Meramını sloganlaştırıp neredeyse mesaj verme kaygısıyla film heba edilmiş desem belki biraz abartmış olurum ama filmin sonuna saklanan ana dert filmin bütününe yedirilip hantallığından kurtarılabilirdi
Ezel Akay, benim için ‘Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü’dür (2005), bu kadar nefis bir filmi unutmak mümkün değil. Bundan dört yıl sonra Akay’ın o renkli dünyasını ve nevi şahsına münhasır perspektifini 7 Kocalı Hürmüz’le yeniden perdeye yansıtarak hatırlattığında, biz seyirciler için artık beklenti yüksekti. Renklerini doğadan alıyordu, insanın çeşitliliğinden, tabiatından alıyordu. Anakronik karakterlerden, müziğin renklerinden güç alıyordu. Akay’ın kamerası güçleniyordu.
9 Kere Leyla, ilk insan Lilith’in hikayesi etrafında dönüyor. Feminist Lilith, ilk başkaldıran kadın. Erke, güce, erkeğe, tanrıya boyun eğmeyen insan. Erkekle eşit olduğunu düşünen, haykıran harika ötesi mitolojik karakter.
Adem ile Leyla evlilik terapistiyle görüşürken Adem’in terapistine aşık olması ve Leyla’dan kurtulmak için çeşitli tuzaklar kurmasıyla ilerliyor film. İsmiyle müsemma anladığınız gibi bunu farklı zaman ve yerlerde 9 kere deniyor.
Adem oldukça naif bir kişilik olduğundan yine bir kadının dolduruşuyla elini pisletiyor. Yoksa erkeğin kötü olduğu nerede görülmüştür? Bir kadın uğruna bir kadından vazgeçmenin felsefesini yazarken, erkek bir köşede ak u pak duruyor. Kötü olan kadındır, kadın kadının yurdu değil kurdudur. Tarihin içinden, mitolojiden aktarılan, kulaktan kulağa fısıldanılan Lilith’in şeytan, kötü, fettan, yavrularını yiyen bir kadın olduğu yönündedir. Oysa bu filmde fettan olan, paragöz olan, pragmatist olan başka bir kadındır; terapist Nergis.
Filmi aşağı çekiyor
Kostüm tasarımı, çeşitliliği ve dekor oluşturmada neredeyse şov yapan yönetmenin her karakteri zorlayarak, göndermeler ve önce ve sonrasına doldurduğu açıklayıcı dış sesle var etmeye çalışması, Adem’in karısından kurtulma planlarındaki becerisizlikleri kara komediden azade olup neredeyse gülünç duruma düşmesi, filmi aşağı çekiyor. Adem’in ölüm korkusuyla baş edemeyip her seferinde eliyle kazdığı kuyuya düşmesi, kendi eliyle kendi ipini çekmesi praksisini zayıflatıyor. Lilith simulakrı da neredeyse parodik kalıyor ve hafızada canlanmıyor.
Her şey simge ama değil
Son yıllarda artan kadın cinayetlerine göndermede bulunarak “erkekliğe” eleştirel yaklaşan ve bunu “cinsiyet meselesi değil zihniyet meselesi” repliğiyle düsturlaştıran 9 Kere Leyla filminin aksamasının, ilerlememesinin ana sebebi senaryo gibi duruyor. Simgesel görüntülerle seyirciye belletilmeye çalışılan mekân dizaynları oldukça didaktik duruyor. Her şey simge ama hiçbir şey simge değil! Karakterler üç boyutlu değil.
Meramını sloganlaştırıp neredeyse mesaj verme kaygısıyla film heba edilmiş desem belki biraz abartmış olurum ama filmin sonuna saklanan ana dert (feminist manifesto!) filmin bütününe yedirilip hantallığından kurtarılabilirdi. Senaryosunu da yazan yönetmen yaptığı işin nerelere varacağının farkında ki filmdeki senarist karakteri sorgusuz sualsiz direk cehenneme gönderiyor. Burada da cehennem bekçisinin erkek olmasıysa başka bir detay.
Adem’in üzerine düşen dayı sekanslarınınki bunu her cinayeti planlarken ya da cesedi görürken yaşadığını düşünürsek, film 9 kere müzikale meylediyor. Tek tarz yerine neredeyse her türden müziğin coşkusu ve kostümlerin renkliliğiyle filme ivme kazandırmaya çalışması filmi kurtarmıyor ama görüntü yönetmeninin müthiş bir iş çıkarttığını söyleyebilirim.
Daha önce Ezel Akay’ın Neredesin Firuze’sinde ve Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu’nda birlikte oynayan Haluk Bilginer ve Demet Akbağ’ın kimyası tutmuş ki uyum problemi yaşamıyorlar. Filmin neredeyse tek zorlama karakteri Mahdum karakterine can veren Fırat Tanış olmuş. Nergis rolünde Elçin Sangu ve Haris rolündeki Alican Yücesoy da iyi iş çıkaranlardan.