Yaklaşık iki haftadır İstanbl’dan uzaktayım. Bayram öncesi Maraş’a, Elbistan’ın bir köyüne, doğduğum köye geldim. Gücük…Alevi bir Kürt köyü. 1945’e kadar önemli Alevi merkezlerinden olan Kantarma’nın bir parçası iken oradan ayrılıp yeni köy statüsü kazanmış, 1949’da bucak merkezi olup ayrıldığı Kantarma ile birlikte 26 köyü de kendine beğlamış. Bir zamanlar Bucak Müdürü, Karakolu, Tarım Kredi Kooperatifi, Postanesi, Meteoroloji İstasyonu, Sağlık Ocağı, Nüfus ve Tapu daireleri olan, dört ilkokulun bulunduğu bir merkezken şimdilerde yalnız asker mevcudu arttırılmış bir karakol dışında bu kurumların hiçbirinin olmadığı bir mahalle konumuna gelmiştir. Çevresindeki on kadar köyden gelen öğrencilerle taşımalı eğitimin yapıldığı ilk ve ortaokulu var.
Esasen 1940’larda evlerde eğitim veren üç yıllık bir okul açılmış, sonra tekrar kapanarak 1949’da bucak olunca yeniden açılan okulun ilk öğrencileriydik. 1960’lı yıllarda bine yakın seçmeni olan köyün son seçimlerde oy kullanan seçmen sayısı, yüz yirmi kadardı. Yaz aylarında çoğunluğu yurt dışında olan köy halkının gelmesiyle başlayan canlılık, Ekim sonundan itibaren yerini sessizliğe bırakmaktadır.
1960’ların başında köyde 14-15 kadar sürü vardı. Her sürü yaklaşık 400-500 arası koyun ve az miktarda keçiden oluşur ve iki aya yakın süre Nurhak Dağı eteklerindeki yaylalara gidilirdi. Ayrıca kıraç olmakla birlikte diğer köylere nisbetle geniş olan arazisinde hububat tarımı yapılırdı. Tabii Hitit’linin tarlasında Hitit’linin çarığı ve karasabanıyla. Gelelim günümüze: Şimdi geçen yıla kadar koyunculuk yapan iki kişiye bu yıl bir kişi daha eklenmiş. Ama tüm koyunların toplam sayısı, eskinin bir sürüsü kadar ancak var. Sanırım üç kişi de bir kaçar ineğe sahip.
Son on on beş yılda köyde eşek görmemiştim, şimdi koyunculuğa yeni başlayan birinin bir eşeğinin geç saatlerde anırmasını duyuyorum. Bütün bunları neden yazdım, salt ukalalık olsun diye değil elbette. Kimi zaman seçimlerde birçok il için “Türkiyenin aynası” derler. Devletin halklara karşı tutumu, toplumsal ilişkiler bakımından da bana göre Maraş, Türkiye’nin bir aynasıdır. Gerek Devlet baskısı, gerek yandaşları ve kendinden olanı kayırma ve kollama açısından ifrat ile tefrit Maraş’tadır. Gücük bucağının hikayesi, Adana’dan Sivas’a kadar tüm köylerimizin de hikayesidir. 1960 larda Maraş’taki Alevi-Kürt nüfus oranı % 40’ların üstündeyken günümüzde %10’lara düşmüş bulunmaktadır. Çevredeki iller bakımındından durum bundan farklı değildir.
1967 Elbistan, 1978 Maraş olaylarından sonra bölgeden göç başlamış, devletin ağır baskısı, 12 Eylül faşizminin işkence, işsizleştirme, yaylaların yasaklanması yoluyla hayvancılığı baltalaması, doksanlı yılların sözde terörle mücadele adı altında Kürt va Alevilere karşı uygulanan yasadışılıkları bu göçü hızlandırmıştır. Denilebilir ki bugün Pazarcık nüfusunun iki katından fazlası yalnız Fransa’da yaşamaktadır.
Devletin bu tehdit ve yıldırma politikası hemen her dönemde süregelmiş, günümüzde tüm ileri demokrasi teranelerine rağmen çoğu zaman artarak devam etmektedir. Elbistan’a doğudan Nurhak ve güneyden Malatya yönünden, Kürt köylerinden, batıdan Kayseri yönünden Türk köylerinden girilir. Nedense tüm trafik kontrolleri doğu ve güneyden gelenlere karşı yoğunlaştırılmaktadır. Dokuz günlük bayram tatili boyunca buna tanık olduk. Tabii bu durum halkta bir yılgınlık yaratmış bulunmaktadır. Özellikle genç nüfusun yurt dışında ve başta İstanbul, İzmir ve Mersin olmak üzere büyük şehirlerde ekmek parası peşinde koşması, yaşlı nüfusu iki haneli rakamlarla ifade edilen köylerde sosyal mücadelenin oldukça zayıf kalmasına neden olmaktadır.
Bir milyon yüzbine varan nüfusu ile sekiz milletvekili çıkaran Maraş’ta HDP hiç millekvekili çıkaramamış, CHP de İYİ parti ve yurtdışı oyları sayesinde kıl payı bir milletvekilliği kazanabilmiştir. Halbu ki 1957 seçimlerinde Maraş, CHP’nin seçim kazandığı çok az ilden biri idi. Bugün akşam saatlerinde Malatya üzerinden Maraş’tan ayrılacağım. Aklım hep orada kalacak, yüreğim de..