Kadın mücadelesinin yoğunluğu, gelişimi ve yöntem zenginliği, tüm toplumsal mücadele ve muhalefet alanlarına ilham vericiliği, şaşırtıcı bir seyir izliyor. Leyla Salinger ve Pelin Buzluk’un, edebiyat dünyasının “ulu erkeği” H.A.T (Hasan Ali Toptaş) ile ilgili yaptıkları taciz beyanı (iddia değil beyan), bir anda taciz ve tecavüze karşı kadınların devasa bir direnişine, intifadasına, serhildanına dönüşüyor. Çok kısa bir sürede onlarca kadın, sözü geçen ulu yazarın ve daha başka ulu erkek yazarların, yarı ulu erkek yazarların, az ulu erkek yazarların tacizlerini ifşa etmeye başlıyorlar. Ve binlerce, on binlerce kadın bu beyanları yapan kadınlara destek çıkıyor, kendi hayatlarında ulu erkek olmayan erkeklerin onlara yaşattığı taciz ve tecavüze dair ifşalarda bulunuyorlar. İfşa direnişinin yoğunluğu, kararlılığı ulu erkekliğin muhkem kale duvarlarını zorlamaya başlıyor, ulu erkekliği nasıl bir savunma yapacağına karar veremez bir şaşkınlığa itiyor.
H.A.T henüz daha nasıl bir savunma yapacağına karar verememişken ondan daha önce daha az ulu erkekler, tacizleri ifşa edilen yazarı şiddetli bir müdafaaya geçiyorlar. İlk olarak Ali Lidar namlı az ulu erkek şair, erkek dünyasında kadınların tecavüze uğrayışını meşrulaştıran, yeniden üreten “tecavüz kaçınılmaz olunca sırt üstü yatıp tadını çıkar” söylemine gönderme yapan son derece cinsiyetçi bir dille “Hasan Ali Toptaş’ın bile linç edildiği bu twitter çukurunda elbette bizim belamızı zikerler! Burası twitter; her ünlü, yarı ünlü, mahalli ünlü linci tadacaktır o yüzden direnmeyelim, zevk almaya bakalım…” diye yazdığı bir Twitter mesajıyla ulu erkek yazarını savunmaya girişiyor. Maksat ünlü yazarı savunmak gibi görünse de aslında yarı ünlü bir şair olarak kendisine dair gelişebilecek ifşalara karşı önlem alıyor bir yandan. Ardından Aslı Tohumcu’nun, Bora Abdo namlı az ünlü yazar ile ilgili taciz beyanı geliyor. Biri ünlü biri daha az ünlü iki ulu erkeğin birbirinden farklı fakat aynı zihniyet dünyasının tezahürü olan savunmaları yansıyor basına ve sosyal medyaya. H.A.T, kabul ederek inkâr ederken Bora Abdo, reddederek inkâr etme yolunu seçiyor. Belli ki, H.A.T, beyanda ifade edilen eylemlerini inkâr etmek yerine kısmen bir kabullenmeye gidip, bu kabullendiği kısmın sorumluluğunu da kendi şahsından bağımsız hareket eden “eril faillik” adlı üçüncü şahsa yükleyerek bu işten daha kolay sıyrılabileceğini düşünüyor. Kadınlar tarafından taciz ve tecavüz girişimi olarak beyan edilen eylemlerini de “bir bilmeden, farkında olmadan yaptığı davranışlar” olarak sıfatlandırıyor. Üstelik hem kitaplarında hem kendisiyle yapılan söyleşilerde insan ruhunun ve aklının bütün kıvrımlarında seyahat etmiş olduğunu gösterirken, kendini “Şehrazat ile Beckett’in evliliğinden doğmuş bir çocuk” olarak tarif edip hem Doğu edebiyatının hem Batı edebiyatının dahi çocuğu olduğunu ima ederken taciz ve tecavüz girişimi eylemlerinin kaynağını, cinselliğini yeni keşfetmiş şaşkın ergen oğlan cahilliğine havale ediyor. Ve tabii ki tacizinin ifşasıyla birlikte kadınları, üzen, kıran (hayatlarını mahveden değil) eylemlerin istemeden de olsa faillerinden birisinin de kendisi olduğunu kadınlardan öğrendiğini söylerken bir ulu erkek olarak fani kadınlardan öğrenmeye açık bir tevazu sahibi olduğunu da vurgulamış oluyor. “Bilmeden yaptık işte bir hata, özür de diledik, daha fazla uzatmayın” demeye getiriyor.
Mağrurluğuna dirhem toz kondurmazken, kendini bir çeşit mağdur olarak gösterme çabasından da geri kalmıyor. Ama kadınlar yemiyor bu her daim mağrur ve mağdur kurnaz erkek taktiğini. Kısmi kabul ve kabul ettiğini, ustası olduğu belagat içinde boğma taktiği, durumu kurtarmaya yetmeyince, ifşalar çoğalmaya başlayınca klasik ret ve inkâr yöntemine geri dönüyor H.A.T. Pelin Buzluk’un yalan söylediğini, tüm anlattıklarının iftira olduğuna kendince kanıtlar sunuyor ve kim bilir bu durumdan dolayı nasıl bir açmazın içine düşmüş, nasıl bir acıya gark olmuş eşini de tanık gösteriyor. Ve ulu erkek mahkemeler nezdinde tacizi ifşa eden Pelin Buzluk’tan hesap soracağına dair tehdidini de savurmayı ihmal etmiyor. Klasik inkâr yolunu seçmiş olan Bora Abdo ise klasik inkârın gereği olarak Aslı Tohumcu’ya cinsiyetçi bir dille saldırıyor, sarhoşluğundan kaynaklı yaptığı şey için özür dileyen mesajı apaçık ortada iken, özrünün gerekçesi olarak taksi parasının ödenmesi gibi saçma sapan bir gerekçeyi ileri sürüyor, mahkeme ile tehdit ediyor, “erkek yayımcıları yemeğe çıkaran kadın yazarlar” söylemiyle Aslı Tohumcu’ya dair imalarda bulunuyor. Ama olmuyor, tutmuyor. Kadınların direnişi, her iki erkek taktiğini de boşa düşürüyor, düşen maskelerini tekrar yüzlerine takmalarına ve kaldıkları yerden devam etmelerine izin vermiyor.