Cumartesi Anneleri, 820. haftada 27 yıl önce Siverek’te kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın akıbetini sordu. Taşkaya’nın eşi Sultan Taşkaya, ‘Failler belli, devlet biliyor, ortada geziyorlar’ dedi
Cumartesi Anneleri, 820. haftalarında gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın akıbetini sordu, sorumluların cezalandırılmasını istedi.
Çalmadık kapı bırakmadık
Pandemi nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden yapılan açıklamada ilk olarak Taşkayanın eşi Sultan Taşkaya konuştu. Eşinin 27 yıl önce kardeşinin evinden, aralarında Sedat Bucakın’ın kardeşi Ahmet Bucak’ın da olduğu korucular, asker ve polisler tarafından gözaltına alındığını söyleyen Taşkaya, bu sırada gözaltına engel olmaya çalışan aile bireylerinin darp ve tehdit edildiğini kaydetti. Tehditler nedeniyle ailenin bir kısımını Siverek’i terk etmek zorunda kaldığını aktaran Sultan Bucak, “27 yıldır Hüseyin’i arıyoruz, çalmadık kapı bırakmadık ama hiç bir ize rastlamadık. Devlet gözaltına aldı, herkes biliyor. Failler belli, ortada geziyorlar. Devlet de biliyor” dedi. Taşkaya, eşinin mezarını bulana kadar ve sorumlular yargılanana kadar mücadeleyi sürdüreceklerini kaydetti.
Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz
Hüseyin Taşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya babası kaybedildiğinde 7 yaşında olduğunu söyledi. Serpil Taşkaya, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın talebimizi yıllardır yükseltiyoruz. Tüm kayıplarımızın akıbeti belli olana ve failleri yargılanana kadar bu mücadele nesilden nesile devam edecek. Herkes için adalet arayışımdan, 25 yıl önce çocuk olarak geldiğim, bugün de çocuklarımla sürdürdüğüm kayıplar mücadelemizin mekanı Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
Haftanın açıklamasını da Hüseyin Taşkaya’nın Galatasaray’da büyüyen torunu Helin Taşkaya okudu.
Adalet!
Gözaltında kaybedilen insanlar için hakikat ve adalet arayışının 820. haftasında olduklarını söyleyen Taşkaya, “Kaç yıl geçerse geçsin devlet, gözaltında kaybedilen insanlarımızın akıbetleriyle ilgili, yakınlarına bilgi vermek, bedenlerinin nerede olduğunu tespit etmek ve adaleti sağlamakla yükümlüdür” dedi.
Helin Taşkaya, tüm kayıplar için adalet istemekten de, 121 haftadır kayıp yakınlarına yasaklanan, kayıplarla buluşma mekanı Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Ne olmuştu?
42 yaşındaki 4 çocuk babası Hüseyin Taşkaya Siverek’te yaşıyordu. 12 Eylül döneminde beş yıl hapiste kaldı. Hapishaneden çıktıktan sonra inşaat işine girdi. 90’lı yılların başında Siverek’te varlıklı bir müteahhit oldu.
O dönem tamamen Bucak Aşireti’nin hâkimiyetinde olan Siverek’te ağır hak ihlalleri yaşanıyordu. Bu durum devletin Susurluk Raporu’nda “aşiretin silahlı mensuplarının ‘devlet içinde devlet’ görünümünde oldukları” şeklinde yer aldı.
Çevresinde sözüne itibar edilen Hüseyin Taşkaya, bu ihlalleri eleştirdiği için güvenlik güçlerinin ve Bucak Aşireti’nin hedefindeydi. Adının ölüm listesinde olduğu duyumları gelmeye başlayınca evini İstanbul’a taşıdı. Kendisi de kalan işlerini toparlamak üzere amcasının evinde kalmaya başladı.
Hüseyin Taşkaya, 6 Aralık 1993 tarihinde Siverek Bağlar Mahallesi’ndeki amcasının evinden askerler, polisler ve Bucak aşiretine mensup korucular tarafından gözaltına alındı. Gözaltı işlemini gerçekleştiren 30 araçlık konvoya Siverek Jandarma Karakol Komutanı Üsteğmen Ahmet Şentürk komuta ediyordu.
Sedat Bucak: Aldık devlete teslim ettik
Ailesi Hüseyin Taşkaya’yı sormak için hemen jandarmaya, emniyete, savcılığa ve valiliğe başvurdu. Askeri yetkililer, gözaltı işleminden kısa bir süre sonra Taşkaya’nın polisler tarafından götürüldüğünü söyledi. Emniyet ise “bizde yok Sedat Bucak’a sorun” dedi. DYP milletvekili, aşiret reisi- korucubaşı Sedat Bucak da ” Bizim ekip almış fakat devlete teslim etmiş; bundan sonra haberimiz yoktur, devlet biliyor.” dedi.
Oğlundan haber alma umuduyla Siverek Emniyet’ine giden Fatime Taşkaya’ya Emniyette “Bir daha bize gelmeyin. Diğer oğullarınla birlikte burayı terk edin, yoksa onlar da kaybolur” denildi. Urfa Valisi Ziyaeddin Akbulut’la görüşen aile, Hüseyin Taşkaya’nın bulunmasını istedi. Gözaltına alındığı inkar edilen Hüseyin Taşkaya’dan bir daha haber alınamadı.
Olayı soruşturmak, suçu ve suçluyu açığa çıkarmakla görevli Siverek Cumhuriyet Başsavcılığı, Hüseyin Taşkaya’nın gözaltına alınmasını ailenin soyut iddiası olarak değerlendirdi. Yapılan suç duyursunu soruşturmaya yer olmadığı kararı ile kapattı.
İşkenceyle öldürülen Önerarı’nın failleri nerede?
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin her hafta düzenlediği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 618’incisi, pandemi önlemleri kapsamında alınan sokağa çıkma yasağı dolayısıyla internet üzerinden online gerçekleştirildi. Her hafta bir kayıp hikayesinin anlatıldığı eylemde, bu hafta 8 Aralık 1996’da gözaltına alındıktan sonra 23 Aralık’ta cansız bedenine ulaşılan Mahmut Önerarı’nın faillerinin yargılanması istendi.
Önerarı’nın öyküsünü İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz okudu.
Tanıklar ailesini aradı
Lice’de yaşayan Mahmut Önerarı’nın köyüne yapılan baskınlar sırasında sık sık gözaltına alındığı için Diyarbakır’a yerleştiğini aktaran Akdeniz, Önerarı’nın Lice-Diyarbakır arasında dolmuş şoförü olarak çalıştığını belirtti. 8 Aralık 1996 tarihinde çalıştığı yere gelen sivil polisler tarafından hakkında şikayet olduğu gerekçisi ile Önerarı’rı gözaltına almak istediklerini söyleyen Akdeniz, “Sonra da darp edilerek 21 AV 305 plakalı beyaz renkli bir araca zorla bindirilerek gözaltına alındı. Sivil polisler tarafından gözaltına alındığına orada bulunan ve onunla ailesini tanıyan yolcular da tanıklık etti. Olaya tanıklık edenler Mahmut’un ailesini arayarak yaşananları anlattı. Mahmut’un babası savcılığa giderek oğlunun nerede tutulduğunu öğrenmek istedi ancak dilekçesi savcılık tarafından alınmadı” dedi.
Uluslararası Af Örgütü’nün raporu
Ailenin daha sonra Emniyet Müdürlüğüne giderek oğullarının gözaltına alındığını öğrendiğini ifade eden Akdeniz, ailenin tüm ısrarına rağmen Mahmut Önerarı ile görüşemediğini aktardı. Önerarı’nın gözaltına alınmasının ardından 23 Aralık günü Atilla Korkmaz isimli bir başka kişi ile birlikte Adıyaman’da cansız bedenine ulaşıldığını dile getiren Akdeniz, “Uluslararası Af Örgütünün 8 Ocak 1997’de yayınladığı bir rapora göre Mahmut ve Atilla’nın elleri ve ağızları bantlanmıştı. Mahmut’u teşhis eden babası, bedeninde morluklar ve boynunda iple boğulduğunu gösteren izler olduğunu gördü” diye belirtti.
İnsan Hakları’ndan sorumlu bakana başvuruldu
Ailenin olayın hemen ardından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne ve Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu kaydeden Akdeniz, “Akabinde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Lütfü Esengün’e başvuruda bulundu. Ancak hukuki girişimlerden hiçbir sonuç alınamadı. Olay tarihinde Rıdvan Güler, Diyarbakır Emniyet Müdürüydü” diye konuştu.
HABER MERKEZİ