Edebiyat ve kültür-sanat alanındaki tacizci erkekler, yeni mücadele pratiği olan sosyal medya aracılığıyla tek tek ifşa ediliyor. Kadınlar, sokaklarda haykırdıkları öfkeyi artık dijital eylemlere de taşıyor
Arjantin, Fransa, İtalya, İngiltere, Kore, Türkiye ve dünyanın dört bir yanı… Erkek ve devlet hegemonyası şiddet ve katliamla kendini var etmeye çalışırken, kadınlar her yerde tacize, tecavüze, şiddete ve katliama karşı örgütleniyor, seslerini çıkarıyor. Dünya geliştikçe yeni mücadele pratikleri de kadınların gücüne güç katıyor. Kadınlar sokaklarda, meydanlarda sürdürdükleri mücadeleyi artık sosyal medya üzerinden sürdürüyor ve olumlu sonuçlar elde ediyor. Kamuoyu oluşmasıyla birçok şiddet, taciz ve cinayet yargının hızlı hareket etmesini sağlıyor; ancak var olan cezasızlık politikaları nedeniyle bu olayların birçoğu kısa süreli bir hüküm ya da takipsizlik ile sonuçlanıyor. Buna rağmen kadınlar mücadelelerini erkek-devlet anlayışına karşı sürdürmeye devam ediyor.
Edebiyatta taciz
Son zamanlarda sosyal medya üzerinden başlatılan kültür-sanat alanındaki erkeklere ilişkin cinsel taciz ifşaları da dijitalleşmenin kadın mücadelesi üzerindeki etkisini gösteriyor. Bu mücadele, bir kadın Twitter kullanıcısının yazar Hasan Ali Toptaş’ın kendisini taciz ettiğini açıklamasıyla fitillendi. Büyüyen cinsel taciz ifşalarıyla 20’yi aşkın kadın Hasan Ali Toptaş tarafından cinsel tacize maruz bırakıldıklarını açıkladı. Ardı sıra yapılan açıklamalarla edebiyat ve sanat dünyasından ismi “tacizle” anılan birçok yazar, edebiyatçı olduğu ortaya çıktı. Ancak kadınların, kendilerine cinsel tacizde bulunduğunu açıkladığı erkek yazarlar söylenenleri reddederken, Hasan Ali Toptaş da özrünü geri alarak dava açacağını söyledi.
Birçok yayınevi Hasan Ali Toptaş dahil, ismi cinsel tacizle anılan yazarlarla yollarını ayırdı, kitaplarını raflardan indirdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ise Toptaş’a verdiği ödülü geri aldı. Siyasetçiler, kadın kurumları, sosyal medya kullanıcıları #uykularınızkaçsın etiketiyle Twitter üzerinden dayanışma mesajları yayınladı; birbirlerine destek oldu.
HDP Kadın Meclisi, TJA, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Susma Bitsin Platformu açıklamalarıyla dayanışmanın ve mücadele etmenin önemine vurgu yaptı.
Taciz nedir?
“Taciz nedir, nerede başlar?” soruları ise gündeme oturdu. Sosyal medya kullanıcısı kadınlar, bununla başa çıkmanın yöntemlerini ve tacizin ne olduğuna dair bilgiler verdi. Mücadelenin hukuki boyutlarını paylaştı. Böylelikle dijital ortamda bilgi paylaşımı kadın mücadelesini de biriktirerek ilerletti.
Set işçisi kadınlar
Dizi ve film setlerinde çalışan set emekçisi kadınlar ise erkek oyuncular, yönetmenler, yapımcılar tarafından taciz ediliyor. Yaygın bir şekilde yaşanan bu tacizlerin üstü kapanarak kamuoyundan gizleniyor ya da yargıdan eli boş dönüyor. Kadına yönelik bu eğilimleri gösteren erkekler kadınların korkacağını, ifşa edemeyeceğini düşünüyor veya taciz edilen kadınlar sektördeki işinin son bulacağına dair tehdit ediliyor. Ancak, kadınların sosyal medyada açıkladığı ifşalarla birlikte oluşan kamuoyu, ismi tacizle anılan erkeklerin dizi/film/yazar kadrosundan çıkarılmasını sağlıyor.
İlk değil
Peki Hasan Ali Toptaş ile başlayan cinsel taciz ifşaları ilk kez mi gerçekleşti? Elbette hayır. Edebiyat ve sanat dünyasında gerçekleşen ilk taciz bu değil. Yakın bir zamanda Elit İşcan, Blu Tv üzerinden yayınlanan “Yaşamayanlar” dizisi çekimleri esnasında rol arkadaşı Efecan Şenolsun tarafından cinsel tacize uğradığını ve yapım ekibinin duruma ilişkin herhangi bir şey yapmadığını Twitter adresi üzerinden açıkladı. Konuyla ilgili açıklama yapan Efecan Şenolsun, “Asıl ben mobbinge ve tacize uğradım” ifadeleriyle savunma yaptı. Ardından gelişen hukuki süreçte davanın 4. duruşmasının görülmesine rağmen karara bağlanmadı.
Fox TV’de yayınlanan “Yasak Elma” dizisinde yaşanan taciz de sosyal medya aracılığıyla kamuoyunun gündemine geldi. Set çalışanı olan kadın, dizide rol alan Talat Bulut’un kendisini taciz ettiğini açıkladı. Ardından Bulut, iddiaların asılsız olduğunu söyledi. Ancak yaşananlara sessiz kalmayacağını açıklayan set işçisi, Talat Bulut’tan şikâyetçi oldu ve Bulut dizi kadrosundan çıkarıldı.
Set dışında da şiddet
Set içerisinde yaşanan şiddetler set dışında da devam ediyor. Oyuncu Volga Sorgu da onlardan biri. Set dışında bir kadına fiziksel şiddet uygulayan; darp, hakaret ve tehdit eden Sorgu, uzun bir süredir dizilerde yer almıyor. Sorgu’nun fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığı kadın ise suç duyurusunda bulundu. Susma Bitsin Platformu, yaptıkları açıklamayla Sorgu’nun dizilerde ve filmlerde yer almaması gerektiğini vurguladı. Böylelikle bir erkek daha kara listeye alınmış oldu.
Susma Bitsin
Ozan Güven, Ahmet Kural, Sermiyan Midyat, İsmail Küçükkaya ve niceleri… Oyuncuların kadınlara yönelik şiddetleri ve tacizleri sonu gelmeyen bir çukur. İşte tam olarak bu yüzden bu noktada #SusmaBitsin hareketinden bahsetmek gerekiyor. 4 Kasım 2018’de bir grup kadın sinemacı bir araya gelerek setlerdeki cinsel taciz ve ayrımcılıkla mücadele etmek üzere #SusmaBitsin hareketine hayat verdi. Kadınların dayanışması kısa süre içinde etkili oldu. Özellikle Elit İşcan’ın Efecan Şenolsun tarafından taciz edilmesinin ardından kurulan ekip, kadınların sosyal medya üzerindeki sesi oluyor. Üstelik adı tacizle anılan bir oyuncu bir sette çalışmaya başladığı an yolladıkları mail veya yazı ile yaşanan bir olumsuzlukla ifşa etme haklarının doğduklarını ifade ediyorlar. Böylelikle setlerde erkekler bir nevi diken üstünde oluyor.
Gezi ve dijital eylemlerimiz!
Tacizlerin meydanlardan sosyal medyaya aktarılmasında şüphesiz Twitter’ın hayatımıza tam anlamıyla girmesini sağlayan Gezi Direnişi’nin de büyük bir payı var. Yandaş medyanın, o zamanlar sıkça kullanılan deyimle “penguen medyanın”, Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye’nin birçok noktasını harekete geçiren eylemleri görmemesi nedeniyle Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformları insanların gerçekliği duyurmasında etkili oldu. İsyanın ardından Twitter artık hayatımızın bir parçası haline gelirken, kadınlar da bu mecralarda direniş ve mücadele seslerini duyurmaya başladı.
Halı altına süpürülmesin
Ancak yaygın kullanılmayan sosyal medya öncesinde ünlüler dünyasında ve hayatın içinde kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamlar muhalif medya dışında sadece dedikodu olarak gazetelerde yer aldı. Peki, dijital eylemlerimiz bu kadar yoğun değilken gazetelerin magazin sayfalarında yer alan ve şiddet vakalarında boy gösteren ünlüler kimlerdi?
Filmleri çekilen, kitapları yazılan, oyunculuğuna övgüler yağan birçok kişinin ismi zamanında kadına yönelik şiddetle yan yana geldi. Sosyal medyanın yaygın olmaması nedeniyle bu isimler çoğu zaman dillendirilse de halı altına süpürüldü.
Müslüm Gürses’in eşi Muhterem Nur, sistematik bir şekilde fiziksel şiddete maruz kaldığını anlatmıştı. Muhterem Nur, yaşadığı fiziksel şiddet nedeniyle ağır yaralar almıştı. Listenin en sabıkalı ismi ise şimdilerde AKP’ye olan yakınlığıyla tanınan İbrahim Tatlıses. Hayatında olan her kadına şiddet uygulayan İbrahim Tatlıses, yargı karşısına bu sebeple hiç çıkmadı.
Ben de, biz de, hepimiz…
Türkiye’de olduğu kadar dünyada da sanat sektöründe cinsel taciz vakaları büyük ve korkutucu bir oranla varlığını sürdürüyor. İşte #MeToo hareketi de tam olarak böylesi bir süreçte kadınların Twitter üzerinden başlattığı ve dünyayı saran büyük bir dijital eylem haline geldi. Flört, taciz ya da cinsel saldırıların ifşası… 100 gün boyunca Twitter’da güncelliğini koruyan “MeToo” hareketi dünya çapında bir tepki hareketine dönüştü. ABD’li aktris Alyssa Milano 15 Ekim 2017’de sosyal medya hesabından “Cinsel tacize uğradıysanız bu tweete cevap olarak ‘ben de’ yazın” dedi. Bu kelime çığ gibi büyüdü. Tweet hızla yayıldı ve dünyanın dört bir yanından on binlerce kadın başlarından geçen cinsel taciz ve tecavüz hikâyelerini paylaştı. Hemen ardından film sektöründe çok sayıda kadın ünlü ABD’li yapımcı Harvey Weinstein’ın kendilerine cinsel saldırıda bulunduğunu açıklamıştı. Açıklamaların ardından Weinstein kendi şirketinden kovulmuş ve Oscar Komitesi tarafından akademi üyeliğine son verilmişti. İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon, kendisine yöneltilen taciz suçlamalarının ardından istifa etti, birçok kadın 1990’lı yıllarda çok sayıda başarılı yapıma imza atmış olan Alman yönetmen Dieter Wedel’in cinsel tacizine uğradığını söyledi. Wedel ise otel odalarındaki tatsız sahnelerden cinsel tacize ve hatta tecavüze kadar varan bu suçlamaları reddediyor.
Favori Woody Allen filminiz hangisi?
Woody Allen’ın evlatlık kızı Dylan Farrow bir mektup yayınlayarak Allen tarafından cinsel istismara maruz kaldığını yazmış, yazı New York Times’ta yayınlanmıştı. Ancak Allen suçlamaları reddederek, film çekmeye ve ödül almaya devam ediyordu. Farrow mektubunda “Bu kez dağılmayı reddediyorum” diyerek şunları söylemişti: “Favori Woody Allen filminiz hangisi? Cevap vermeden önce bilmelisiniz ki: ben 7 yaşındayken, Woody Allen elimden tutup beni evimizin ikinci katındaki karanlık, dolaba benzeyen tavan arasına götürdü. Karnım üzerine yatmamı ve kardeşimin elektrikli treniyle oynamamı söyledi. Ve bana cinsel saldırıda bulundu. Bunu yaparken benimle konuştu, iyi bir kız olduğumu, bunun bizim sırrımız olarak kalacağını, beni Paris’e götüreceğini ve filmlerinin yıldızı olacağımı fısıldadı (…) Geçen hafta Woody Allen en yeni Oscar’ına aday oldu. Fakat bu sefer dağılmayı reddediyorum. Çok uzun bir süre Woody Allen’ın gördüğü kabul beni susturdu. Kişisel olarak azarlanıyor gibi hissettim, sanki bütün ödüller ve övgüler bana ‘Kes sesini ve defol’ demenin bir yolu gibiydi. Ama cinsel istismardan hayatta kalanlar bana ellerini uzattı ve desteklerini sundu. Yaşadıklarını anlatmaktan, yalancılıkla suçlanmaktan, anılarının kendi anıları olmadığının söylenmesinden hissettikleri korkuları paylaştılar benimle. Bu insanlar bana sessiz kalmamam için bir sebep verdi, sırf başkaları da sessiz kalmak zorunda olmadığını bilebilsin diye. Ama hâlâ korkan, korunmasız olan ve gerçeği söylemek için cesaret arayanlar var. Hollywood’un gönderdiği mesaj onlar için önemli. Ya senin çocuğuna olsaydı, Cate Blanchett? Louis CK? Alec Baldwin? Ya sana olsaydı Emma Stone? Ya da sana, Scarlett Johansson? Küçük bir kızkenki halimi biliyorsun, Diane Keaton. Beni unuttun mu?”
Özgecan’la başlamıştı
Mersin’in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015’te katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın ardından kadınlar, Twitter ve diğer sosyal mecralar üzerinden #sendeanlat etiketiyle başlarında geçen tacizleri anlattı. Böylelikle Türkiye’de ilk dijital eylem de büyük bir öfke ve hüzünle başlamış oldu.