İmparatorluk kadroları tarafından kurulan Yeni Türkiye Cumhuriyeti, çok kültürlü bir coğrafyada tekçi ulus devlet anlayışının kodlarını esas alınca, beraberinde birçok sorunu da getirdi.
Cumhuriyet’in, ulus devlet anlayışının dışında kalan farklı etnik ve dini kimliklere, inançlara, bu farklılıkların kendileri ile ilgili makul talepkârlıklarına karşı “ötekileştirme” siyaseti bugüne kadar devam eden bir bakış açısı oldu.
Cumhuriyet’in ulus devlet anlayışının zihniyet yapılanması, sınırları içindeki farklılıkların birliği, dirliği ve varlığı için tehlike ve toplumsal-siyasal bütünleşmenin önündeki en büyük engel olarak görmüştür. Bu zihniyet farklılıkların devam eden sorunlarının temelini oluşturduğu gibi demokratik kültürün inşa edilmemesinin de nedenidir. Toplumun ve doğanın işleyiş kanunlarına ters olan bu anlayış toplumsal çatışmaları derinleştirmiş, farklı kültürleri karşı karşıya getirmiştir. Alevilerin bugün yaşadıkları sorunların ve yaşanan katliamların nedeninin bu anlayış olduğunu bilmeleri gerekiyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında(1925) gizlice hazırlanıp uygulamaya konulan Şark Islahat Planı; Fırat’ın batısında farklı etnik yapılarla beraber yaşayan Rêya Hakk Alevî Kürtlerin asimile edilmesine yönelik milli bir plandır.
Rêya Hakk Alevî Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları alanlardan biri Dersim-Koçgiri (Fırat Havzası) iken, diğer bir bölge ise Maraş merkezli ( İç Toroslar) havzasıdır. Bu iki havza sürekli gözetleme, denetim ve kontrol altında tutulmuş, aydınları sürgüne gönderilmiş, hapis yatmış, katliamlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu hat bütün baskılara rağmen direnen inanç ve toplum gerçekliğini bugüne kadar devriye etmiştir. Özellikle güçlü ocak örgütlemesi, pir-talip ilişkisi, ozanları, bilge pirleri bakımından, inancın geleneksel hafızası açısından doğal Rêya Hakk Alevî Akademisi gibidir.
Şark Islahat Planı ile başlayan insansızlaştırma ve yıkım planı, 1938’de Dersim katliamı ile devam etmiştir. Bu anlayış 1967 Elbistan,1975 Malatya,1978 Malatya, Sivas ve hala devam eden girişimler bu milli projenin sonucudur ve hâlâ bu fay hattının canlı olduğunun kanıtıdır.
1978’li dönemler Türkiye’de çoklu krizlerin yoğun yaşandığı dönemlerdir. Siyasal, sosyal ve ekonomik alada kriz derinleşmişti. Bu krizden dolayı sistem karşıtı güçlerin mücadelesi yaşamın birçok alanında ortaklaşmıştı. Aynı yıllarda Maraş, Malatya, Adıyaman, Sivas ve Dersim hattında Rêya Hakk Alevî Kürtlerin asimilasyona karşı, kendi tarihsel hakikatleri ile bütünleşme arayışı birçok alanda görünür olmuştu. Bu Hakikat arayışı, tarihsel değerlerini ele geçirmeye çalışan zihniyetlere karşı ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak ikrarlaşmayı beraberinde getirmişti. Aleviler emek, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde örgütlü güç haline gelmişlerdi. Ayrıca 1970’lerde Maraş’ta ekonomik olarak büyük bir üretici güç durumundaydılar. Bu egemen kesimi tedirgin ediyordu.
Maraş katliami,1978’li yıllarda Rêya Hakk Alevî hattında hakikatini haykıran Kürt Alevilerinin toplumsal varlığını, birliğini dağıtma, parçalama, etkisiz hale getirme; bundan hareketle diğer Alevi süreklerine; sol, sosyalist kesime; emek, barış demokrasi mücadelesi verenlere bir gözdağıdır. Bu bakımdan son derece profesyonel tertiplenmiş, plânlı, programlı, masa başı mesai harcanmış bir çalışmanın sonucudur. Kendine demokrat olan, iki saatte Kıbrıs’a çıkartma yapmakla övünen bir yönetimin, resmi çizginin dışına çıkan Kürt Alevilere neler yapabileceğinin en somut örneğidir.
Alevilerin kültürel havzaları durumunda olan Fırat ve İç Toroslar havzaları birbirleri ile ikrarlı yerleşkelerdir. Alevî ocak kültürü, pir-talip ilişkisi hâlâ canlıdır. Aryenik kültürün inanç kodları yaşamın birçok alanında görünür durumdadır. Bundan dolayı her dönem baskılara mâruz kalmıştır. Bu baskılara karşı, öz değerleri içselleştirme, kaybolan hakikate ulaşma, bu değerleri yok etmeye çalışan otoriteye karşı varlığını devam ettirme çabasıdır.
Bir siyaset tarzı olarak Maraş katliamı, Şark Islahat Planı’nın hâlâ devam ettiğinin belgesidir. Osmanlılarda bir siyaset tarzı olan Alevi katliamları, hâlâ devam ediyor.