talep edebilecek. Sanki, eroin vd. uyuşturucu kaçakçıları dernekler yoluyla örgütleniyormuş gibi bir algı yaratılarak dernekler üzerinde yeni bir baskı düzeninin ikame edilmek istendiği sonucu ortaya çıkmakta.
Adım adım saldırı
Bu yıl içinde çıkarılan yasa ve tebliğlerle derneklere yönelik sürdürülen saldırıların son adımı yeni tasarı ile atılmak istendiği son bir yılda ortaya konan uygulamalar ve yasalardan anlaşılıyor. İçişleri Bakanlığı’nın 16 Mart 2020 tarihinde “Coronavirüs Tedbirleri” konulu genelgesi ile dernek, vakıf genel kurulları ve insanları toplu olarak bir araya getiren her türlü toplantı ve faaliyetlerinin yasaklanmasının ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy imzasıyla yayımlanan yazıyla, vakıf ve derneklerin yapacağı online (çevrimiçi) toplantılar da yasaklanmıştı.
Nisanda çıkan kanun
Nisan ayında Meclis’e gelen torba kanunu ile Dernekler Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Yapılan değişikliklerle, dernek üyelerinin ad, soyad, doğum tarihi ve kimlik numarası dahil kişisel verilerini mülki idareye teslim edilmesi, üyelerini bildirmeyen dernek yöneticilerine idari para cezası verilmesi yasallaşmıştı. Bu yasa ile kişisel verilerin gizliliği ihlal edilerek yurttaşların derneklere üye olma özgürlüğü kısıtlandı. Yapılan bu düzenleme ile iktidar partisinin muhalif derneklere gözdağı verilmesi amaçlanırken yeni çıkarılmak istenen yasa ile gözdağını aşan bir yaptırıp getirilmeye çalışıldığı teklifte açıkça yer alıyor.
Tüm üyeler fişleniyor
Nisan ayında Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kanunun 1. Maddesi’nde; “Dernekler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, üyeliği devam edenlerin adını, soyadını, doğum tarihini ve kimlik numarasını merkezin bulunduğu dernekler birimine bildirirler. Bu bildirimi yerine getirmeyen dernek yöneticileri hakkında, 32 nci maddenin birinci fıkrasının (s) bendi hükmü uygulanır” ibaresi yer alırken, değiştirilen kanunun eski hali ise şöyleydi; “Dernekler, genel kurulu izleyen otuz gün içinde, yönetim kurulu ve denetim kurulu ile derneğin diğer organlarına seçilen asıl ve yedek üyeleri mülkî idare amirliğine bildirmekle yükümlüdür.” Yapılan değişiklikle hem yurttaşların derneklere üye olmaktan çekinmelerini sağlamak, hem de derneklere yönetici olma isteklerinin önüne geçmek amaçlanıyordu.
AKP’li dernekler özgür
Diğer taraftan iktidarın desteklediği dernekler faaliyetlerini devlet desteği ile tamamen özgür biçimde yürütürlerken, bu kapsamda olan 2 bin civarında derneğin silahlandığı üzerine iddialar yapıldı. Her türden akçeli işler yürüten iktidar destekli dernekler yurt dışı dahil yürüttükleri faaliyetlerde topladıkları paralar hakkında ise birçok belge ve veri ortaya kondu. Bu derneklerin himayesinde olan Kur’an kursu ve yurtlarında ise tecavüz vakaları hiç eksik olmuyor. Ancak tüm bunlara yönelik ne bakanlığın ne de savcılıkların bir çalışması ise görülüyor.
AKP’li derneklere kıyak
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yönetiminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının bulunduğu vakıf ve derneklere yapılan yüzmilyonlarca paranın akışını kestiğini duyurmuştu. TÜRGEV, Ensar Vakfı, TÜGVA gibi AKP’ye yakınlığıyla bilinen toplam 6 vakfa belediye bütçesinden 357 milyon 453 bin 972 lira harcandığı ortaya çıkmıştı. İBB yönetimi, adı geçen vakıflara protokoller kapsamında ya da şifahi görüşmeler yoluyla yurt inşaatları, bina kiralama, bakım-onarım tadilatı, ulaşım, yeme içme, proje, tefrişat (döşeme) ve diğer yardımlar olmak üzere birçok harcama yapıldığı tespit edilirken, bu ayrıcalığa son verildi.
İBB’ye by-pas
Eylül 2020’de İstanbul Güngören Belediye Meclisi, gerçekleştirdiği oturumda Belediye Başkanı Bünyamin Demir’e görev süresi boyunca dernek ve vakıflarla protokol imzalama ve sınırsız harcama yapma yetkisiyle İBB’den boşalan yere oturdu. 2019 yılında ise Bünyamin Demir’e dernek ve vakıflarla, yıllık toplam maliyeti 500 bin TL’yi aşmamak üzere protokol imzalama yetkisi verilirken yeni kararla bu sınır kaldırıldı. Ardından Ekim ayında ise benzer bir karar AKP’li Beykoz Belediyesi’nden gelmişti. Bu yetki ile AKP’ye yakın derneklere taşınmaz mal alımı, satımı, tahsisi, kiralanması sağlandı.
İktidarın amacı
Meclis Komisyonu’nda kabul edilen kanun teklifi önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek. Bu kanun teklifi ile Türkiye’de zaten güdük olan demokratik hakların kırıntılarının da ortadan kaldırılmak istendiği artık çok net görülebiliyor. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi ve CHP Milletvekili İbrahim Kaboğlu, “Anayasa tanımaz bir kuruma dönüşen İçişleri Bakanlığı, kanun teklifinde kendisine tanınmak istenen yeni yetkilerle daha da baskıcı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır” ifadeleriyle iktidarın bu adımla neyi amaçladığını özetliyordu.
Hukuk dışılık
Kaboğlu açıklamasının devamında şunları belirtti: “Belediyelere halk iradesini tanımadan kayyım atayan, muhalif belediyeler üzerindeki vesayet yetkisini kötüye kullanan İçişleri Bakanlığı, bu teklifle, derneklere de kayyım atama hevesini ortaya koymaktadır. Yine mal varlığına el koymaya ilişkin öneriler de, Anayasa madde 35 ve İHAS 1 no’lu Ek Protokol madde 1’e aykırılık teşkil etmektedir.” Kaboğlu’nun, teklifin yasallaşması halinde, “İçişleri Bakanı’nın bu süreçte Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı Mahkeme tarafından bir temel hakkın korunması sebebiyle tehdit etmesiyse, hukuk dışı alanların oluşturulmasında İçişleri Bakanlığı’na verilen rolün bir başka tezahürüdür” sözleri ise çarpıcıydı.
Açlık veya virüs özgürlüğü!
Kaboğlu geçmişteki uygulamalara dair ise, “OHAL KHK’leri ile on binlerce kişi işlerinden edildiği gibi, KHK’ler ile farklı illerdeki 375 dernek hakkında kapatılma kararı alındı. Çevreyle ilgili pek çok olayda mağdurlar adına avukatlık hizmetleri sunan Çağdaş Hukukçular Derneği de kapatıldı. Türkiye genelinde çocuk hakları çalışmaları yürüten ‘Gündem Çocuk Derneği’ kapatıldı. Fakat çocukların sistematik bir şekilde yurtlarında istismar edildiği ortaya çıkan ‘Ensar Vakfı’, yaptırıma tabi tutulması bir yana devlet destekleri ile ödüllendirildi. AKP, torba kanunlar içine gizlediği Saray metinleriyle, totalitarizm yolunda kararlılığını sürdürüyor” dedi.
‘Kanunlar muğlak’
Son bir yıl içinde Meclis’in yürürlüğe koyduğu yasalara değinen Kaboğlu, “Parti kolluğu diyebileceğimiz bekçilerle ilgili kanun, sosyal medya yasası, baroları parçalama yasası, güvenlik soruşturması, takviye hazır güç ve fişleme vb. öneriler. Bunların hepsinin ortak özelliği, hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerine aykırılıklarıyla, keyfî ve hukuk dışı durumlar yaratmaya elverişli olmalarıdır. Söz konusu kanunların, kasıtlı olarak kullanılan belirsiz ve muğlak kavramlarla her an kötüye kullanıma açık olmaları, adeta bir gölge gibi, esasen yasalarla güvence altına alınmaları gereken temel hak ve özgürlüklerin üzerine düşmektedir. Bu teklifle bunlara yenisi eklenmekte olup, yaptığı iş ve işlemlerle halihazırda zaten Anayasa tanımaz bir kuruma dönüşen İçişleri Bakanlığı, kanun teklifinde kendisine tanınmak istenen yeni yetkilerle daha da baskıcı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır” diye belirtti.
Propaganda bakanı Goebels
Bir yanda iktidara yakın derneklere sınırsız destek sağlanan ve ‘her türden’ (kirli) işlerde özgür kılınan dernekler, diğer yanda AKP’ye muhalif olan ve bu nedenle türlü engel ve yasaklarla yüzyüze olan derneklerin varlığı Nazi Almanyası’nı hatırlatıyor. Joseph Goebels’in Mart 1934’te Propaganda Bakanlığı’na atanmasıyla birlikte, basın ve aydınlar üzerindeki baskılar özel planlarla sistematik hale getirilmişti. Goebels göreve başlarken hedefinin, ‘basını hükümetin elinde piyano gibi çalabileceği bir enstürmana dönüştürmek’ olarak ilan etmişti. Goebels Türkiye’de olduğu gibi basının ‘Alman ulusunun çıkarına göre yayın yapması’ gerektiğini söylerken bunu yapmayanları ‘vatan haini’ ilan etmişti.
Goebels’in ‘Milli basını’
Rejime bağlı ‘milli basın’ yaratmak için gereken her şey yapılırken Hitler ve partisi NSDAP ile aynı görüşte olmayan sosyalist veya liberal gazetecileri ve yazarları susturmak, ikincisi de tam olarak NSDAP’nin kontrol edemediği basın-yayın organlarına kayyum atama uygulamasını hayata geçirmişti. Bu yöneliş sadece basını değil her türden muhalefet örgütlenmesini de kapsıyordu. Hitler rejimine razı olmayanlara gözdağı vermek için muhalefeti ‘terörist’ ilan ederek propaganda aygıtları ile Alman halkını iktidarın yedeğine taşımak hedeflenmişti.