50 siyasi tutuklunun Kovid-19’a dair kaleme aldığı yazılar ve karikatürler, ‘Korona Günlerinde Mahpusluk’ adı altında kitaplaştırıldı. Kitabı derleyen Görülmüştür Kolektifi Sözcüsü Okay, amaçlarının tarihe not düşmek olduğunu belirterek, ‘Dışarda hava karanlık olsa, içerisi zifiri oluyor’ dedi
Siyasi nedenlerle Türkiye’nin farklı cezaevlerinde kalan 50 isim, Kovid-19 salgını ile birlikte bulundukları hapishanelerde katlanan sorunlar ve hak ihlallerine ilişkin makaleler kaleme alıp, bunları çizdikleri karikatürlerle resmetti. Bu ürünler politik tutuklularla dayanışma ağı olan Görülmüştür Kolektifi tarafından bir araya getirildi.
40 makale ve 10 karikatürden oluşan ürünler, İnsan Hakları Haftası’nda “Korona Günlerinde Mahpusluk” adı altında kitaplaştırıldı.
Kitapta yer alan isimlerden biri; 26 yıldır cezaevinde olup, Maraş Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ahmet Bilge.
‘Uçan gardiyanımız’
Hapishanedeki korona günlerini Bilge, kaleme aldığı makalesinde “…Bir gün havalandırmada gezerken, arı vızıltısına benzer bir ses işitiyoruz. Vızıltı diyorum ama ses yüksek. Şayet bir arıysa, kocaman bir arı olmalı diyoruz şakayla karışık. Merak edip başımızı göğe kaldırıyoruz ama görünen bir şey yok. Ses gittikçe yaklaşıyor. Ve sonunda bizim arı semalarda görünüyor. Daha önce sadece televizyonda görebildiğimiz drone, hapishanenin üstünde yavaş yavaş dolaşıyor. Anlaşılan idare, sayım ve arama açığını drone ile kapatmaya çalışıyor ve ‘gözüm üzerinizde’ diyor. Gözden kaybolana kadar bakıyoruz uçan gardiyanımıza…” cümleleriyle dile getirdi.
‘Doktora gitmek yok’
Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ali Murat Çelik’in korona günlerinde yaşadıklarına dair kaleme aldığı makalesinde ise şu cümleler yer alıyor: “…Görevliler sabah sayımına geliyorlar. Kendimi başka bir gezegende hissediyorum, zira uzay filmlerindeki gibi bembeyaz kıyafetler giymişler ve oldukça tuhaf görünüyorlar. Oysa tutsaklara ne maske, ne kolonya ne de eldiven verilmişti ve gün be gün hak ihlalleri vardı. Haliyle bu korona günlerinde mağduriyetler zirve yapıyor. Üstelik doktora gitmek yok, ziyaret yok, avukat yok, sevk yazma yok, matbu yok, sohbete çıkmak yok, berbere gitmek yok, spora çıkmak yok, radyo yok, dergi yok, yok oğlu yokla baş başa kalıyorum…”
‘Karantina canlı doğasına ters’
Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan Gülezar Akın da makalesinde salgın dolayısıyla karantinaya alınan kişilerin, evlerinde durmamasını ironik bir dille ele aldı.
Akın, “Koronalı günler dışardaki hayatı felç etti, biliyoruz. Bizi de etkilemedi değil, ama biz zaten hep öyle sınırlandırılmışlıklar içinde yaşıyorduk. Karantinadan kaçan amcaları falan izliyoruz ya TV ekranlarından, durum çok güldürüyor bizi. On dört gün dayanamadın değil mi, gel bak yirmi beş yıldır aynen böyle karantinadayız diyorum… Velhasıl karantina canlı doğasına ters tabi. Özgürlük insana da, hayvana da, çiçeğe de, böceğe de şart…” diye yazdı.
‘Kızgın şekilde bekleyen bir virüs’
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan Serdar Sürücü ise, devreye konulan salgın kısıtlamalarını çizdiği karikatür ile resmetti. Sürücü’nün çizdiği bu karikatürde, üzerinde “T.C Adalet Bknlğ Yüksek Güvenlikli Zindanı” tabelası bulunan bir cezaevinin kapısında elinde uzun namlulu silahla kızgın şekilde bekleyen bir virüs, poşetlerle yaklaşan tutuklu yakınlarına cezaevi kapısına asılı uzun yasak listesini gösteriyor.
Bu ürünlerin yer aldığı kitabı derleyen Görülmüştür Kolektifi Sözcüsü Adil Okay, kitabın nasıl ortaya çıktığını Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ömer Akın‘a anlattı.
Koronavirüsü salgınının Türkiye’de Mart ayında görülmesinden sonra kaleme aldığı korona günlüklerini dayanışma amacıyla 30 ayrı cezaevindeki 80 tutukluya gönderdiğini belirten Okay, bazılarından cezaevindeki zor zamanlarını günlük tarzında edebi bir şekilde estetize edilmiş yanıtlar cevaplar aldığını dile getirdi.
Tarihe not düşmek
Bunun üzerine başka tutuklulardan da korona zamanlarında cezaevindeki tecridi, karanlığı ve insan hakları ihlallerini betimleyen günlükler yazmalarını istediğini söyleyen Okay, tarihe not düşmek açısından bu mektupları ve karikatürleri bir kitap haline getirmeyi kararlaştırdıklarını kaydetti. Okay, “Zira dışarda hava karanlık olsa, içerisi zifiri oluyor. Zaten 15 Temmuz darbe girişiminden sonra cezaevlerinde dayanılmaz hale gelen tecrit, işkence, hak gaspları ve keyfi yasaklamalar korona vesilesiyle daha da arttı. Bunu betimleyen mektupları kamuoyuyla paylaşmak istedim” dedi.
‘Tutsakların en önemli gıdası mektuptur’
Kitabın insan hakları haftasında yayımlanması üzerinde duran Okay, “Bu korona günlerinde bizim için, sizin için, daha güzel ve adil bir dünya için, özgürlük, eşitlik ve kimlik için mücadele ederken esir düşen insanları unutmayın. Onlarla dayanışma içinde olun. Her gün açlığa ve eziyete mahkûm edilen, tecrit içinde tecrit yaşayan insanlara bir ses verin. Tutsakların en önemli gıdası mektuptur. Onları yalnız bırakmayın ve mektup yazın” diyerek, herkese tutuklularla dayanışma çağrısında bulundu.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı