Son günlerini yaşadığımız 2020 yoksul coğrafyalar için tam bir felaket yılı oldu. En korunmasız sayılan 2,7 milyar insan herhangi bir yardım almadan pandemi koşullarında yaşamaya değil, sağ kalmaya çalışıyor. Halk sağlığı açısından imtiyazlı coğrafya sayılan Avrupa’da da durum iyi değil. Dünya siyaseti açısından bakıldığında ise 2020 kuşkusuz Avrupa için baygınlık yılı olarak anımsanacak. Dahası, yönetenlerden yönetilenlere, neredeyse herkese “nihâyet bitti” dedirten 2020 şimdiden 2021’in daha beter olabileceğinin emarelerini taşıyor. Bunları telgraf stilinde anımsamaya çalışalım.
Avrupa, kapitalizmin yasallıklarının pandemi koşullarını ağırlaştırdığı, pandeminin de kapitalizmin krizlerini derinleştirdiği 2020’ye ilân edilmemiş Üçüncü Dünya Savaşı’nın Ortadoğu cephesinin kızıştırıldığı bir dönemde girdi. ABD emperyalizmi İran’daki Molla Rejimine karşı girişimlerini artırıp gerilimi tırmandırmaya başlamış ve Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle süreç yeni bir ivme kazanmıştı. Nükleer program uzlaşısıyla masada kalmaya çalışan AB bir hamlede “kedi masasına” oturtulmuştu.
Şubat’taki Münih Güvenlik Konferansı, derinleşen Libya krizinin de etkisiyle AB’nin dünya siyasetinde “belirleyici güç” olmaktan uzaklaştığını tespit ediyordu. Nitekim Doğu Akdeniz ihtilafı nedeniyle ortak politikalar geliştiremeyen AB, ABD’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik saldırgan tutumundan da olumsuz etkilenmeye devam etti. Ayyuka çıkan belirsizlikler ve güvencesizlikler, muğlak Brexit süreci ve ABD Başkanlık seçimlerinin belirlediği gündem ile birlikte Avrupalı emperyalist burjuvazilerin tedirginliklerini artırdı.
Pandeminin ilk günleri Avrupa ekonomileri üzerinde olağanüstü baskıların artacağına işaret ediyordu. AB hükümetlerinin pandemiye karşı halk sağlığı yerine zenginleri koruyan önlemlere başvurmaları, zaten artan ırkçı ve neofaşist saldırganlığa karşı gelişen toplumsal hoşnutsuzluğa, ama aynı zamanda da yönetenlere yönelik güvensizliğin sağa kaymasına ivme kazandırdı. Avrupa solu ile sendikal hareketin basiretsizliğin engelleyemediği siyasi ve toplumsal kutuplaşmaya egemen sınıfların verdikleri yanıt, parlamenter diktatörlüklerin oluşturulması oldu.
Ancak artan eşitsizlikler ve kutuplaşmalar, yönetim krizlerinin parlamenter diktatörlüklerle bile aşılamadığını gösterdi. Pandemi koşulları, iklim krizinin yol açtığı iktisadi ve siyasi yükler, yeniden yapılanan ekonomiler ve transatlantik gerilimler AB’nin yapısal sorunlarını derinleştirdi. Hem egemen sınıflar hem de AB üyeleri arasındaki çelişkiler keskinleşti, toplumsal rıza üretimi, ayrışma ve kutuplaşmaları körükleyecek şekilde zorlaştı. Almanya’nın Dönem Başkanlığını devraldığı Temmuz Zirvesinde, AB’nin “birlik” olmaktan uzaklaştığı ve Doğu Avrupalı AB üyelerinin ABD’nin “Truva atları” hâline geldikleri açığa çıktı. AB tarihinin en kapsamlı yardımlarını içeren bütçesi ancak Polonya ve Macaristan’a tavizler verilerek Aralık ayında onaylanabildi.
ABD Başkanlık seçimlerini Joe Biden’in kazanmasıyla transatlantik ilişkilerde eski partnerlik dönemine dönüleceğini uman AB, Türkiye politikaları konusunda ortak çizgi belirleyemedi ve öncü güçler olan Almanya ve Fransa arasındaki anlaşmazlıkları aşmayı 2021’e erteledi. Askeri gücünü geliştirmek için devasa yatırımlar gerçekleştiren ve büyük bütçeler ayıran AB, gene de ABD’ne yetişmekten uzakta. Ve ortak politikalar geliştirme konusundaki yetersizliği nedeniyle de başta Akdeniz, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkaslar olmak üzere, dünya siyasetinde belirleyici konuma gelememektedir. Pandemiye karşı verilen mücadelenin yetersizliği, sermaye çıkarlarını kollayan önlemlerin sağlık politikalarını olumsuz etkilemesi ve AB’nin bütünsel yaklaşım gösterememesi, yılın son günlerinde evlerine kapatılan Avrupa toplumlarındaki güvensizliği artırarak Avrupa’daki yönetim krizini derinleştirmiştir.
Sonuç itibariyle 2020’de dünya çapında iktisadi ve siyasi ittifak koşullarında ortaya çıkan değişimler, tedarik zincirlerinin kısaltılması, ulusal ekonomileri korumacı tedbirlerin artırılması, Avrupa’nın ihracatçı ülkelerinin çıkarlarını zedelemekte ve hareket alanlarını daraltmaktadır. Avrupa 2020’de karşı karşıya kaldığı devasa meydan okumaların yarattığı baygınlıktan çıkamamıştır ve görüldüğü kadarıyla 2021’de de çıkamayacaktır. Nihâyetinde Avrupa’yı sarsan çoklu krizler henüz zirveye ulaşmamıştır.