Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde başta Kürtler olmak üzere devrimci demokratik tutuklular İmralı’daki tecridin kırılması, cezaevlerindeki baskıların ortadan kaldırılması ve toplumun üzerindeki faşist zulüm düzeninin sonlanması için süresiz dönüşümlü açlık grevine başlamışlardır. Türkiye’de cezaevleri siyasi nedenlerle doldurulmuştur. Artık gözün üzerinde kaş var denilerek özellikle Kürtler tutuklanmaktadır. Devrimci demokratik duygularla zindanlara atılanlar tabi ki zindanlardaki ve toplumdaki baskı ve zulme karşı çıkacaklardır. Kimlikleri bunu zorunlu kılmaktadır.
Zindanlardaki kadın-erkek Kürt tutsaklar ve devrimci demokrat dostları İmralı’da uygulanan tecride karşı tutum koyuyorlar. Çünkü İmralı’daki tecrit sistemi açıkça bir işkence ve zulüm sistemidir. İmralı’daki zulüm ve işkence sistemi sona ermeden de bu tutumlarını sürdüreceklerini söylüyorlar. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olan CPT de İmralı’daki tecridin bir işkence ve zulüm düzeni olduğuna dair bir rapor sunmuştur.
2018 yılında DTK eşbaşkanı Leyla Güven’in açlık grevine başlamasından sonra binlerce tutuklu da süresiz dönüşümsüz açlık grevine girdiler. Buna; zamanı biraz uzatılmış ölüm orucu denmektedir. Bu süresiz dönüşümsüz açlık grevi süresince 8 tutuklu, protesto için kendini yakmış ya da başka bir biçimde yaşamına son vererek protestosunu ortaya koymuştur. Yüzlerce tutuklu ölüm sınırına yaklaşınca Türk devleti İmralı’da PKK önderliği ile avukatlarını ve ailelerini görüştürmek zorunda kalmıştır. Hatta PKK önderi ve Kürt siyasetçiler için ağzına gelen her şeyi söyleyen Devlet Bahçeli bile avukatları ve aileleri ile görüşebilir demiştir. Şu anda tecridin resmi sorumlusu olan adalet bakanı da (bu kadar adaletsizlik varken adalet bakanı olarak ifade etmek bizim için çok zor oluyor) avukatları ve ailesiyle görüşmek için bir engel yok demiştir. Ancak iki üç görüşmeden sonra yine tecrit sürdürülmüştür.
Bu tecridi sürdürmek için öyle yollara başvuruyorlar ki, bir çocuk bile inanmaz. Açıkça toplumun ve Kürtlerin aklıyla alay ediliyor. PKK önderinin sürekli aile ve avukatlarıyla görüştürülmeyecek düzeyde suçlar işlediği iddia ediliyor. Tecrit böylece normalleştirilip meşrulaştırılmak isteniyor. İHD eş başkanı Öztürk Türkdoğan PKK önderinin tek kişilik bir hücrede böyle suçlar işlediğine kimse inanmaz, bu uydurma gerekçelerdir, diyordu. Tabi ki Kürt halk önderi hakkındaki tecrit kararları siyasi karardır ve intikam amaçlı yapılan uygulamadır.
Aslında PKK önderliğine sen Kürtlerde özgürlük tutkusunu ateşledin, Kürtleri özgür ve demokratik yaşam için talepli kıldın diyerek öfke duyuyorlar. Bu nedenle tecrit uyguluyorlar. Aslında idamı da sürekli gündemde tutuyorlar. Kazançlı çıkmayacaklarını düşündüklerinden yapamadıkları idamın tehdidini savuruyorlar. Tecridi ağır bir baskı düzeni haline getirerek zamana yayılmış bir idam uygulaması yapıyorlar. Bu uygulamalar Kürt halkına yönelik zulmün bir parçası oluyor. Ya da Kürdün özgürlük talebine düşman oldukları için İmralı’da ağır tecrit uygulanıyor. Kürt halkı da tüm dünya da İmralı’daki tecrit uygulamasının nedeninin bu olduğunu çok iyi biliyor. Kürt anasını görmesin zihniyeti ve politikasının başka bir tezahürü ile karşılaşıyoruz. Kürtler İmralı’da neler düşünüldüğünü duymasın denilerek bu ağır tecrit uygulanıyor.
Zindandaki tutsaklar da Kürt halkı da kendi üzerlerindeki baskının ancak bu önderliğe yönelik politikanın değişmesiyle son bulacağına inanıyor. Onlarca yıldır süren Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi ve 22 yıldır İmralı’da uygulanan politikalar Kürtlerde bu bilinci netleştirmiştir. Bu nedenle zindandaki tutsaklar PKK önderine en yüksek düzeyde sahip çıkıyorlar. Barış Anneleri ve Kürt kadınları da çocuklarının özgür ve demokratik yaşama kavuşmasının bu önderliğin özgürlüğü ile sağlanacağına inanıyorlar. İmralı’ya uygulanan politika ve baskıların son bulmasının kendi üzerlerindeki baskı ve zulmün sonu olacağını düşünüyorlar. Bu önderliğe şimdi sadece Kürtler, Kürt anaları ve kadınları değil, dünyadaki aydınlar, sanatçılar, devrimci demokratlar da sahip çıkıyor. Giderek Mandela’dan daha fazla bir sahiplenme ortaya çıkıyor. Şu anda dünyadaki en özgürlükçü ve demokratik zihniyet, düşünce, ideoloji, teori, plan ve proje bu önderliğe aittir. İmralı’daki tutsağın düşünceleri şimdi dünyadaki birçok siyasi gücü, akımı ve çevreyi etkiliyor. Özgürlük, demokrasi ve demokratik sosyalist önderlik olarak görülüyor. Kapitalist moderniteye karşı Demokratik Modernite kuramını ortaya koyması kapitalizmin umutsuzluk çıkmazına soktuğu insanlığa büyük bir umut haline gelmiştir. İmralı’daki siyasi önderliğin özgürlüğünün bu kadar fazla istenmesi ve dünyada büyük taraftar bulması bu ideolojik teorik yaklaşımı ve bu temelde öngördüğü toplumsal sistem projesi sonucudur.
Bu nedenle sadece Kürtler ve Türkiyeli demokratlar değil, dünyadaki demokrasi ve özgürlük güçleri de bu önderliğin özgürlüğünü istiyorlar. İmralı’ya özgürlük talebi bugün çok daha güçlenmiştir. Bu sahiplenmenin daha fazla gelişeceği anlaşılıyor. Şu ortaya çıkmıştır ki, AKP-MHP iktidarı ne yapsa da bu önderliğin itibarının yükselmesinin önüne geçemeyecektir. İmralı’da esaret altında bulunan bu ideoloji ve düşünce insanlık için ortaya çıkmış büyük umuttur. Bu umut etrafında birleşme daha da artacak; bu önderlik özgürleşecektir. Bunda en büyük rol de ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ diyenler ve zindandaki tutsakların olacaktır.