Uryguaylı Yazar Eduardo Galeano’nun “Kadınlarımız” kitabında bir hikaye beni çok etkilemişti. Yaşlı bir kadın hergün kuşlara yem verir kent meydanında. Ve sokakları temizleyen görevliler hem yeri süpürür, hem kuşların uçmasına neden olur. Yaşlı kadın bu duruma sinirlenir. Sonra düşünelim ki çocuğunu kaybetmiştir. Ve kuşları çocuğu olarak görmektedir. Kimi anne tarlasını sürmemiştir, “belki çocuğu buraya gömülmüştür” diye.
Kimi anne evini değiştirmemiştir “çocuğum geldiğinde bulsun” diye. Kimi ışığını kapatmamıştır, “evde yokum sanmasın” diye. Şili, Arjantin, Almanya, İspanya, Türkiye ve Kürdistan’da “kaybedenler” yemleri süpürüp kuşları uçursa da kentlerin meydanlarında anneler vardır. Arjantin’de diktatörlük döneminde binlerce insan kaybedilir. Kaybetme politikasından kurtulan Robert Clem, “uzun insanlık tarihinde şehirlerin ve işkence kurbanlarının soğuk istatistiğinde yalnızca bir rakamım, bir ölü değilim” sözleriyle tarifler duygularını. Kaybedilerek silinmek, yok edilmek istenen tarih bizim tarihimizdir.
Onları soğuk bir rakam olmaktan çıkarmak. “Beni bul” çağrısını hayata geçirmek borcumuzdur onlara. Arjantin’de gözaltında kaybedilenlerin çocukları tıpkı Dersim katliamındaki gibi çalınıp başaka ailelere, özellikle generallere evlatlık verilmiştir. Çocuklarını, torunlarını bulmak için yola çıkan Plaza De Mayo Anneleri yaptıkları, sürekli eylemlerle Arjantin’deki askeri cuntanın yıkılmasına neden olmuştu.
Ne Arjantin kayıplar ülkesidir ne de Plaza De Mayo Anneleri tek direniş sembolleridir. Bizim de annelerimiz vardır. Plaza Da Mayo annelerinin mücadele yoldaşları olan Cumartesi Anneleri vardır. Onların Galatasaray Meydanı’nda yükselen sesleri yalnızca hüzünlü, acılı hikayeler anlatmıyor. Sesleri isyan yüklü hikayeler taşıyor sokaklara. Bugün iktidar partisinin en büyük korkusu yaratmaya çalıştığı “güç” devletinin yıkılacağı korkusudur. Bundan dolayıdır ki 700. haftada Cumartesi Annelerine saldırdı. Sokaklara yayılan isyan yüklü hikayeleri böyle engelleyeceğini sanıyor. Saldırı anında anaların, vekillerin, çocukların, kayıp eylemi militanlarının birbirine sarıldığı, birbirini koruduğu fotoğraf eylemin özünü anlatmaktadır.
Cumartesi meydanında oluşturulan birlik sadece anaların, kayıp yakınlarının birliği değildir, halkların birliğidir. Ezilenlerin birliğidir. Kadınların birliğidir. Adalet isteminin birliğidir. Toplumun vicdanı ve hafızasının platformudur. Kirli savaşa, faili meçhullere, yargısız infazlara, kaybetme politikasına karşı gerçek barışı istemenin mevzisidir. Hasan Ocak’ın bedenini bulma mücadelesinde “susma sustukça sıra sana gelecek şiarından “kaybedilenlerin değil kaybedenlerin listesini istiyoruz” hesap sorma bilincinin oluştuğu eylem alanıdır. İktidar partisi istediği kadar gaz bombasıyla, plastik mermileriyle saldırsın.
İstediği kadar gözaltına alsın. 701. haftada da orada olacağız. Çünkü Cumartesi Meydanı sadece kaybedilenleri anımsadığımız bir eylem alanı değildir. Onları aynı zamanda unutturmayacağımızın, vicdanımızın, kaybetmeler karşısında susmamamızın aynasıdır. “Acının / vatanı, kimliği, sınırı yoktur / her dilde aynı çekilir / dizeleri anlatır Cumartesi Annelerinin duygularını, yaşadıklarını. İşte bu sınırsızlık birleştirir hepimizi Cumartesi’nde. Her koyu renk silinir, her engel yok olur Cumartesi Meydanı’nda. Sadece anaların dimdik duruşları, adalet haykırışları, sessizlikleri, isyanları kaplar gökyüzünü…
Bu yüzden her Cumartesi saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda olacağız. Baskıya, zulme aldırış etmeden bu Cumartesi yine buluşacağız, Galatasaray Meydanı’nda. Gelecek Cumartesi’de orada olacağız. Sonraki ve sonraki Cumartesilerde de… Kayıplarımızı bulana dek. Faillerinden hesap sorana, kin kapıları yıkılana dek Galatasaray’da her Cumartesi olmaya devam edeceğiz.
701. hafta 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne denk geliyor. Kaybetme politikasının amacı toplumsal hafızaya korku ve yılgınlık virüsü yerleştirerek korkunun kitleselleşmesini sağlamaktır. İşte bu korkuyu 700 haftadır yıkan mevzi Cumartesi Meydanı’nda toplanan analarımızdır, kayıp yakınlarıdır. Kaybedilenler bulunduğunda faillerden hesap sorulduğunda barış olacağının bilinciyle 1 Eylül’de saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’ndayız.