Genel seçim denilen eşitsiz denklem, eğer dünyanın egemenlerinin az da olsa aleyhine işleyen bir şey olursa, değmeyin iktidarların keyfine. Sırtlarını verdikleri ‘demokrasi’ ne kadar eften püften de olsa bir Katrina kasırgası gibi bağırıyorlar ‘bu demokrasi değil, biz bunu saymıyoruz’ diye. Venezuela’da sağ muhalefet, kendi arasında ittifak oluşturup ya da sadece bununla da kalmayıp, gerçekten bir alternatif halini alamadığı için çok umutsuzdu ve kaybedeceklerini anladıklarında da oynamadılar.
Seçim sonuçları, oyların yüzde 67’sini alarak, muhalefetin daha önce çoğunluğu olduğu Ulusal Meclisi de Maduro’cuların alması oldu. Seçime katılma oranının, sadece yüzde 31’lerde olması tabi ki büyük sorun ama katılımın bu kadar düşük olmasının bir diğer nedeni, ‘sağın-muhalefetin’, ABD’nin bütün desteğine rağmen katılmaya mecalinin kalmaması. Bir önceki meclis başkanı, ayrıca ABD ve 50 ülkenin tanımasıyla geçici devlet başkanı Guadio, ABD’nin her türlü desteğine rağmen başta ordu olmak üzere bir halkın önemli bir kesimini kendisine dahil edemeyince, elindeki son ‘meşru’ yeri yitirdi. Yani bu seçim sonuçlarıyla, Maduro, tam ve meşru olarak, meşhur lafla ‘demokrasinin tecelli’ etmesiyle kazandı denilemez ama ‘Guadio’nun da aynı tecelli ile kaybettiği kesin.
Tabii ki yüzde 37 çok düşük bir katılım oranıydı ama buna, ‘nasıl olsa bir şey değişmeyecek’ diye katılmayan-boykota dahil olan sağcıların yanında, ‘nasıl olsa sağcılar boykot yapıyor’ diye katılmayanların da etkisi var. Zaten aksi olsaydı, bir sürü anketin sonucunu ve büyük medyanın desteğini her zaman elinde tutan sağın seçimi boykot etmeyip, katılması gerekiyordu. Çünkü son ‘meşru’ kurumdu onlar için. Yasalara göre, devlet başkanı olmadığında, meclis başkanı olarak, bu görevi sürdürmesi söz konusu olduğundan, böylece Guadio’nun geçici başkan olmasının da ‘yasal’ nedeni de ortadan kalkmış oldu.
Demokrasi oyununa dahil olup, bir süre sonra, küsüp kenara çıkıp oturduğunuzda, çok bir şey değişmiyor aslında. Bunu Honduras’ta askeri darbe sonrası yapılan seçimde, çok yakından yaşadığım için, her yerde ‘seçimleri boykot’a ilişkin düşüncelerimin değiştiğini itiraf etmeliyim. Honduras’ta darbecilere karşı yüzde 70 e yakın net bir boykot varken, katılanların sadece .. alan cunta yanlısı hükümetin bayağı da, hükümet olduğunu ve hatta bir sonraki seçimleri de, hile-hurda içinde olsa da kazandığını gördüm. Bu yüzden ‘seçim demokrasi’sine bir kere dahil olduğunuzda, bir sürü usulsüzlük ya da eşitsizlik de olsa, bu oyundan ayrılamıyorsunuz ve hatta ayrılsanız, oynamasanız bile ayrıldığınız hiç de belli olmuyor.
Çünkü bu ‘Seçim demokrasisi’ denilen şey zaten, iktidarın bir azınlık tarafından sürdürülmesi için olan bir ‘sistem.
Yani kurumlarının içi boş olsa da pek bir şey değişmiyor zaten her zaman boş!
Bu yüzden ister sevin ister sevmeyin, Venezuela’da bu seçim sonucu etkisini sürdürecek. Tabi ki bu, Maduro iktidarının huzura kavuştuğu anlamına gelmiyor ama fiili olarak, hala yoksulların önemli bir kısmının, çaresiz desteğini alan, en büyük ‘örgütlü’ kesim, Maduro’nun yanında duruyor. Bunun yanında ordu ve kilise de, kendilerine bırakılan lezzetli parçaların da etkisiyle, başka bir maceraya sürüklenmedikçe bu durum kolay değişmeyecek.
Bu arada, pandemi sırasında Maduro hükümetinin sadece ‘yasaklar’ ile değil aynı zamanda ekonomik yardımlar uygulamasının, ‘moral ya da zaruri’ etkisinin de altını çizmek gerekiyor.
Şimdi Biden’ın, muhtemel ‘Obamaist’ dış politikaya geri dönüşüyle yapacağı yeni hamlelere geldi sıra. Nasıl olsa satranç tahtasının sahibi biziz diye düşünen onlar…