Tarih bazen öyle fırsatlar yaratır ki “size sadece kale çizgisi üzerinde topa dokunmak kalır.”
Sokağa iniyor, memleketin hangi sorunuyla ilgili samimiyetle söz söylüyor ve çözüm öneriyorsanız, yurttaş dinliyor. İktidarın bütün kışkırtmaları ve algı operasyonu yurttaşın derin sezgisine çarpıyor ve etkisizleşiyor. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru çözümler önerip; güven veren bir duruş ve beceriye sahipseniz, başarı imkanları çoğalıyor ve yakınlaşıyor .
Sistem karşıtı güçlerin çok sıklıkla söyledikleri bir belirleme vardır: “Kapitalist güçler böl, parçala, yönet taktiğiyle sömürürler.” Genel olarak doğrudur. Peki bu kadar önemli bir belirlemeden sonra, muhalif ve sistem karşıtı güçlerin birleşme konusundaki isteksizlik veya yetersizliklerini nasıl tanımlamalıyız?
Türkiye sistem krizi tarihinin en ağır sorunlarını yaşıyor, çözümsüzlüğü derinleşiyor. Öyle ki; krizin boyutları siyasal, sosyal, ekonomik olarak tam bir iflas ve bitiştir.
Siyasal olarak; bütün sistem partileri deyim yerindeyse paramparça olmuş, Türkiye tarihi boyunca görülmemiş çoklukta parti kurulmuş durumdadır. AKP üçe, MHP ikiye, Milli görüşçüler üçe, CHP ise bölünmelerin eşiğinde (M. Sarıgül ve M. İnce parti kuracaklarını açıkladılar). Sosyal ve ekonomik çöküntü kısa zamanda toparlanması mümkün olamayacak boyutlarda. Tüm bu çöküntünün orta yerinde yurttaşların çözüm arayışlarına, beklentilerine cevap üretmek ve yol göstermek durumunda olması gereken demokratik muhalefet güçleri ne yapıyor?
HDP’nin bileşenli, çoğulcu, birleşik partisi olması; Türkiye ve Kürdistan’da umutları büyüterek varlığını koruması; bütün sistem partileri bölünür ve kendi içlerinde kavgalı duruma gelirken, HDP’nin birliğini koruması önemlidir… Fakat, demokrasi güçlerinin sürece cevap vermesi ve büyük kitlelerle buluşarak devrimsel hamleler gerçekleştirmesi açısından yetersizdir.
HDP’nin bu tespitle önerdiği geniş demokratik birlik cephesi hem tarihi, hem de siyasal öncülük misyonuna denk bir yaklaşımdır. Tarihe, toplumsal mücadeleye, demokratik kazanımlar ve direniş geleneğine sahip çıkmak ve yaşatmak; HDP’nin önerisine, sunduğu çerçeveye istinaden tartışmak, görüş belirtmek demokratik siyaseti büyütecektir. “Küçük olsun, benim olsun” anlayışının yarattığı tahribatları yaşayan ve bilen siyasi gelenek ve tarihsel belleğe sahip olan sol, sosyalist gelenekler birkez daha aynı tekrar ve hataya düşmemelidir.
Sistem partileri kendi içinde parçalı, ve hatta nasıl bir sistem tartışması yaparken, bu krizin tek ve en güçlü çözümünü üretecek demokrasi güçleri büyük hesap yapmak zorundadır. Demokratik birlik klasik bir güç ortaklığı, gelenekler buluşması, geçmişin tekrarı biçiminde tezahür edemez. Küçük hesap yapmak, aynılıkları değil ayrılıkları öne çıkartmak, toplumsal beklentiden ziyade dar grupçu ve kadrocu yaklaşmak, dönemin ruhu ve ihtiyaçlarına cevap veren değil de; eski davranış ve düşünme kodlarıyla hareket etmek, tarihin altın tepsi içinde sunduğu fırsatı hoyratça tepmek olur.
Sistem karşıtı demokratik güçlerin tarihe ve insanlığa karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluğu yerine getirmek parçalı duruşla mümkün olmadığı gibi, demokrasi güçlerinin parçalı duruşu sistemin ekmeğine yağ sürmektedir. Devlet ve sistem güçlerinin HDP’nin birleşik modeline karşı sürdürdüğü parçalama ve itibarsızlaştırma hamleleri özü itibariyle devrimci muhalet güçlerine dönüktür. Sistemin bütün saldırı ve baskılarına karşı direnen HDP, sistemin korkulu rüyası olmuş, halkları öncüsüz ve örgütsüz bırakmayarak yoluna devam etmektedir.
Mevcut kazanımları büyütmek, sistemin yönetememe krizini derinleştirmek, yeni yaşam ve gelecek inşaa etmek için demokratik birliği büyütmek, hiç bu kadar yakın ve mümkün olmamıştı. Demokratik birlik teorik değil, pratik bir zorunluluk, devrimci bir sorumluluktur.