Yeni Zelanda’da Whanganui adında bir nehir, yerel halk olan Maorilerce yüzlerce yılı bulan mücadelesi sonunda canlı varlık olarak tanındı ve hukuki statü verildi. Nehrin hakları Maori kabilesinden ve kraliyetten birer kişi tarafından mahkemelerde temsil edilecek. Yani sadece sözlü olarak değil yasal olarak kabul edildi. Nehir için 80 milyon dolar tazminat ve nehirle ilgili çalışmalarda kullanılmak üzere de 30 milyon dolar fon verilecek.
Şimdi dünyada bu haberler varken Dicle Nehri için tam da gündemleşen “Coğrafya kaderdir”, sorunu açıklamaya yetmese de maalesef akıllara gelen ilk söz oluyor. Milyonlarca yılda oluşan tüm canlılar için yaşam alanı olmuş ve yaşamlar inşa etmiş tüm din ve dillerde kutsanmış bir nehirdir Dicle.
Dicle Nehri’nin tanımsız, belirsiz su olarak iktidarlarca vasıfsızlaştırılması; kıyı koruma kanunundan yoksun bırakılarak talan edilmesini kolaylaştırmıştır. Öyle ki artık Dicle’yi bir kanun korumuyor, sahipsiz-kimsesiz bırakıyor.
Dibni ve Maden çayının birleşmesiyle milyonlarca yıl önce Dicle Nehri oluşmuştur. Dicle Nehri üzerine tarımsal sulama ve enerji üretmek için 1985 yılında Kralkızı sonrasında 1997 yılında Dicle Barajı yapıldı.
Günümüzde Dicle Barajı’ndan Bismil ilçe girişine kadar olan kısım isimsiz-tanımsız su ya da nehri besleyen küçük dere isimleri ile anılmaktadır. Yani Dicle nehir olarak doğuyor, 67 km yok oluyor, sonra tekrar Dicle Nehri olarak Basra’ya kadar gidiyor. 67 km’lik kısım nehir ya da dere vasfını yitirdiği için talan ve tahribata açık hale getiriliyor. Kaldı ki isimsiz-tanımsız sayılan bu alanın büyük bir kısmı UNESCO dünya mirası olarak kabul edilmektedir.
Nehir üzerine kurulan barajlar su debisinde düşüşe neden olduğundan Dicle nehir vasfını yitirmiştir. Nehir vasfı neden önemlidir diye sorarsak; Dicle’nin nehir vasfını kazanmasıyla belirlenecek kıyı kenar çizgisi tahribatların, işgal ve istilacıların önüne geçecektir.
Kıyı kenar çizgisi; nehir, göl, deniz ve derelerin korunması için kullanılan önemli bir yasal yöntemdir. Kıyı kenar çizgisi debinin en yüksek olduğu dönemde taşkın yatağı dahil edilerek belirlenir. Çünkü taşkın yatağı esas alınarak belirlenen bu kıyı kenar çizgisi sağlı sollu nehirdeki flora ve faunanın korunmasını da esas alır.
Kıyı kenar çizgisi kimden korur; kum ocaklarından, kum ocaklarından kaynaklı oluşan balçıktan, devasa çukurlar ve balçıklardan kaynaklı ölümlerden, balık ve su canlılarının yaşam alanlarının yok olmasından, suyun kanala hapsedilmesinden, sazlık ve bataklıkların kurutulmasından, kaçak ya da ruhsatlı işletmelerin yarattığı tahribatlardan, kimi yerde 20 m’yi bulan harfiyat dolgularından, salma sulama ile taşan suyun pestist ve onlarca kimyasallı gübrenin nehre dökülmesinden, şahsa münhasır ya da kamu için yapılacak dere yatağını değiştirecek suni göletlerden korur.
Kıyı kenar çizgisi tespit komisyonu; bürokratlardan oluşup, bürokrasi işletmekte olup inisiyatif kullanmamaktadırlar. Bu komisyonun yereldeki tüm sivil toplum örgütlerinin katılabileceği geniş bir bileşenle oluşması bu yüzden önemlidir.
Aksi takdirde milyonlarca yılda oluşmuş bir nehri katletmek ancak bu yaklaşım ve anlayışla mümkün ve başarılı olacaktır. Yetkili kurumlar çözümden uzak ve mukadderat anlayışı ile yaklaşmamalıdırlar.
Bu nedenle Dicle Nehri’nin nehir vasfını kazanması için debisinin yükseltilmesi ve kıyı kenar çizgisinin belirlenerek işgal ve istilacılardan ve yarattıkları tahribatttan korunması çok elzemdir. Bu aynı zamanda dünya mirasının kolayca korunmasını sağlayacaktır. Biz doğanın bir parçasıyız, onunla birlikte-barışık bir yaşam sürmek zorundayız. O yoksa biz de yokuz..
Yeni Zelanda yerlileri olan Maoriler der ki; Ben nehirdim,
NEHİR DE BEN…