Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Ergin Yıldızoğlu geçen Perşembe günü yayınlanan yazısına “Kitlelerin on yılı” başlığını atmıştı. Belki “On yılın kitleleri” başlığı daha uygun olurdu, ama Yıldızoğlu yazısında “Arap isyanlarından” başlayarak geride bıraktığımız on yılda dünyanın farklı coğrafyalarında sokakları şenlendiren kitlesel isyanları bizlere anımsatıyor. İyi de yapıyor, çünkü toplumsal hafızanın unutkanlığının böylesine arttığı, yılgınlığın bu denli yayıldığı günümüzde kitlesel isyanların neler yaratabileceğini anımsatmakta şüphesiz yarar var. Yıldızoğlu yazısının sonunda “bu isyanların gelecek on yıl içinde şiddetlenerek tekrarlanma olasılığına” dair tespitini de vurgulamayı unutmamış.
Yıldızoğlu’na hak vermek gerekiyor. Çünkü emperyalist-kapitalist dünya düzeninin pandemi ve iklim değişimi ile de etkilenerek süreklilik kazanan çoklu krizlerine, içerisinden geçmekte olduğumuz belirsizlikler ve güvencesizlikler dönemine bakarak kitlesel isyanların bundan sonra da zaman-zaman farklı coğrafyalarda baş göstereceklerini öngörmek için müneccim olmaya ihtiyaç yok. Nihâyetinde 1989/1990 karşıdevriminden bu yana katlanarak artan yoksullaşma süreçleri, baskı, sömürü ve savaş koşulları, egemenlerin tüm bunlara rağmen krizleri çözemeyecekleri gerçeği isyan dalgalarının fitillerini ateşlemeye devam edeceklerdir. Ancak burada asıl soru isyan eden kitlelerin “içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düştüklerinin” (Marx) bilincine varıp, isyanlarını sonuna kadar götürüp götüremeyeceklerinde saklıdır.
Anımsanacağı gibi 2011’de Arap dünyasında kalkışmalar başladığında kimileri bu gelişmeyi “Arap devrimi” olarak nitelendiriyordu. Ama gördük ki, bu yarım kalan kalkışmalar peşlerinden “tam karşıdevrimleri” getirdiler. Aynı Latin Amerika’nın yarım kalan devrimlerinin başına geldiği gibi…
Biz de bir anımsatma yapalım: Rosa Luxemburg 1918’de Marx’ın “Devrimler tarihin lokomotifleridir” tespitine atıfla, şöyle yazmaktaydı: “Devrimlerin hiçbirinde altın orta yol ayakta kalamaz. [Devrimin] doğa yasası acil kararları gerekli kılar: Lokomotif ya tarihsel yükselişinin en uç noktasına kadar son süratle ilerletilecektir, ya da kendi ağırlığıyla çıkış noktasına geri kayacak ve yarı yolda zayıf güçleriyle geriye dönüşü durdurmak isteyenleri kurtulamayacak bir biçimde uçuruma sürükleyecektir.”
Son on yılın isyanları sonuçları ve yarım kalışlarıyla Rosa Luxemburg’u teyit ediyorlar. Gerek Arap dünyasında gerek Avrupa ve Amerika kıtalarındaki kalkışmalarda, gerekse de Türkiye’deki Tekel ve Gezi direnişlerinde bilhassa devrimci öznelerin isyanların önünde yer almayı ve, bırakalım isyan eden kitleleri somut hedefe, yani iktidarı alaşağı etmeye yönlendirmeyi, kendi aralarında zorunlu olan ortaklaşmayı yeterince beceremediklerine tanık olduk. Böylece, bin bir zorlukla hareket geçirilen lokomotif daha doğru dürüst yokuşu tırmanmaya başlamadan geriye kaydı ve toplumsal direnç mekanizmalarını tuzla buz etti.
Tarihin en başarılı devrimcisi olduğuna inandığımız Lenin, “illüzyonlardan daha tehlikelisi yoktur” der. Sahiden de ezilen ve sömürülen sınıfların çıkarları açısından siyasi iktidarı kendi ellerine almalarının haricindeki her şey bir illüzyondan ibarettir. Kanımızca yeni on yılın eşiğinde unutmamamız, bilincimize çıkartmamız gereken asıl gerçek budur.
2021’de daha basiretli, daha mücadeleci, daha bilinçli davranabilmemiz umuduyla…