Demirtaş kararının tartışması sürüyor. Tartışmaların çok yönü bulunuyor. Tartışmaların yoğunluk kazandığı eksen; Türkiye bu kararı uygular mı, uygulamaz mı? Yani Demirtaş’ı bırakma ve hakkındaki bütün suçlamaları düşürecek mi?
Türk yetkilileri yaptıkları açıklamalarda kararın kendilerini bağlamadığını, “iç hukuk yolunun tüketilmeden” AİHM’nin karar vermesinin altında hinlikler arama ve herkesi düşman görme demagojisine başvurdular.
Demirtaş’ın tutukluluğu ve yargılanması Büyük Daire’nin verdiği karara göre, Türk mahkemesinin ileri sürdüğü kanıtların hiçbirinin delil sayılamayacağı, siyaset yapmanın gerekleri olan konuşma ve değerlendirmelerin suç unsuru olamaz dedi mahkeme. Dolayısıyla yargılama sonuç olarak hükümsüzdür.
Türk devleti AİHM’e imza koymuş ve anayasasında da bir üst mahkeme olarak tanımıştır. Dolayısıyla kararı kabul etmiyorum ve uygulamıyorum lüksüne sahip değildir. İşime geleni uygularım, gelmeyeni uygulamam gibi ikili oynama sansı bulunmamaktadır. Her şeyden önce devlet “ciddiyeti” ile bağdaşmaz bu. Ancak burası Türkiye, bunu yapabilir ama sonuçlarına da katlanmak durumunda kalır. Burada belirtilenden şu sonuca varılmamalıdır. Kararı uygulama sorumluluğuna sahip Avrupa Konseyi Türkiye’ye ağır yaptırımlar getirir dememek gerekiyor. Avrupa Konseyi sonuçta siyasi bir yapı. Çıkar eksenli kararı ele alacaktır. Kapitalist yapıların çıkarlarını gözetleyerek tutum ortaya koyacaktır. Çıkarlar yaptırım uygulayıp uygulamamayı veya hangi oranda uygulanacağına siyaseten karar verecektir.
Demirtaş kararını Türkiye demokrasinin hallerini geniş çevrelerde anlaşılması açısından önemi üzerinde durmak önemlidir. Özellikle de Kürtler için ne anlama geliyor. Şimdiye kadar onlarca dava AİHM önüne gitti ve Türkiye’ye ağır cezalar verildi. Mahkemenin verdiği para cezalarını ödeyerek idare etti. Adeta “parayı veririm, Kürt’e de istediğimi yaparım” yaklaşımı esas aldı. Hatta ‘90’larda AİHM, Kürdistan’da iç hukuk yoları tükenmeden doğrudan mahkemeye başvurma gibi istisnaya karar vermişti. Ancak Türkiye gerekli sonuçları çıkarmadı. Demokratik ve özgürlük hakları güvence altına almadı; tam tersine baskıyı büyüterek hukuksuz kararlar vermeye devam etti. Ve Kürt problemi ülke sınırlarını aşarak bölgesel ve küresel sorun haline geldi. Artık mızrak çuvala sığmaz oldu.
2015 yılında da çökertme adı altında Kürt kökenli değil, Kürt’üm diyen ve gasp eden haklarının iadesini isteyeni etkisizleştirmeyi hedefledi. Demokratik siyaset yapan herkese operasyon yaptı ve tutuklanıp zindana atıldı, atılmaya da devam ediliyor. Seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri, millet vekilleri (dokunulmazlığa bakılmaksızın) zindana tıkıldılar.
Yine Libya’dan Kafkaslara kadar uzanan geniş bir hat üzerinde Türk askeri aktivitesi Kürt’ün uyanan özgürlük bilincinin imha amaçlı izini takip ediyor. Bu yayılma emperyalist güçlerin çıkarlarını daha fazla tehdit eder hal aldı.
Yine Kürtlerin varlık bilinci ve hakları daha fazla halkların bilincinde yer ediniyor. Demirtaş kararı bunu biraz daha etkiliyor. İnsanlığın Kürtleri anlamada bu kararın katkısı olacaktır. Bu durum devletin kararı uygulama veya uygulamadan daha önemlidir. Çünkü Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşması tek başına Kürtlerin özgürlüğünü sağlamaz. Ancak menzile ulaşmada olumlu etkide bulunacaktır.
Zira demokrasi ve özgürlük yürüyüşü çok sayıda başarının organik bir birikimi sonucu gerçekleşmektedir. Başta zindandakiler olmak üzere Kürtler serbest olmadan; demokratik bir ortamda hemen her alanda mücadele hakkı sağlanmadan gerçek özgürlükten söz edilemez. Gasp edilen haklar iade edilmeden demokrasiden bahsedilemez ve özgürlük de olmaz.
Yine yüzlerce tutsağın tecridi sonlandırmak için sürdürdükleri açlık grevleriyle dayanışma gösterilmeden demokrasi geldi denilemez. Osmanlı’da oyun çoktur denir. Demirtaş’ı zorlandığı için bırakabilirler, bırakmalıdırlar da. O oyalama olabilir büyük olasılıkla. Geçmişte Hatip Dicle, Orhan Doğanlar da bırakılmıştı ama özgürlük falan da gelmedi.
Yeri gelmişken bir hususu da belirtmek gerekir. Başta CHP olmak üzere demokrasiden yana olduklarını söyleyen partilerin Demirtaş kararına ilişkin ciddiye alınabilecek bir açıklamaları olmadı. Bu partiler başta HDP olmak üzere Kürt oylarına talip olduklarını söylüyorlar. HDP’yi, Kürtleri görmeden nasıl oylarını almayı düşünebilirler? Yine demokrasiden anladıkları Kürtsüzlük mü? Kürtsüz nasıl bir demokrasi kurabilirler? Anlaşılan yüz yıldır daha anlayamamışlar. Türk şovenizmi gözlerini kör etmiş! Kürtler olmadan ne demokrasi ne özgürlük ne de gelecek olabilir. Ancak herkes en sonunda bunu öğrenecektir: Kürtler olmadan demokratik ve özgür bir yaşamın kurulamayacağını. Kürtler dişiyle, tırnağı ile bugünlere geldiler. Bundan sonrasını da başaracaklardır.