AKP iktidarına kadar hep ‘gavur işi’ heykellerle ayarı bozulmak istenen Anadolu, şimdilerde dolu dizgin! Artık her ilde, her ilçede ‘Rodin’i kıskançlıktan çatlatacak sanat eserleri karşılıyor ziyaretçileri. Eskiler mi?
Onlar çöpte!
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin şimdilerde gözden düşmüş olan eski başkanı Melih Gökçek, 1994’te “Tükürürüm ben bu sanatın içine” diyerek ‘Periler Ülkesinde’ heykelini yerinden söktüğünde, hepimiz onu yanlış anlamıştık. Anlamadığımız şey, ‘tükürük’le ifade edilen bu görüşlerin aslında heykel sanatının estetik niteliği üzerine sanatsal bir tartışmaya ilişkin olduğuydu. Çok sonraları Gökçek, 342 milyon lira harcayarak Ankara’nın göbeğine dinozor, futbolcu ve robot heykellerini peş peşe dikmeye başladığında gerçek sanatla tanışma fırsatı bulabildik.
Bu durum, şüphesiz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde sarf ettiği, “Türkiye, bizim dönemimizde kültür, sanat, müzik, edebiyatta prangalarından kurtulmuştur” sözleriyle de uyumluydu. “Kültür faşistlerinin tasallutundan” kurtarılmış Türkiye, bu özgürlük ortamının en verimli örneklerini heykel sanatında vermiş, hatta üstüne tüy dikmişti! Yani, Kars’taki ‘Kardeşlik Heykeli’ olayında olduğu gibi yapanı yaptığına pişman eden ve her anıta artık ‘edep’ ve ‘millilik’ koşulunu getiren AKP, aslında bu sanat dalını o kadar da boşlamadı. Özellikle AKP’li belediyeler bu konuda oldukça yetkin örneklere imza attılar.
Bizim buranın neyi meşhur?
Bu büyük sanat hareketini ilk kimin başlattığını bilmek zor. Alçak gönüllülükle başlayan bu Anadolu heykel hareketini kamuoyu Konya-Afyon karayolu üstündeki Nasreddin Hoca eseriyle farkettiğinde, her şey çoktan başlamıştı.
Sistem, aslında basit bir soruyla başlıyor. Önce kentin sivri akıllı eşrafı “Bizim buranın neyi meşhur” diye düşünmeye başlıyor. Sonra, keşfedilen bu ‘meşhur’ şey üzerinden belediye harekete geçiyor; tabii ki bu kadarcık şeyi Michelangelo’ya yaptırmak gerekmiyor. Ya, eşraftan birinin yetenekli kayınbiraderi, ya da bazen profesyonel firmalar işi yükleniyor ve şenlik başlıyor. Mesela Samsun Çarşamba’ya ilçenin simgesi olan 8 köşe kasket ve yumurta topuk ayakkabı heykeli dikiliyor. Vezirköprü’de yassı semaver yapılıyormuş mesela, al sana semaver heykeli! Edremit’e zeytin, Korkuteli’ne domates, Taşköprü’ye sarımsak, Kızılcahamam’a bazlama heykeli… Dur diyen de yok. Halk memnun, bazlamacılar memnun!
Köfte, inek, isot…
Liste böyle uzuyor: Kırkağaç’a kavun, Kaman’a ceviz, Tavşanlı’ya leblebi, ki bu konuda Çorumlular fena öfkeli! Sonrasında efendim, Erzurum’a tespih, Sarıgöl’e üzüm, Yozgat’a testi, Bigadiç’e inek, Gölköy’e mantar, Malkara’ya ayçiçeği… Veee, İnegöl’e tabii ki köfte, hem de çatalın ucunda, yenmeye hazır! Sonra efendim, Korkuteli’ne armut heykeli, Denizli’ye horoz, Giresun’a fındık, Edirne’ye lale, Beypazarı’na da elbette havuç! (Beypazarı’nın ayrıca madensuyu şişesi heykeli de var, o ayrı.)
Bu arada, tabii ki Urfa’ya isot, Ilgın’a şeker pancarı, Adana’ya da karpuz heykeli… Antep fıstığı çok tartışmalı, oraya hiç girmeyelim. Antep’te var, Siirt’te var, Urfa’da da heykeli var, durum çok gergin, her an kavga çıkabilir!
Neticede, sanatın sınırı yok! Liste bitmek bilmiyor, çünkü Anadolu İrfanı, onca yıllık ‘kültür faşizmi’nden kurtarıldıktan sonra hızını alamıyor ve her gün yeni bir sanat eseriyle kendini aşıyor. Duble yol, baraj ve heykel! Bütün dünya bizi kıskanmaya devam ediyor. Şimdilik tek eksiğimiz var, sanatsal araştırmalarım sırasında gördüm, Rusya’da Lukhovitsy kasabasında bir hıyar heykeli var. İnşallah onu da yakında yaparız, Çengelköy halkı yanlış anlamazsa…
Heykele saldırmak: Milli sporumuz!
Heykel yıkmak, devirmek, tahrip etmek Türkiye’nin mühim işlerinden biri ve bu konudaki performans yeni değil, 1940’lardan bu yana sürüyor. Memlekette en çok onun heykeli olduğu için saldırılardan en büyük payı elbette Atatürk alıyor. Saldırılar daha çok 1946’dan sonra başlıyor. 1938’den 1951’e kadar 13 heykel tahrip ediliyor, sonra da “Atatürk aleyhine işlenen suçlar” yasası çıkarılıyor.
Atatürk’ün 100. doğum yılı olan 1981’de Evren Cuntası heykel patlaması yaratıyor. Fabrikasyon heykeller şehirlerin, ilçelerin ve hatta köylerin meydanlarını donatıyor. 90’larda da aynı eğilim sürerken, saldırılarda ciddi bir artış gözleniyor.
Heykel saldırıları Atatürk’le sınırlı değil ama. Özellikle son 10-15 yılda ırkçı-İslamcı cepheden gelen saldırılar büyük bir artış göstermiş durumda. İzmir ve Kadıköy’deki Berkin Elvan heykellerine, yine Kadıköy’de Fikret Mualla, Mersin’de Türkan Saylan, Antalya’da Venüs, Silifke’de Alan Kurdi, Silivri’de Nazım Hikmet, Çanakkale’de Aristoteles, Bursa’da İsmet İnönü, Diyarbakır’da Ahmed Arif, Siverek’te Şivan Perwer ve Kadıköy’de Haldun Taner heykellerine yönelik saldırılar son yıllarda gerçekleşti. Aynı dönemde Ankara’daki 10 Ekim anıtı, Bursa’daki ‘Üç Fidan Anıtı’, Mersin’de Madımak Şehitleri anıtı da saldırılardan nasibini aldı.
Beğenmedim, sökün şunu!
‘Müstehcenlik’ Türkiye’de her zaman heykel sökme gerekçesi oldu. Yerel yönetimler ve valiler de bu işin başını çekti. 1930’larda Kızılay’ı süsleyen ‘Su Perileri’ anıtının 1992’de ortadan kaldırılması böyle bir hikayeydi. Antalya Kemer’deki ‘Aşk Yağmuru’ heykeli de ‘müstehcen’ bulunup depoyu boylamıştı. Gürdal Duyar’ın ‘Güzel İstanbul’u 1973’te Karaköy’deydi ama bir yıl sonra ‘Türk anasına hakaret’ olarak damgalanıp hakkından gelindi. Eylül 2000’de Balıkesir Edremit ilçesindeki Sarıkız Heykeli’nin göğüslerinin göründüğü iddiası, Cihangir Parkı’na dikilen ‘Cihangir Güzeli’ adlı heykelin ‘tahrik edici’ bulunması benzeri olaylardı. Antalya’daki Kral Attalos heykeline karşı çıkanların bahanesi ise daha ilginçti: Eşcinsellik!
Sinop’ta adam mı yok kardeşim?
Sinoplu filozof Diyojen’in 2006’da doğduğu kente dikilen heykeli ise başka bir açıdan tartışma yarattı. AKP’li Belediye Başkanı tarafından dikilen heykele karşı çıkan MHP İl Başkanı Mehmet Şimşek’in tezi çok çarpıcıydı: “5 bin yıl önce yaşamış birinin heykelini dikiyoruz. Bu heykel, Karadeniz’de Pontus devleti hayali kuran dış güçlerin düşüncelerini destekler. Elinde fenerle ‘Adam arıyorum adam’ diye dolaşan biri Sinop halkına hakaret etmiştir. Sinop’ta adam yok muydu?”
Kayyum heykel sevmez!
Türkiye’nin her yerinde yerel yönetimler, kentlerinin ‘meşhur’ olan nesne ya da ürünlerinden heykel türetirken, Kürt illerinin en meşhur özelliği zulüm olunca heykeller de öyle oldu. O zaman da işler karıştı. HDP’li belediyelere el koyan kayyumların birinci vazifesi Kürde ait ne varsa yıkıp geçmek oldu.
12 yaşında 13 kurşunla vurularak hayatını kaybeden Uğur Kaymaz’ın Kızıltepe’deki heykeli böyle yıkıldı örneğin, Diyarbakır’daki Roboskî Anıtı da aynı akıbete uğradı. Cizre’nin sevgilisi Orhan Doğan’ın heykeli kayyum talimatıyla yıkılırken, Doğubayazıt’ta ise Ehmedê Xanî’nin heykeli yok edildi, Mardin’de ‘Beyaz Güvercin’ heykeli de yıktırıldı.
Kayyumlar uzak geçmişe de taktı. Diyarbakır’da Mervani Parkı içindeki Mervani tarihini anlatan kabartmalar kaldırıldı. Büyükşehir Belediyesi girişindeki insan başlı aslan heykelleri de kayyum tarafından “put” denilerek kaldırıldı. Nusaybin’de 1992 Newrozu’nda öldürülen 16 yurttaş anısına yapılan anıt kayyum buldozerlerinden kurtulamazken, Iğdır’da Kürt ve Azeri halklarının kardeşliğini temsil eden Barış ve Kardeşlik Anıtı da söküldü.
Parklar, tabelalar da aynı akıbete uğradı. Yenişehir’de şair Mehmed Uzun’un adının verildiği parkın tabelası, Mersin Akdeniz’de kolluk güçleri tarafından vurularak hayatını kaybeden 10 çocuğun isimlerinin bulunduğu pano da kaldırıldı. Ayrıca, süreç boyunca, Kürtçe, Süryanice ve Ermenice birçok tabela kaldırıldı, Ceylan Önkol, Tahir Elçi, Leyla Qasım, Medeni Yıldırım, Ali Temel, Cegerxwîn’in isimlerinin verildiği birçok parkın isimleri de değiştirildi.
Kars’ta ‘kardeşlik’ yıkıldı
7 Kasım 2005 tarihinde Kars Belediye Meclisi’nin oy birliğiyle yapımına karar vererek Mehmet Aksoy’a ısmarladığı İnsanlık Anıtı Türkiye’nin tuhaf iklimine ancak 3-5 yıl dayanabildi. MHP Kars İl Başkanı’nın başlattığı ‘ihanet-bölücülük’ suçlamalarının ardından Erdoğan, anıtı ucubeye benzeterek yıkılacağını ilan etti. 14 Haziran 2011’de de yıkıldı. Gerçi, sonradan Anayasa Mahkemesi, Aksoy’un “ifade ve sanat özgürlüğünün ihlal edildiği” kararını vererek Erdoğan’ın tazminat ödemesine hükmetti ama bu arada heykel de çoktan çöplüğü boylamıştı.
Benzemez kimse sana…
Darbe girişiminden sonra AKP’li belediyelerin başlattığı 15 Temmuz anıtları ve Erdoğan heykelleri de, bizzat Erdoğan tarafından engellenmese ciddi bir sanat akımıydı aslında. 2017’de İzmit’te yapılan ‘15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Anıt Parkı’ndaki Tayyip Erdoğan büstü, Erdoğan’a benzemeyince işler karıştı biraz. “Şahsımın heykelini yapmışlar. Buna çok üzüldüm, bu bizim değerlerimize terstir” diyen Erdoğan, sanat sevdalısı belediyelerin önünü kesince işin tadı kaçtı. Üstelik Belediye Başkanı Nevzat Doğan, soruna iyi bir açıklama bulmuştu: “Zaten hiç kimse Erdoğan’a benzeyemez.” Ama olmadı işte. Tamam, her yerde tank durduran adam heykelleri yine var ama Harran’daki Erdoğan heykeli gürültüye gitti, yazık oldu.
Hiperrealist ve kelle koltukta!
15 Temmuz heykellerinin en ‘gerçekçi’ olanı İstanbul Büyükşehir Belediyesi bahçesinde yapılan balmumu heykellerdi. “Belediyeyi işgal etmeye kalkışan hain darbecilere karşı vatandaşların belediyenin önündeki havuzdan abdest alıp şehadete hazırlanışını” ölümsüzleştiren abdest alan adamlar çalışması, 2018’de yapıldığında çok ilgi çekmişti aslında. Ancak, yapılışından bir ay bile geçmeden heykellerden birinin kafasının koparak düşmesi bütün o milli havayı bozdu. Kötü işçilikten kaynaklanan bu durum hemen düzeltildi ama koca belediyeye de malzemeden çalmak yakışmadı.