Malum! İçişleri Bakanı TBMM kürsüsünden ‘Kemal Kurkut’ ile ilgili konuşunca, HDP başta olmak üzere devrimci demokratik muhalefet ayağa kalktı. Göz göre göre yaşanan, yayınlanan fotoğraflarla açık bir yargısız infaz olduğu anlaşılan olay ile ilgili devletin bakanının hiç utanmadan, sıkılmadan yalan söylemesi önemli bir tepkiyi açığa çıkardı. ‘Bu kadar da olmaz, bu kadar da topluma yalan, yanlış bilgi verilmez, pişkinlik yapılmaz’ diyenler çok oldu. Hala da demekteler. Bir kısmı şaşkınlıkla bir kısmı ise doğrulanmanın vermiş olduğu öz güvenle sesini çıkardı, ilgili bakana deyim yerindeyse öfke kustu.
Hatırlanırsa, bir süre önce Van’da helikopterden atılan yurttaşlar -ki biri hayatını kaybetmiş, biri günlerce komada kalmıştı- için de, bilinen Bakan ‘bunlar milis’ demişti. Yani katli vacip! Ölmüş mü kalmış mı çok da önemli değil, diye buyurdu Bakan. Benzer örnekleri sıralamak mümkün. İnsan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları dönem dönem bu tür verileri paylaşıyorlar. Durumun vahametini anlamak için tekraren bakılabilir. Fakat bizim değerlendirmek istediğimiz husus, bu katillerin, suçluların istisnasız cezasız kalmasıdır.
AKP’nin demokrasi havarisi kesildiği günlerde meydana gelen bu tür olaylardan başlayarak, özellikle son beş yılda yaşanan yüzlerce belki binlerce vakada tek bir devlet görevlisinin ceza almadığını, polis- yargı elbirliğiyle tüm bu davaların sonuçsuz kaldığını görüyoruz. Şırnak’ta yaşanan olay gibi halkın tepkisi gelişince, kısa süreliğine bu suçu işleyenler gözaltı adı altında misafir edilmekte fakat ilk fırsatta bunlar salıverilmekteler. Böylesi örnekleri de saymakla bitmez.
Anlaşılıyor ki, öyle münferit gelişen, münferit sonuçları olan olaylar değil, bunlar. Öyle olsa tesadüfen de olsa birileri yargılanır ve ceza alabilirdi. Var olan yasalara göre dahi bu suçları işleyenleri yargılamak mümkün. Fakat böyle olmuyor. Suç işleyen, katliam yapan, hırsızlık, yolsuzluk yapan kim varsa hepsi serbestçe ortalıkta dolanıyor, deyim yerindeyse gezip tozuyor.
Peki! Niye böyle oluyor? Bu kişilerin hepsi olmasa da bazıları var olan yasalara göre dahi yargılanabilir. Fakat böyle bir ‘mucize’ yaşanmıyor. Suç, işleyenin yanına kâr kalıyor. Tamam! Var olan hukuk sistemi de sorunlu fakat bir tek kararda mı alamıyor?
Belli ki burada bir tercih söz konusudur. Suç işleyenler, devlet tarafından bilinçli bir şekilde korunmakta, kollanmaktadır. Bunun için başta polis teşkilatı olmak üzere, yargı, devletin ilgili kurumlarının tümü seferber olmuş durumdadır. Hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde suç işleyenler korunmakta, himaye edilmektedirler. Devlet aklı açıktan ‘başta Kürtler olmak üzere muhaliflere istediğinizi yapabilirsiniz, onları öldürebilir, tecavüz de edebilirsiniz’ demekte, ‘bunları yaptığınızda başınıza bir şey gelmez’ diye de teminat vermektedir. Şüphesiz, devlet bununla da kalmamakta, bu kirli işleri planlayan, organize eden birimleşmelere gitmektedir. Bu birimlerin yetmediği ve her gün yenilerinin eklendiği bilinmektedir. Tam da bu nedenle RTE, SS’nin zaman zaman yaptıkları açıklamaları, bu suçları işleyenlere moral vermek, ‘devlet arkanızda, ne yaparsanız yapın’ demek biçiminde yorumlamak en doğrusudur. Eğer devletin üst düzey yöneticileri bu dönemde sık sık böylesi açıklamalar yapmak durumunda kalmışsa, bu da tabanlarındaki korkunun üste sirayet etmesindendir. Aşağıdakiler kendilerini yönetenlerin gidici olduğunu gördükçe kararsız kalmakta, suç işlemekte tereddüt etmekte, bu durumda da üsttekiler duruma müdahale edip teşvik edici olmaktadır. Dikkat edilirse bu dönemde suçluları savunma, koruma temelindeki açıklamalar artmış durumdadır.
Diğer bir husus, çokça değerlendirildiği üzere, mevcut iktidarın ayakta kalma dengesiyle bağlantılıdır. Bilindiği üzere, hali hazırdaki yönetim, iktidar olma meşruiyetini kaybetmiş durumdadır. Gerek içerde gerekse de dışarda iktidarın temel aparatı çeteler ya da çetevari yapılar olmaktadır. İçerde özel savaş kapsamında örgütlendirilen çeteler eliyle Kürde, muhaliflere saldırılırken; dışarda oradan, buradan devşirilen paralı askerler eliyle ‘siyaset’ yapılmaktadır. Yani iktidarın dayandığı temel güç bu suç örgütleri ve yapılarıdır. Meşru olmayan yollardan iktidarda kalmanın yegane yolu olarak bu güçler görülmekte, bunlara yatırım yapılmaktadır.
Zaten, bugün hukuktan, adaletten, demokrasiden söz edemiyorsak, bunun esaslı nedeni devletin ‘uygar’ dünyanın ilkelerini bir yana bırakıp gayrı meşru yollara başvurması nedeniyledir.
Hal böyle olunca, mevcut iktidarın suç işleyen bir kişiyi dahi yargılaması, buna göz yumması mümkün değildir. Hani denir ya ‘emsal teşkil eder’ diye! Gerçekten de bir kişin yargılanması diğer tüm suçluların da yargılanmasına kapı aralamak anlamına gelir ki, mevcut iktidarın en büyük korkusu da budur. Çünkü en büyük suçları kendileri işlemiştir. Bir kişinin yargılanması, alttan üste kadar sorumluluğu olanların er ya da geç yargılanmasına yol açabilir, sıra kendilerine gelebilir.
İşte iktidar bunu bildiği için, devranın dönüp sanık sandalyesine kendisinin oturacağını anladığı için, tek bir kişinin bile ceza alması mümkün olmamaktadır. Fakat her şey onların düşündüğü, planladığı gibi de gelişmemektedir. Hele ki, bu günlerde hiç öyle olmamaktadır. Görülüyor ki, devrimci-demokratik muhalefetin kararlı iradesi büyüdükçe hem kısa zamanda iktidar el değiştirecek hem de suçlular yargılanır hale gelecektir.