Despotik, baskıcı faşist rejimler demokratik değerleri, çoğulculuğu, farklılığı, hak ve özgürlükleri temsil eden dile getiren mücadelesini veren gücü, dinamikleri güçten düşürme ve etkisizleştirme hedefiyle hareket eden rejimlerdir.
Hedeflerine ulaşmak için polisiye baskılar, provokasyonlar, iftiralar, karalamalar, ucube ve haksız yargılamalar, hapsetme, öldürme baskılara maruz bırakma sistemli ve yoğun biçimde devreye soktuğu yöntemler oluyor.
2015’ten bu yana Türkiye’de, HDP bu tür uygulama biçimlerinden hangisine maruz kalmamıştır?
Devlet tarafından unutulmuş veya devreye sokulmamış hiçbir yöntem neredeyse bırakmamıştır.
Devlet-AKP-MHP iktidarının, 2015’ten beri HDP’ye karşı devreye koyduğu saldırı konsepti sistemli bir biçimde sürmektedir
HDP’ye yönelik ilk büyük yönelim 5 Haziran 2015 te gerçekleşti.
HDP’nin 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği seçim mitingine konulan bombanın patlaması sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi, 400 kişi yaralandı. Yapılan büyük bir kitlesel katliam provasıydı.
Sonrasında da, HDP ve HDP bileşenlerine yönelik katliam uygulamaları sürdü.
20 Temmuz 2015’te Urfa’nın Suruç ilçesinde devrimci geçlere yönelik yapılan canlı bomba saldırısında, 33 genç yaşamını yitirmesine yüzlerce insanın yaralanmasına yol açtı.
Yine aynı yılın 10 Ekim’inde HDP ve bileşenlerin içinde olduğu çeşitli sendikalar öncülüğünde organize edilen Ankara da ki Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’ne yapılan canlı bomba saldırısında 103 insan katledildi. Yüzlerce insan da yaralandı.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, katliamdan sonra yaptığı açıklamada “oylarımız artıyor” demişti.
2015’te HDP’ye ile ittifak içinde olan devrimci demokratik kesime ve potansiyele yönelik bir katliam konsepti devreye sokuldu.
2015’te başlatılan saldırı konsepti 2016’da derinleştirilerek sürdürüldü.
2016’da Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak, Yüksekova gibi sivil yerleşim yerlerine yönelik tankların, topların kullanıldığı saldırıda binlerce insanın katledilmesi, yüz binlerce insanın göçertilmesi, yüz binlerce insanı evsiz barksız bırakılması, yerleşim mekânlarının harabeye çevrilmesi, Cumhuriyet tarihinde devletin Kürt halkına yönelik en büyük yıkım saldırısıdır.
Bir taraftan bu saldırılar yapılırken, diğer taraftan sandıktan milyonlarca seçmenin oyunu olarak Meclis’e üçüncü parti olarak giren HDP, 4 Kasım 2016 tarihinde iktidarın büyük saldırısına maruz kaldı.
Partinin Eş Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ’ın içinde olduğu 9 milletvekilli hukuksuz ve vicdansız bir biçimde gözaltına alınıp tutuklandılar.
Daha sonraki süreçte binlerce HDP’li yönetici, yine binlerce çalışanı ve üyesi uyduruk gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklandı.
Türkiye’de yargının, kurulu siyaset, bürokrasi, devlet erkinin, ırkçı yaklaşımları, faşizan yaklaşım ve uygulamaları en rahat sergilediği alan HDP ve Kürt halkına yönelik saha oluyor.
HDP kendisine karşı geliştirilen çok ağır saldırılara, ırkçı, faşizan saldırı ve muameleye rağmen çok büyük bir mücadele ortaya koydu.
İnsanlığı, demokrasi güçlerini barıştan yana olanları onurlandıran güçlendiren ve ilham veren bir duruş ortaya koydu.
Bundan dolayıdır ki; faşist şef Devlet Bahçeli, 11 Aralık’ta, HDP’yi saldırı hedefine koyarak “HDP’nin kapısına kilit vurulmalıdır, HDP kapatılmalıdır” hezeyanlarında bulundu.
Akabinde Süleyman Soylu Meclis Bütçe görüşmelerinde HDP’ye yönelik benzer hakaretlerde bulundu.
HDP Milletvekili Sayın Kemal Bülbül’ün Süleyman Soylu’ya verdiği cevapta, “Sen Yeşilsen, sen Esat Oktay’san sen onları temsil ediyorsan, biz de Kemal Pir’iz biz de Kemal Pir’i temsil ediyoruz” dedi.
Yeşil (Mahmut Yıldırım) insanları kaçırıp infaz eden-ettiren, faili meçhul cinayetlerin organizatörüydü. 1990’larda binlerce insan kaçırılıp işkence edilip infaz edildi. Aileler hala kaybettirilen insanlarının akıbetini öğrenmeye çalışıyor. Çünkü devlete örtbas etme geleneğinde devamlılık var.
Esat Oktay Yıldıran ise, 12 Eylül Diyarbakır Hapishanesi’nde devrimci tutsaklara yönelik işkencenin organizatörüydü. Esat Oktay, çok yoğun ve birbirinden çok farklı işkence türlerini devrimci tutsaklar üzerinde uygulamaya koyarak iradelerini teslim almaya çalıştı ama başarmadı.
Özgürlük hareketinin Önder kadrolarından Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş, Esat Oktay’ın işkencelerine karşı ölüm orucu eylemi temelinde tarihin en büyük direnişini ortaya koyarak Esat Oktay’ın insanlık dışı konseptini boşsa çıkardılar.
Türkiye’nin son yarım yüz yılık tarihinde, Esat Oktay’ın işkence uygulamaları, Yeşil’in katliam ve infaz uygulamaları bir konseptin birer ayakları olup, başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye halklarının geleceğini karatma temelli, çeşitli biçimlerde ve sistematik olarak sürdürüldü. Tarihin bu karanlık yüzüne karşı, tarihin diğer yüzünde Kürt halkının büyük mücadelesi var; demokrasi güçlerinin mücadelesi var. Bu mücadele, tarihin aydınlık tarafını, insanlık tarafını oluşturuyor.
Kemal Pir ve arkadaşlarının Diyarbakır zindan direnişi, bu aydınlık tarafın en önemli kilometre taşlarından birini oluşturuyor.
Esat Oktay’ın, Yeşil’in uygulamaları ve konseptin günümüzdeki versiyonu, Kürtlere karşı, demokrasi güçlerine karşı soykırım olarak, kayyum olarak uygulamaya konulmuştur.
Tüm diktatörlerin, despot rejimlerin, faşizmin ortak bakışı bir nevi ortak şifresi olarak ötekini farklı toplumsal ve inançsal kimlikleri “haşere” görme bakışıdır. HDP Eşbaşkanı Sayın Mithat Sancar bu bakış açısını ve söylemi soykırımcı bir söylem ve bakış açısı olarak değerlendirdi
Bu bakış açısı hedefine HDP’yi koymuştur. Kürt halkını koymuştur. Demokratik değerlerden insanlık değerlerinden yana olanları hedefine koyuyor.