Halkların cehennemine dönüşen bu kadim coğrafyanın zebanileri her gün yeni bir cehennem tuzağıyla cennet yürekli insanları darbeliyor. Uzun bir süredir devam eden ve artık bir parçası haline geldiğimiz kör komşu savaşları, yeni toplumsal nizamın bir gereği ve sonucu olarak her geçen gün bize dayatılmaktadır. Reform söylemleriyle dünyaya açılma söylemlerinin dolaşıma sokulduğu bu dönemde Kürt halkının onurlu siyaset kadını Leyla Güven’e 22 yıl 6 ay gibi bir ömür cürmü verilmesinin şok edici olmasa da fırtına öncesi bir sessizlik anı olduğunu biliyoruz. Leyla Güven yasalaştırılmaya çalışılan adaletsizliğin en canlı tanığı olarak bu sürecin müzmin kurbanına dönüştürülmeye çalışılıyor. Kendisine verilen bu cüretkâr cezadan dolayı daha önce iki Leyla’ya (Leyla Güven ve Leyla Halid) ithafen, konunun da güncelliğinden hareketle17.04.2019 tarihinde Yeni Yaşam Gazetesi’nde kaleme aldığım yazıyı alıntılayarak sizlerle yeniden paylaşıyorum.
Aralarındaki bağın sadece adaşlık olmadığını anlayacak herkes ve görecek onları birbirine bağlayan esas şeyin direniş kardeşliği olduğunu. Tarihin tamamını zan altında bırakmayacak adları da direngen ruhları gibi hakların hafızasında. Kader kardeşliğidir bazı karşılaşmalar, tarihin ve talihin koca geçmişinin bütün izini bırakır halkların sofrasına. Nakşeder bir sonraki baharın bahçesini kardeşlik tarlalarına. Hayatlarında eksilmeyen kahır zamanlardan biriydi ilk karşılaşmaları, onu görür görmez “buranın çocukları hep Leyla’larla büyüdü” dedi mum gibi kendi alevinde eriyen Leyla (Açlık grevinin 162. gününde Kürt Leyla’yı ziyaret eden Filistinli Leyla), gözünde umut deniziyle içeri giren Leyla’ya. “Uzak tut suyu ateşten” der gibi bakıyordu boydan boya ateş alan Leyla, gözlerinde kızıl denizi taşıyan Leyla’ya. Her biri diğerinin acılar evine sığınıyordu tufan öncesi sessizliğin sesinde. Sırları yaralı, kalpleri gamlı, evvelden kalan her şey birbirinin ikizi gibiydi.
Kaidesi, kuralı yoktu yaşananların. Bir yanı acı bir yanı umuttu Leylaların. Sarıldı biri diğerine ve büyüdü umut acının inadına. İki azizenin bir araya gelişi ölümün aşkın haliydi, halkların kardeşlik albümünde. İki kadim halkın kenetlenmesiydi. Leylalar Gazze’de çığlık, Amed’de haykırıştı halkların direnişinde. Zulmün karşısında bedenleriyle meydan okuyan ve ruhlarıyla erdemleşen iki kadının hikâyesini aşan bir buluşmaydı onların kucaklaşması. Üzerinden yıllar geçecek, asırlar; ama hep konuşulacak bu hikâye halkların kardeşlik masalarında. Zalimlere inat tarihe hükmedecek bu iki direngen kadının adı. Leyla’ların buluşması ömrün keskin çizgilerinin iç içe geçişidir çocukların yarınında. Halklar cenderenin kapılarının aydınlığa açılma anıdır kadınların sabah dualarında. Belki de bizleri sarmalayan zorba çemberlerin kırılma anıdır yol levhalarında. Yol hakikattir ve hakikat sadece sırda saklıdır yolcular devranında. Yine de gitmek lazım gidilmesi gereken esas yere dediler sessizce birbirlerine. Çöllere bırakma kendini, çünkü çöl zamanın genişliğinde dehşete dönüşen bir tuzaktır gezginleri gözünde. Çölün kimsesizliği yalancı bir deryadır. Orada sırra ermek çetindir. Çöl ateşin ateşe yenildiği, suyun susuzluğa dönüştüğü ve serabın büyüdüğü yerdir kavimlerin masallarında. Çölün büyüklüğü kimsesizliktir Leyla’ların dilinde. Bütün mesele sırra ermek ve her koşulda direnmektir, keramet sudaki iz ve ateşteki iste saklıdır.
Akıyor su gözlerinde Dicle’nin ve yanıyor yüreği Mezopotamya’nın kendi koruyla. Kavimlerin ilk dilde masallar ören kadınlarının yorgun elleri gibi dolanıyor kalpleri Mezopotamya’nın semalarında. İki Leyla’nın yürekleri kaç mevsim direniş eder asi çocukların gözlerinde? Ey ölümün asası başında sallanan insanlık, kaç mevsim direniş eder Leyla’lar toplamı?
Leyla ilk dilde divane bir aşktır, Filistin’de ise acısı safran, yüreği dipsiz bir deryadır evvel masalların mekânında. Kıymetini bilmek lazım dostluğun kahir zamanlarda. Yüz yüze gelişleri halkların rüyasında çağın tan kızıllığıdır. Karanlığı yutan ışıktır sevinçleri kavimlerin hatıra defterinde. Başları dik, alınları Amed’den Kudüs’e kadar açıktır. Bilgelikle sınanmış koca birer çınarın dalları gibidirler halkların ormanında. Hikâye çoktan büyüdü gayri ama kalbimiz halen bir avuçtur kurtlar sofrasında. Ey yüreği ateş Leyla ve gözleri deniz Leyla, her ateş ikiyüzlüdür; biri aydınlıkta ölüm, diğeri ise karanlıkta bilgedir. Birinin gözleri kederli, diğerinin elleri yorgun. Birbirlerine değen bakışlarıysa ateşten ışıktır halkların kaderinde. Birinin bakışlarından “intifada”, diğerinin gözlerinde “berxwedan” kıvılcımları yükselir.
Bilin, bilin artık, Leyla’ların Filistin’de intifada Kürdistan’da berxwedan olduğunu…