Avukat Cengiz Yürekli, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi gazetemize değerlendirdi
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72. yıldönümü, Türkiye’de ağır insan hakları ihlalleriyle karşılanıyor. Hak ihlallerinin başında ise İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulaması geliyor. Tecridin kaldırılmasını talep eden tutuklular, tüm cezaevlerinde 27 Kasım’da süresiz dönüşümlü açlık grevi eylemlerine başladı. Gazetemize konuşan Öcalan’ın avukatlarından Cengiz Yürekli, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hak ihlali tanımını bile aştığını belirterek tecridin sonlandırılması gerektiğini söyledi.
Tecrit devam ediyor
Avukat Yürekli, Öcalan’a ilişkin tecrit ve hak ihlallerinin bu yıl da devam ettiğine dikkat çekti. Yürekli, “Sayın Öcalan’ın durumu için tecrit ve hak ihlali aslında eksik tanımlamalar oluyor. Elbette ortada bir tecrit durumu ve hak ihlali söz konusu. Ancak bunları aşan, bu kavramların açıklamada yetersiz kaldığı bir durum mevcut. Daha çok temel hakların sürekli geçersizliğinden, askı halinden söz etmek mümkün. Özgürlüğünden alıkonmuş bir mahpus için avukat ve ziyaretçi kabulü, telefon ile iletişim, yazışma hakkı yani dış dünya ile temas en temel öncelikli haklar oluyor. Bu hakların tanınmaması halinde, sağlığa erişim, açık havaya çıkma, diğer mahpuslarla bir araya gelme, televizyon, radyo, basılı ve görsel yayınlardan yararlanmanın yanı sıra kötü muamele yasağı gibi hususların denetimi mümkün olmuyor. Sayın Öcalan İmralı’da tutulduğu 21 yıl boyunca salgın hastalık gerekçe gösterilerek ilk ve son defa 27 Nisan tarihinde telefon ile görüştürüldü. İmralı’da çıkan yangın nedeniyle toplumun göstermiş olduğu hassasiyet neticesinde 3 Mart tarihinde bir aile ziyareti mümkün olmuştu. Bunun haricinde Sayın Öcalan ile temas kurulması fiili olarak engelleniyor. Buna rağmen hakimlik eliyle eylül ayı içerisinde sırasıyla telefon hakkına, avukat ziyaretine ve aile ziyaretine dair ayrı ayrı yasak kararları getirildi. Mektup gönderme hakkı ise zaten hiçbir zaman varsayımdan öteye gitmedi. Özetle Sayın Öcalan ve İmralı’da tutulan diğer müvekkillerimiz hakkında 27 Nisan’dan sonra en ufak bir veriye sahip değiliz. Bu durum klasik hak ihlalinden ziyade mutlak bilgi yokluğuna tekabül ediyor. Bu sebeple bizim bilgisine sahip olmadığımız herhangi olumsuz bir durumun varlığını her daim göz önünde bulundurmak zorundayız. Örneğin bütün ülke genelinde her gün binlerce vaka ve onlarca can kaybına neden olan koronavirüs ve buna karşı alınan tedbirlerin, acil müdahale koşullarının yetersizliği gibi hususlar güncel riskler oluyor” dedi.
Uluslararası hukuk
İmralı Cezaevi’ndeki hak ihlallerini sıralayan Yürekli, Öcalan’a uygulanan infaz koşullarının emsalsiz olduğunu söyledi. AİHM’in İmralı Cezaevi’nde ihlal tespiti yaptığını, CPT’nin kabul edilemez bulduğunu hatırlattı. Avukat Yürekli, “Sayın Öcalan’ın şahsında biriktirdiği tarih ve savunusunu yürüttüğü fikirler bakımından İmralı Cezaevi’nin bir tutulma mekanından fazlası olduğudur. Farklı moderniteler arasındaki baskı ve direniş diyalektiğinin gerçekleştiği bir alan oluyor. Bu sebeple Sayın Öcalan’ın dış dünya ile temasından bu denli korkuluyor. Bu nedenle dışardan bilgi almasını sağlayacak olan mekanizmalar bir bütün olarak engelleniyor, ziyaretçi hakkı tanınmıyor, mektuplar verilmiyor, televizyon ve radyo kanalları sınırlanıyor, ilgili gazeteler verilmiyor. Toplumun Sayın Öcalan’a dair olan ne varsa unutması için elden gelen her türlü çaba sergileniyor. Bu durum anlaşılmadan İmralı tecrit sistemini anlamak pek mümkün değil. İmralı’nın prototip oluşturduğu Guantanamo var. İşgal koşullarında Irak’ta Ebu Gureyb Cezaevi var. Keza Türkiye’de darbe koşullarında Diyarbakır Cezaevi gerçekliği var. Ayrıca NATO’nun kaçırma temelli uçan, yüzen ya da resmiyeti olmayan tutulma mekanlarının varlığı tartışılıyor. İmralı Cezaevi ise bulunduğu egemenlik alanı olarak Türkiye mevzuatına dolayısıyla Avrupa hukuk sistemine tabidir. Buna göre gözetilecek olan tutulma ve yargılanma koşulları AİHM kararları, CPT raporları ve Avrupa Konseyi’nin tavsiye kararlarında mevcuttur. Bu yönüyle anılan hukuk sistemi içinde İmralı Cezaevi’ndeki tutulma koşulları ve Sayın Öcalan’a uygulanan infaz koşullarının emsalsiz olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada durumun anlaşılabilmesi açısından Sayın Öcalan’ın tutulma koşulları ve yargılanmasına ilişkin AİHM’in ihlal tespiti yaptığını, CPT’nin kabul edilemez bulduğunu da not düşmekte fayda var” diye konuştu.
Tecrit halklaradır
Avukat Yürekli, tecrit politikasının halkları baskı altına alma aracı olduğuna dikkat çekti. Yürekli, “Tecrit genel olarak zaten yalnızlaştırma, izole etme ve ait olunan bütünden ayrı düşürmeyi, böylece hayati belirtileri yok etmeyi amaçlar. Bu anlamıyla bütün toplumu atomize eden, parçalarına bölen böylece daha kolay yönetmeyi hedefleyen bir politika iktidarların öncelikli yöntemi oluyor. Farklı kültürel, etnik ve dini gruplar ile toplumsal blokları birbirinden ayrıksı tutup ortak yönleri öne çıkarmak yerine çelişki ve çatışma noktalarını diri tutmak bir iktidar tarzıdır. Bu anlamda mevcut iktidar gücü olarak ulus devlet sistemi eril, dinci, şoven ayrılıkçılığa ihtiyaç duyar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu imparatorluk bakiyesinden, geç ulus devletleşme sürecine geçişi temsil eder. Cumhuriyet öncesinde gayrimüslim halkların tasfiyesi ve bu halkların düşman kategorisine taşınması gerçekleşmişti. Devam eden süreçte kısmi olarak Çerkeslerin varlığını kenarda tutarsak Kürt asimilasyonu ulus devletin homojen varlığı için öncelikli amaç olarak belirlenmişti. Bu sebeple Kürtlere ilişkin iskan politikaları, dil yasakları, farklı adliye sistemleri, umumi müfettişlik yönetimleri devreye konulmuş, benim diyen Kürt kanlı yönelimlere maruz kalmıştır. Şeyh Said’den Ağrı İsyanı’na, Dersim Tertelesi’ne, 60 Sivas kampından 49’lar davasına, 90’lar köy boşaltmalarından bugünlere güncel olaylara kadar değişmeyen bir politika her daim yürürlükte. Kürtçe konuştuğu için katledilenler de linç edilip kovalanan mevsimlik Kürt işçileri de aynı politikanın mağdurlarıdır” diye belirtti.
Ulusal birlik
Öcalan şahsında gerçekleşmiştir’
Yürekli, emperyalist kapitalist devletler tecrit politikası uygulayarak ekonomik, politik, sosyolojik kazanç elde etmeye çalıştığının altını çizdi. Bu durumun Ortadoğu halklarına uygulanan savaş ve tahakküm altına alma bağlantısını ise Yürekli şu sözlerle açıkladı: “Şu an Ortadoğu’ya müdahale eden güçler tariflediğiniz üzere Amerika ve Avrupa devletleri oluyor. Keza batı blokuna dahil olmayan Rusya da tarihsel olarak bu ülkeler ile aynı güç dengesi içinde yer alıyor. Bu ülkeler ulusal ve mezhepsel farklılıklarından kaynaklı çatışmaları geride bırakmış, dünya ölçeğinde belli bir paylaşım, sömürü yarışına girişmişlerdir. Bu sebeplerle ortaya çıkan birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra dahi kendi aralarındaki dengelerin telafi edilmez noktalara gitmemesine özen göstermişler. Sömürülenler nezdinde, aralarındaki paylaşım yarışına meşruiyet oluşturmak ve elde edilen kârı azami noktaya taşımak için böl parçala yönet taktiği oldukça elverişli olmuştur. Bu politika yoğun olarak Kürtlerin de yaşam alanı olan Ortadoğu’da uygulanmakta. Sayın Öcalan bu adaletsiz ilişkiyi kabul etmediği ve sömürülenler adına buna alternatif geliştirdiği için hedef olmuştur. Kendisine uygulanan tecrit politikası bu nedenle daha çok uluslararası bir karaktere sahip. Sayın Öcalan’ın geliştirdiği demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ve bunun pratiği sömürgecilerin halkları birbirine düşman eden, militarizmi diri tutan politikalarını boşa çıkaran, böylece bağımlılığı yok eden bir nitelik taşıyor. Sayın Öcalan İmralı tecrit sistemi gibi en zor koşullarda dahi halkların ve toplumsal blokların birlikteliğini hedefleyen bir mücadelenin öncülüğünü üstlenmiştir. Şunu çok açık olarak söyleyebilirim ki ısrarla dile getirilen Kürtler arası ulusal birlik Sayın Öcalan şahsında gerçekleşmiştir” dedi.
Ulusal birliği parçalamak
Kürt halkının Sayın Öcalan’ın etrafında kenetlendiğini söyleyen avukat Yürekli, tecrit politikasının bir yönüyle de Öcalan şahsında gerçekleşen ulusal birliği parçalamayı hedeflediğini vurguladı. Yürekli, “Emperyalist güçler tarafından Türkiye’de Kürtlere sistem içi bireysel hak mücadelesinin dayatılması, Rojava’nın hakim moderniteye dahil edilmesi için her yolun denenmesi ya da Erbil merkezli aile çıkarlarını önceleyen ilkel milliyetçiliğin teşvik edilmesi böl, yönet ve sömür politikasının güncellenmiş hali oluyor. Sayın Öcalan’ın Türkiye’nin Rojava’ya dönük girişimlerini engelleme ve çözüm gücü olarak rol alma çabası için kamuoyuna paylaştığı mesajları ortadadır. Her daim halkların kendi sorunlarını kendi öz gücüyle çözmesinin gerekliliğini vurgulamıştır. Bütün imkansızlıklara rağmen İmralı tecrit koşullarında ilk defa erişim sağladığı telefon görüşmesinde dahi Kürtlerin savaşa ve kana ihtiyacının olmadığını, barışa ve birliğe ihtiyacının olduğunu, en büyük mesajının bu olduğunu söylemiştir. Buna karşıt tutumlar bağımsız bir karakterden yoksun olup sömürgecilere menfaat temelli bağımlılığın sonucudur. Halktan ziyade rant ve iktidar çıkarlarına hizmet etmektedir. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit tam da bu nedenlerle Ortadoğu halkları üzerindeki savaş ve tahakkümün bir aracı olarak rol oynuyor” diye konuştu.
‘Tecrit politikası iflas etmiştir’
Avukat Yürekli, ezilen halkların tecride ve tecridin kaynağı olan sömürgeci güçlere karşı neler yapması gerektiğini anlattı. Yürekli, İmralı tecridine karşı ve hak ihlallerine karşı tüm topluma çağrıda bulundu: “İktidarlar yalnızca baskı uygulayarak değil aynı zamanda istemleri yönlendirerek de amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Tecrit ile hedeflenen de halkların hafızasında Sayın Öcalan’a dair olanı unutturmak oluyor. Ancak bu politika en başından itibaren iflas etmiştir. Sayın Öcalan son aile ziyaretinde, bu halk elli yıldır bedel ödüyor, herkesin bu bedellere sahip çıkması, layık olması lazım demişti. Halkın taleplerinin ve mücadelesinin takipçisi olacağını vurgulamıştı. Bu anlamda ezilen halkların, toplumsal kesimlerin, bireylerin özgür varlığı için tarihsel arka planıyla beraber yoğun teori ve stratejiler geliştirmiş, bunun pratiği için mücadele içerisinde olmuştur. Başta Kürt halkı olmak üzere ezilenler ile Sayın Öcalan arasındaki bağ bütün tecrit politikalarına rağmen koparılamamış, aksine her geçen gün daha da güçlenmiştir. En zor koşullarda üç milyonu aşkın insan bütün baskıları göze alarak Öcalan siyasi irademdir demiş; keza on milyondan fazlaca insan özgürlüğü için imzacı olmuştur. Kaotik dönemlerin yaşandığı, her türlü krizin var olduğu bu süreçlerde Sayın Öcalan’ın düşünceleri toplum için bir çıkış reçetesi, bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor. Ancak Sayın Öcalan’ı merkezine alan, onun asli muhatap olduğu konularda herkes konuşmasına rağmen kendisinden haber almak dahi mümkün olmuyor. Buna itiraz etmek, hukuka aykırı İmralı sisteminin lağvedilmesini talep etmek en meşru hak durumundadır. Şimdi hukukta, yargıda reform tartışmalarının yürütüldüğü bir süreçte cezaevlerinde bulunan mahpuslar, sorumluları sözlerine sahip çıkmaya, yasaların uygulanmasına davet ediyor. Bu yasal ve meşru bir taleptir. Geçmiş pratiklerin de gösterdiği üzere telafisi imkansız aşamaya gelmeden taleplerini görünür kılmak hayati bir durumdur. Haktan, hukuktan, demokrasiden yana olan coğrafyanın huzur ve refahını isteyen herkes İmralı hukuksuzluğuna karşı sesini daha güçlü çıkarabilmeli” dedi.
HABER MERKEZİ