Beşirili yazar dostum İskan Tolun sağ olsun bana yeni yıl armağanı olarak Fatoş Güney’in yeni çıkan kitabını yollamış: “Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun” (İthaki Yayınları 2020).
Kitabı 3 gecede bitirdim. Beni alıp 60’lı, 70’li, 80’li yılların dünyasına götürdü. O yılların çılgınlığına, alt üst oluşuna, meydan okuyuşlarına, acılarına…
Fatoş Güney, Yılmaz’a son vedadan önce verdiği sözü yerine getirmiş oldu bu kitapla. Kendilerini, sevgi ve çatışmalarını, trajik yıllarını sansürsüz, dürüst bir dille anlattı. İyi yaptı. Kitabın adı da Yılmaz ile ikisinden. “Duvar” filmi için ilkin düşünülen isimdi.
Anı/roman doğru bir tanımlama. Bir senaryo hatta filme alınacak, zor iş ama. Becerebilen çıkar mı bilmem. Bir an ne kadar, aşka adanmış klasik trajik öyküleri andırıyor diye düşündüm, Yılmaz ile Fatoş’un öyküsü. Örneğin, Ahtamar adasındaki öykü, Tristan ile Isolde ve diğerleri gibi. Kavuşulan anlar ender ve sınırlı. Sanatçısına, yazarına bu kadar hoyratça davranan bir başka ülke var mı acaba, inatla…
Yılmaz Güney’in filmleri barbarca katledildi, yüzlerce filminden 15’i bakiye kalmış bugüne… Kürt olmanın ağır bedeli yeni başlamadı. Kürdü sevenin de payına ağır bedel düşer. Kürt dostu olanın da. Fatoş Güney gibi.
Hangi bölümü trajik değil ki kitabın? Daha 18’inde genç bir üniversiteli niye zindana atılır ki? Bir öykü yazdı diye. Yılmaz Güney İstanbul İktisat’ta okuyordu. Benim fakültem. DP’nin azgın antikomünist yılları. Sonra onların hissesine de pay düştü zulümden. Acaba Yassıada’da bir an akıllarına düştü mü? 1951 tevkifatında, Harbiye hücrelerindeki engizisyon uygulamaları. 5-7 Eylül insanlık suçunu solcuların üstüne yıkmaya çalışmaları. Barış Derneği’ne yaptıkları. Yazı işleri müdürü bir şekilde hapis yatırılmadı punduna uydurulup. Ama Yılmaz Güney Kürt’tü. Kürt orijinli değil! Kürt orijinli olmak dert değil sistem için.
Daha sonra Ahmet Kaya linç edilecekti. Kürt’ten söz etti diye. O da Paris’i boyladı. Kahrından öldü Yılmaz Güney gibi. Yılmaz Güney’i ilk Yeni Ufuklar dergisinden hatırlarım, Vedat Günyol’un sohbetlerinden. Ve Vedat Günyol da, 12 Mart cuntası tarafından “komünist” diye yargılanmadı mı?
PKK ya da TKP’nin kendisinden çok onlara üye yazan makam siyasi şube eski deyimle, terörle mücadele yeni deyimle Tehlikeliydiler rejim için çünkü memleketim insanı sevmişti onları. Nice polis memuru vardı her ikisini de seven. Hadi öteki meslekleri saymayayım. Memleketim insanına ancak Tayo’yu sevme hakkı var! Hala ne kadar çok bedel ödetildi ve ödetiliyor Kürt ya da Kürt dostu olana. Acaba dünyada bu kadar çok hapiste olan, seçilmiş belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il idare meclisi üyesi, mebus olan başka bir ülke örneği var mı?
Dertleri PKK ile değil, KKK ile! Yani Kürt, Kadın, Komünist…
Komünist diyorum… Çünkü bizim rejime göre solun her türü komünisttir. Eskiden sosyalizm diyene dava açılırdı. Komünist diye. Şimdi Kürt diyene dava açılıyor PKK diye… Bakmayın KP’nin artık legal olmasına, hatta belediye başkanı çıkarmasına. Önemli olan 3 K’nın bir araya gelmemesi… Yani Kadın Kürt ve Komünist (solcu) anlamında. Acaba dünyada bu kadar çok kadın siyasetçinin hapiste olduğu bir başka ülke örneği var mı? Evet, rejimin derdi Kürt ile, kürt orijinli olanla değil. Yoksa, ak olduğunu iddia eden parti Kürt illerinde ana muhalefet partisi olabilir miydi! Hani Nazım’ın dediği gibi, “Akrep gibisin kardeşim!” Suçun birazı da senin omuzlarında.
Tarihi Amed yıkılırken, Diyarbakır hayatını yaşamaya devam etti. Bu arada Yılmaz Güney Vakfı kapanmış. Vakfın emektarı, her Taksim’e çıkışta uğradığım dostum Rıza Zıngal’ı yitirdik bu yaz Ege kıyılarında… Pol-Der kurucularındandı. Pol-Der olmasa daha çok can yiterdi faşist terörde. Nice konferans ve seminerde onlar gönüllü sağlardı can güvenliğini. 12 Eylül faşizmi onları daha beter tezgahtan geçirdi, devrimci subaylar gibi. Sendika başkanı daha sonra bağımsız Abhazya’da önemli görev alacaktı.
10 Aralık biliyorsunuz Dünya İnsan Hakları Günü. Ve rejim tam 10 Aralık günü basıp toptan gözaltına almıştı arkadaşlarımızı. Kürt olanları! Biz Türklere dokunmuyorlardı henüz! Hatta bunlardan biri avukat Ferda Çetin. İHD’nin o günkü panelinde konuşmacı idi. Sandalyesi boş kalacaktı.
Rıza Zıngal, Özgür Gündem’in İzmir büro şefiydi. Az çile çekmedi bürodakiler, diğer bürolar gibi. Muhabirlerimizden birini ta Sydney’de bulacaktım yıllar sonra. 9/10 Aralık gecesi gazete bürolarında gözaltına alınan gazetecilerden biri de Rıza Zıngal’dı.
Dünya İnsan Hakları kutlu olsun!