Tüm bu geçmiş yüzünden, kaleme aldığı portreler o kadar tanıdık geldi ki bana, yani gerçekten tanımlanması çok zor. Notabene Yayınları’ndan çıkan ‘Yedinci Günün Sabahında’ isimli kitabı halen okumadıysanız, hararetle öneriyorum
Bizim “Ender Abi”nin (M. Ender Öndeş) bir kitabının çıktığını duyduğunda, insanın hemen alıp okuyası gelir. Ancak kitabı alıncaya kadar öylesine çok tanıtımı yazısı çıktı ki, neredeyse okumuş kadar oldum. Belki de onu uzun yıllar tanıyan biri olarak, nasıl öyküler yazabileceğini bildiğim için öyküler tanıdık geldi; okumuş gibi oldum. Ancak yine de aldım. Kitap hakkında yine de bir şeyler yazma ihtiyacı duydum.
O yıllar, pek tanışıklığımız olmasa da Ender ile aynı mahaldeniz. O Kasabalı. Ben Salli’li. Yani Salihli. Bizim Salihli ile bizlerin daha çok “Kasaba” diye seslendiğimiz Turgutlu’nun arası, biraz gaza basarsan yarım saat felandır. 1970’li yılların sonlarına doğru, o biraz fazla hızlı gittiğinden idamla yargılandı. Ben ise sadece 13 yıl 6 ay ceza ‘alabildim’. Meğer Mülkiye’de de aynı yıllarda okumuşuz ama oradan da tanışıklığımız yok.
Çünkü o bizlere göre ‘acele’ edenlerdendi; ben ise ona göre düpedüz “revizyonistim”. Sonra yollarımız Özgür Basın Geleneği’nin şimdiye kadar çıkardığı 52 gazeteden kimilerinde kesişti. Tüm bu geçmiş yüzünden, hem Ege’den hem İstanbul’dan kaleme aldığı portreler o kadar tanıdık geldi ki bana, yani gerçekten tanımlanması çok zor. Notabene Yayınları’ndan çıkan “Yedinci Günün Sabahında” isimli kitabı halen okumadıysanız, hararetle öneriyorum.
Yazmasaydım olmazdı
Çıkacağını duyar duymaz, alıp okuma kuyruğuna girdiğim bir kitap oldu, Latife Fegan’ın Belge Yayınları’nda çıkan “Yazmasaydım Olmazdı” isimli çalışması. Türkiye’deki sol örgütler üzerine araştırmalar yapan biri olarak, böylesi anıları hiç kaçırmıyorum. Üstelik Latife Fegan, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın son yıllarına, son aylarına tanıklık etmiş biri. Doktorun arşivinin nasıl bir kahramanca özveriyle dışarıya çıkarıldığını birinci elden okuyup öğrenmek çok iyi oldu benim için. Doktorcu tayfadan kendisine yönelik eleştirilerin ne kadar da yersiz olduğunu gördüm ve içim rahatladı. Onu bu anılarını yazmaya yüreklendirenlere ve yayınlayan Belge’ye teşekkürler…
Bir fare vesikası
Londra’da çok ünlü bir yayınevine yazdığı bir romanı teslim eden bir genç, kitabının kabul edilip, edilmeyeceğini çok merak etmektedir. Kendisine söylenen gün geldiğinde genç, yayınevine gider ve sonucu öğrenmek ister. Yayınevi editörü şöyle der: “Evet, çok güzel olmuş! Bu kitabı basmak isteriz ama bunun gibi bir roman daha yazıp getirirsen.” Cem Orhan, “Bir Fare Vesikası” isimli eserini Phoenix Yayınevi yerine bana getirseydi; aynen böyle derdim. Çok iyi bir roman olmuş. Gerçekten müthiş ama Cem Orhan’ın buna benzer ya da bu romanı aşabilecek bir roman daha yazıp, yazamayacağını bilemiyorum. Belediyesine kayyum atanmış bir Batman’da geçen bu romanı okursanız, kesinlikle beğeneceğinize inanıyorum.
Çit
Sömürgecilik ve asimilasyon her yerde aynı. Kim bilir belki de her bir devlet aklı bir başkasından öğreniyor bunları. Avustralya’nın yerli halklarının -Aborjinler- sömürgeci İngilizler tarafından nasıl yerlerinden yurtlarından edildiği ve onları nasıl asimile etmeye çalıştıklarına dair göz yaşartıcı bir eser “Çit”. Nokta Yayınları’nın çıkardığı kitabın yazarı Doris Pilkington. Yazar, bizzat kendi annesi ve iki kız kardeşi yani iki teyzesinin yaşadıklarını kaleme almış. Romanın filmi de çekilmiş ve katıldığı Edinburgh Film Festivali’nde en iyi film ödülü de almış. Yayınlanması aceleye getirildiği için epeyce kötü bir çeviri ve bol tashih hatalarıyla dolu kitap, kısa sürede beş baskı yapmış. Kitap, bugünlerde başka bir yayınevinden ve başka birinin çevirisiyle piyasada. İsterseniz onu satın alıp, okuyabilirsiniz. Aborjinlerden resmen özür dilendi biliyorsunuz.
Allaben anıları
Geçen ay okuduğum anı kitaplarından biri de Ülkü Tamer’in Milliyet Yayınları’nda çıkan “Allaben Anıları” isimli eseriydi. Yalvaç Ural’ın Genel Yayın Yönetmenliği’nde Milliyet’in yayınladığı bu kitapta, Ülkü Tamer, 1940-1950’lerin Antep’ini anlatıyor. Kentin yaşamı, insanlarının sıcaklığı konusunda renkli çizgiler sunuyor. Özellikle kentin sinemalarını anlatıyor. 1937 yılında doğan Ülkü Tamer’i 2018 yılında kaybetmiştik. Gazeteci, oyuncu ve çevirmen olan Tamer, 1950’li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerindendi. Yaşamı boyunca yetmişin üstünde kitap çevirdi, şiir antolojileri hazırladı.
Havadan sudan
Günümüzde yaşadığımız, yaşatılan zorluklar, acılar yüzünden ben sık sık kendimi kitapların kollarına atarım. Özellikle çok bunaldığımda, biraz yüzüm gülsün istersem, Aziz Nesin’in kitaplarından birini alırım elime. Geçenlerde kütüphanemde bulup okuduğum üstadın “Havadan Sudan” eseri, kendisinin Nesin Yayınları’ndan çıkmış. Her öyküsü insanı güldürüyor ama genelde acı acı güldürüyor. Hani trajikomik denilen öyküler bunlar. Herkese öneririm. Yayınlanan kitaplarını üstü üste koyduğunuzda boyunu geçen Aziz Nesin’in hiçbir eseri kaçmaz. O’nun dönemindeki yazarlar çok çekmiş ama bugünküler de az çekmiyor doğrusu. İyi ama ya kitaplar olmasaydı…