Emek örgütleri, başlayan asgari ücret görüşmelerini gazetemize değerlendirdi
Türkiye uzun süredir ekonomik krizle boğuşuyor. Bir yıla yakındır koronavirüs (Kovid-19) salgını ile birlikte ekonomik kriz daha da derinleşti. Salgın koşullarında bile işçiler ve emekçiler zorla kölelik koşullarında çalıştırılıyor. İşçiler ve emekçiler salgında 1.168 TL’ye açlığa, sefalete, yoksulluğa mahkum edildi. Yurttaşlar kiralarını, faturalarını, gıda masraflarını, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Enflasyon giderek yükselirken, işsizlik artıyor. Milyonlarca yurttaş asgari ücretle ve hatta asgari ücretin altında çalışıyor. Ekonomik kriz ve döviz kurlarındaki sistematik artışla birlikte maaşlar ceplerimize girmeden eriyor. Ekonomik krizden kaynaklı toplu intiharlar arttı. Birçok yurttaş gıdaya ulaşamağı için çöplerden yiyecek topluyor; ya da verilen yardım yemekleri için uzun kuyruklar oluşturuyor. 4 Aralık’ta asgari ücret görüşmelerinin ilki gerçekleşti. Emek örgütleri, asgari ücretle ilgili görüşlerini gazetemize değerlendirdi.
AKP açlığa mahkum etti
DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası Başkanı Kanber Saygılı, her yıl belirlenen asgari ücretin, açlık sınırının altında olduğunu söyledi. Türkiye’de asgari ücret hesaplanırken uluslararası standartlara uygun olmayan bir süreç yürütüldüğünü söyledi. Ekonomik krizin giderek derinleştiğini dikkat çekerek Kovid-19 salgınıyla birlikte işçi ve emekçilerin açlığa mahkum edildiğini belirten Saygılı, “İLO, BM, Avrupa Konseyi asgari ücreti belirlerken işçilerin ailesini de katarak asgari ücreti hesaplıyor. Türkiye’de aile hesaba katılmıyor. Her yıl hazırlanan bu bütçe patronlar, yandaş müteahhitler ve savaş için oluşturuluyorsa bu bütçeden adil bir asgari ücretin çıkması mümkün değil. Salgın sürecinin mutlaka göz önünde bulundurulması gerekiyor. Salgın ve ekonomik kriz işçi ve emekçilerin sırtına yüklenmiş durumda. Dolayısıyla bu da hesaba katılmalıdır. Asgari ücretin mutlaka vergiden muaf tutulması gerekiyor. Aynı zamanda işçi ve memurların ortak bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. Kayıpların da hesaba katıldığı ekonomik kriz alım gücünü ciddi bir şekilde düşürdü. 19 yıllık AKP iktidarı sürecinde işçilere olumlu ne bir yasa çıkarılmış ne de işçilerin ekonomik durumunun düzeltilmesi noktasında adım atılmıştır. AKP, işçi sınıfını iş cinayetiyle, düşük ücretle bir yaşama mahkum etmiştir. 19 yıllık süreçte patronlara hep yakın, işçi ve emekçilere uzak olmuştur. Bir kez daha devletin mayası, niteliği ortaya çıkacaktır. İnsanlar açlıktan intihar etti. Bu ekonomik kriz devam ederse çok ciddi intiharlar söz konusu olacak” dedi.
Savaşın faturası emekçiye
Saygılı, AKP-MHP bloğunun kendilerini iktidarda tutabilmek için savaş ve yayılmacı zihniyetiyle birlikte savaş politikalarını artırdığının altını çizdi. Saygılı, “Bütçeye baktığımızda bir savaş bütçesi söz konusu. Yandaş müteahhitlere, tekelci patronlara hizmet eden bir bütçe ile karşı karşıyayız. Bu zamana kadar işçiler lehine hiçbir karar almayan, hiçbir adım atmayan MHP-AKP bloğu iktidarı işçi ve emekçilerden ziyade kendisini ayakta tutabilecek güçlere doğru adım atacaktır. Savaş politikası güdüldüğü koşullarda bütçenin önemli bir kısmı savaşa ayrılacaktır. Savaşın ve ekonomik krizin yükünü işçi ve emekçiler ödeyecek. Kürt sorununda olduğu gibi, kadın sorununda olduğu gibi, genç sorununda olduğu gibi emek sorununda olduğu gibi asgari ücrete de teknik bir sorun gibi yaklaşıyor. Oysa asgari ücret teknik bir sorun değil. Ekonomik, sosyal, siyasi yönü olan bir durum. Savaşçı bir anlayıştan patronlara bu kadar yakın bir anlayıştan ve onlar için adım atan bir iktidardan asgari ücretten işçi ve emekçilere bir şey düşmeyecek. Asgari ücret devletle toplum arasındaki en büyük toplumsal sözleşmedir” dedi.
‘Örgütlenmeliyiz’
İnsanca yaşamak ve insanca çalışmak için asgari ücret sürecinde ortak bir mücadele örmek gerektiğinin önemine dikkat çeken Saygılı, “Asgari ücret sadece sendikaların üzerine atılacak bir sorun değil. Bütün partilerin, meslek örgütlerinin tabanını ilgilendiriyor. Bir bütün olarak emekten yana olan tüm kesimlerin ortak adım atması gerekiyor. İktidara bu konuda geri adım attırılabilir mi? Kesinlikle attırılabilir. Hakkımızı almak istiyorsak, gerçekten insanca yaşam koşullarında yaşamak istiyorsak, insanca bir ücret istiyorsak komiteler, konseyler, meclisler kurarak her türlü örgütlenmemiz gerekiyor. Bu memleketi yönetenler yüzde 2 yani 2 milyon civarında dahi değiller. Bizler 80 milyonuz. Her şeyimizi onlar yönetiyor, onlar belirliyor. Sebebi, onlar örgütlü biz örgütsüsüz. Askeriyle, polisiyle, yargısıyla, sermeyesiyle onlar örgütlü ve her türlü örgütlülükleri var. Devede kulakla deveyi yönetiyorlar. 80 milyonun kaderini belirliyorlar. İşçiler ve emekçiler gerçekten payına düşeni almak istiyorsa, insanca yaşamak, insanca çalışmak istiyorsa örgütlü hareket etmemiz gerekiyor” dedi.
‘Örgütsüzlüğün ceremesi’
DİSK’e bağlı DEV-YAPI-İŞ Sendikası Başkanı Özgür Karabulut, derinleşen ekonomik kriz ve salgınla birlikte milyonların geçinemediğini, aç olduğunu söyledi. Karabulut da asgari ücretin vergiden muaf tutulması gerektiğini vurguladı. Patronların ve bir avuç zenginin vergileri af yoluyla silinirken emekçilerin vergi altında ezildiğine dikkat çeken Karabulut, “Bizler işyerlerimizde, alanlarda, sokakta asgari ücret talebini yerine getiriyoruz. İnsanca yaşanacak bir asgari ücret için salgın döneminde zor koşullarda alanlarda mücadele etmeye çalışıyoruz. Toplumun büyük bir kesimi yaklaşık yüzde 60’ı asgari ücret düzeyinde ücret alıyor. Salgının etkileri giderek ağırlaşıyor. Ekonomik kriz, giderek derinleşiyor. Geçinemeyen, evinin kirası, faturasını hatta pazar alışverişini bile yapamayacak bir düzeyde işçi gerçeği ile karşı karşıyayız. Asgari ücret görüşmelerine sadece Türk-İş Sendikası katılıyor. Bu noktada o görüşmelerden yola çıkarak bir şey beklemek mümkün değil. Sokakta, yaşamın olduğu her yerde insanca yaşam ücretini haykırmamız gerekiyor. Bizim bu sene taleplerimizden bir tanesi asgari ücretin vergi dilimi olan kısmın vergiden muaf bırakılması. Alınan ücretin 3/1 cebimize girmeden vergi olarak kesiliyor. Bu kesilen vergiyle patronlara teşvik gidiyor. Milyonlarca işçiden alınan vergi peşin olarak alınırken işverenlerin, müteahhitlerin, 5’li çetenin, işverenlerin vergi afları gerçekleşiyor. Vergide adalet istiyoruz. Bu temelde sokakta mücadelemizi yürütüyoruz” dedi.
Patron iktidarı
AKP’nin emekçileri ve işçileri korumadığını, sermayeyi koruduğunun altını çizerek, salgını fırsata çevirdiğini belirten Karabulut, “Emekçileri görmeyen, emekçileri sadece oy pusulası olarak gören AKP-MHP gerçeği ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki AKP, kendi çıkarları dışında hiçbir kesimin çıkarını gözetmiyor. Bir avuç zengini koruyor. Salgın sürecinde de gördük ki sermaye ne derse ona uygun politikaları hayata geçirdi. Kendi açıklamalarından da bunu itiraf ettiler. AKP, patronlar hapşırsa mendil uzatan, onların yaralarına merhem olan bir iktidar. İşçinin karşısında da düşmanca bir tutum sergiliyor. Sadece işçilere değil tarım emekçilerine, yoksul halk, ezilen kesimlere, köylülere, ekoloji mücadelesi yürüten herkese karşı aynı tutum var. Salgını da fırsata çevirerek son derece azgınlaştılar. Haftaya örgütlü olduğumuz işyerlerinde asgari ücret talebimizi dillendireceğiz. Asgari ücretin en son görüşüleceği günde Ankara’da milyonlarca işçinin talebini Çalışma Bakanlığı’nın önünde dile getireceğiz. İşçiler, emekçiler örgütsüz. Örgütsüz olduğumuz için patronlar istedikleri her türlü kararı hükümetten çıkarabiliyor. Sermaye ve iktidar daha örgütlü. Örgütsüz olmamızın ceremesini çekiyoruz. Örgütlü olduğumuz sürece taleplerimiz karşılanabilir. Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmeliyiz. Bizler sonuna kadar insanca yaşam. insanca çalışma koşulları için mücadele edeceğiz” diye konuştu.
‘Kendimize dönüp bakmalıyız’
Liman-İş İstanbul Bölge Başkanı Sinan Ceviz, asgari ücretin en temel ihtiyaçları bile karşılamadığını, açlık ve yoksulluk sınırının altında bir asgari ücret belirlendiğini söyledi. Asgari ücret görüşmelerinin de adil olmadığını belirten Ceviz, “Normalde asgari ücret dünyada taban ücret olarak belirlenir. Asgari ücretle geçinen işçiler aileleri ile birlikte sağlık, barınma, gıda ihtiyaçlarını insani diye tarif ettiğimiz şeyleri karşılayabilecekleri bir ücret olarak belirlenir ama bizim ülkemizde hep açlık sınırının altında olmuştur. Biz Türkiye’deki asgari ücretle çalışan milyonlarca işçinin sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı karşılasa bile çok azını karşıladığı ancak nefes almaya yetecek kadar olduğu bir ücret uygulamasından bahsediyoruz. Bunun kabul edilebilecek hiçbir yanı yok. Asgari ücretin belirlenmesinde 5 iktidar temsilcisi, 5 işveren temsilcisi, 5 kişi de işçi temsilcisi olarak belirleniyor. Zaten adil olmayan bir masa kurulmuş oluyor. Aslında bugüne kadar iktidarın asgari ücret uygulamalarında işçileri temsil yetmek yerine işvereni sermayenin çıkarını gözeterek adım attığına tanıklık ettik. Dolayısıyla böyle bir tablodan asgari ücretin insani yaşam koşullarına denk gelecek asgari ücret beklemek ne yazık ki mümkün olmuyor” dedi.
Ortak zemin oluşturmalı
Ceviz, işçi sınıfının ortak bir zemin yaratarak ortak mücadele etmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi. Ceviz, “Bizim ülkemizde kendimizi de işin içerisine katarak söylüyorum, insanca yaşanacak ücret talebi milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücretle sürecinde Türkiye tarihinde genel grev uygulaması olmamıştır. Sendikasız işçilerin bu dönemde sendikaların etrafında birleşmesini de ne yazık ki göremiyoruz. Biraz kendimizi sorgulamamız lazım. Sermayeye ve onu temsil eden iktidara eleştiri yöneltmek yerine kendimizi de dönüp eleştirmemiz gerekiyor. Geniş birlikteliği sağlayarak aslında bu mücadelenin verilmesi gerekiyor. Bunu başarmamız lazım. Bunu başaramadığımız ölçüde insanların en dipte, açlığa mahkum edildiği, çalışma koşulları ve yaşam koşullarına tanıklık edip yaşayacağız. Emekten yana olan siyasi partilerin, emek örgütlerinin, işçi sınıfının ortak hareket ettiği bir zemini örgütlenmemiz lazım” şeklinde konuştu.