10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası vesilesiyle gazetemize konuşan İHD eşbaşkanları, devlet şiddetini meşrulaştıran bir koalisyondan reform beklenemeyeceğini vurguladı
Yadigar Aygün
Her yıl, 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası’nda birçok eylem ve etkinlik düzenleniyor. Türkiye’de insana yönelik hak ihlalleri her geçen gün artarak devam ediyor. AKP, bir süredir hem siyasi krizi hem de ekonomik krizi yönetemediği için savaş politikalarını ve toplum üzerindeki baskıları artırdı. AKP, seçilmiş belediyelere kayyum atayarak belediye eşbaşkanlarını tutuklattı. DTK, HDK, HDP ve ESP’li birçok siyasetçinin yanısıra, toplumda sesini yükseltmek isteyen birçok sağlıkçı, sivil toplum örgütü temsilcisi, gazeteci, aydın, hukukçu, insan hakları savunucusu gözaltına alınarak tutuklandı. Yine binlerce insan demokratik hakkı olan eylemlerde gözaltına alındı ve pek çoğu tutuklandı. 11 Eylül’de Van’ın Çatak ilçesinde operasyon düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve daha sonra helikopterden atılan Osman Şiban ve Servet Turgut, yoğun işkenceye ve şiddete maruz kaldı. Servet Turgut hayatını kaybetti. Haberi yapan Mezopotamya Ajansı’nın Van Bürosu’na baskın yapılarak 4 gazeteci tutuklandı. DTK’ye yönelik soruşturma kapsamında Diyarbakır’da gözaltına alınan TJA üyesi Sevil Rojbin Çetin polis işkencesi yanı sıra köpek saldırısına maruz kaldı. Mardin’den Sakarya’ya çalışmaya giden Kürt işçiler, ırkçı saldırıya maruz kaldı. AKP’nin savaş politikası ‘Açarım kapıları’ diyerek mültecileri Avrupa’ya karşı koz olarak kullandı. Türkiye’de yaşanan bu ağır tabloyu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanları (İHD) Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan gazetemize değerlendirdi.
İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, her geçen yıl insan hakları konusunda daha da kötüye gittiğini söyledi. Keskin, AKP’nin ve devletin savaş politikalarını devam ettirdiğine dikkat çekerek savaşın hak ihlallerini arttırdığının altını çizdi. Keskin, “Savaş devam ediyor. Çatışma ortamı ve bu çatışma ortamının yarattığı hak ihlalleri artarak devam ediyor. Barış talep etmenin suç olduğu bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki. İfade özgürlüğü önünde çok büyük engeller var. Bırakın diğer konuları, biz konuşamıyoruz bile. Devletin, iktidarın istediği konular dışında her türlü fikir suç sayılıyor. Ben 30 yıldır insan hakları mücadelesi içerisindeyim. Bu kadar kolay tutuklama kararlarının verildiği, insanların bu kadar belgesiz, bilgisiz, delilsiz cezaevlerine konulduğu başka bir süreç yaşamadım. Bunun dışında cezaevlerindeki durumlar özellikle salgına birlikte çok yoğunlaştı. Özellikle hasta mahpusların durumu son derece ağırlaştı. Sadece karantinada kalmamak adına hastanelere gidemiyorlar. Birçok cezaevinden doktor yok, mektup alıyoruz. Üst üste çok kalabalık salgın koşullarında kalmaya devam ediyorlar. Bunun dışında kadın mahpuslar açısından kamera sistemi gündemde. Daha çok yeni aldığımız bilgiye göre Diyarbakır Cezaevi’nden aldığımız mektupta tüm özel alanların kamerayla kontrol edildiği bilgisini aldık” dedi.
Kadına yönelik şiddet
Keskin, kadına yönelik şiddetin, işkencenin, ekonomik şiddetin ve diğer tüm şiddet araçlarının devletin erk zihniyeti ve devleti yönetenler tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekti. “Devlet dili sertleştiği oranda kadına yönelik şiddetin arttığını gözlemliyoruz” diyen Keskin, kadın cinayetlerinin bu kadar artmasının arkasındaki sebebin de politik olduğunu düşündüklerini söyledi. Keskin, devamla şöyle dedi: “Şu anda İçişleri Bakanı olarak görev yapan kişi ‘Yakalarsanız lime lime edin talimatını verdim’ diyen kişi. İşkencenin ve şiddetin bu kadar devlet diliyle meşrulaştığı bir dönemde bunun en büyük mağduru kadınlar oluyor. Ekonomik haklar konusunda da çok büyük ihlallerler söz konusu. Evine ekmek götüremeyen insan sayısı çoğalmış durumda. KHK ile işinden atılan, açlığa mahkum edilenler insanların durumu belirsizliğini koruyor. Bugün eşini çocuğunun önünde öldürmüş bir katil, herkesi tehdit ediyor ve devlet tarafından korunuyor. İnsan hakları konusunda hiç de iç açıcı olmadığımızı söylemek gerekiyor” diye konuştu.
Kalıcı OHAL düzeni
İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan da Türkiye’de insan haklarına yönelik ihlallerin giderek artığına dikkat çekerek AKP’nin topluma yönelik baskıcı politikalarının altını çizdi. Türkiye’nin uluslararası ve Anayasa’daki hakları ihlal ettiğini vurguladı. Türkdoğan, hala İnsan Hakları Eylem Planı’nın hayata geçirilmediğine dikkat çekerek, Erdoğan’ın “hukukta ve ekonomide reform yapacağız” söylemlerini değerlendirdi. Türkdoğan, “İktidarın reform söylemleri son birkaç haftada yoğunlaştı ama bunlar iki konuda konuşulan kavramlar. Birincisi İnsan Hakları Eylem Planı, diğeri de çıkarılması öngörülen yargı paketi. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçildiğinde ilk yüz günde İnsan Hakları Eylem Planı, çıkaracağına dair taahhütte bulunmuştu. Bu ilk yüz gün olmadı. İkinci yüz günde de olmadı. İnsan Hakları Eylem Planı’yla ilgili görüşmelerine Adalet Bakanlığı’nın davetlisi olarak 2 defa gitmiştik. Yazılı raporlar sunduk. Geçen hafta da yine Adalet Bakanlığı’yla görüştük ve bu yazılı raporları hatırlattık. Aslında 2 yıldır çıkması gereken İnsan Hakları Eylem Planı bir türlü çıkmadı. Bu aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne bir taahhüdüdür. Türkiye AİHM kararınca yaşam hakkı ihlalleri, işkence ihalleri, ifade özgürlüğü ilhalleri gibi birçok başlıkta izleme alanında olan bir ülke. Türkiye’nin bu nedenle bir taahhüdü var. Bunu Avrupa Konseyi’ne karşı yapmak zorunda. 2014’te Resmi Gazete’de AİHM kararlarının hayata geçmesi için eylem planı yayınlamıştı fakat onu gerçekleştirmedi. 2015’te tekrar silahlı çatışmalar başladı. Daha sonra darbe teşebbüsü, OHAL derken şimdi de kalıcı OHAL düzeni var” diye konuştu.
Hukuku yok ettiler
Türkiye’de yargıya yönelik baskıların olduğunu söyleyen Türkdoğan, yargının bağımsız karar vermediğini hatırlattı. Türkdoğan, AKP-MHP ittifakıyla birlikte hukukta bir reform yapılamayacağının altını çizdi. MHP zihniyetiyle hazırlanan infaz kanunlarının ceza hukukunu yok ettiğini belirten Türkdoğan, “Yargıyı yeniden toparlamak için bir şey yapıyorlar fakat bu ne kadar toparlanır çok emin değilim. Yargı mensuplarının yarısının darbeden sonra OHAL ilan edildikten sonra görevine son verildi. Daha sonra onların 2 katı jet hızıyla hakim savcı oldu. Açıkçası bir reform yapma ihtiyacı kendini gösteriyor. Türkiye için bir zorunluluk zaten başka seçenekleri yok. Aslında AKP’nin reform söylemi reform değil, Avrupa Konseyi’ne karşı taahhütleri yerine getirmesi. Reform olabilmesi için güçlü bir siyasi iradenin olması lazım. MHP ile kurdukları koalisyon uyarınca ortada bir güçlü siyasi irade yok. MHP açıkçası Türkiye’deki birçok insan hakları ve demokrasi alanındaki gelişmenin önünü tıkıyor. Bu koalisyondan reform beklemek çok gerçekçi değil çünkü koalisyonun yapısı buna uygun değil. Devlet Bahçeli, ‘Reformlara sahip çıkacağız’ diyor, onun anladığı reform infaz kanundaki reform. İnfaz Kanunu değişikliği, Türkiye’nin bütün ceza mevzuatının alt üst etti. Türkiye’nin 2004’ten beri yerleştirmeye çalıştığı ceza anlayışı hukukunu yok etti” dedi.
Savaş politikaları sürüyor
AKP-MHP iktidarının savaş politikalarına devam ettiğini vurgulayan Türkdoğan, Kürt sorunu çözülmeden demokrasi, barış ve insan haklarının ilerlemeyeceğini söyledi. Türkdoğan, AKP’nin toplumu, demokratik hakları baskı altına aldığını, insana yönelik hak ihalelerinin artığını vurguladı. Türkdoğan, “AKP, dönüştürmek istediği devlete gitti teslim oldu. Teslim olduğu devlet aklıyla, güvenlikçi, ittihat kafayla nasıl reform yapacak? İttihatçı anlayış Kürt sorunu yok diyor. Cumhurbaşkanı da Kürt sorunu yok diyor. Şimdi Kürt sorunu yoksa reforma da gerek yok. Neyin reformunu yapacaksınız? Kürt meselesinde ciddi bir siyasi irade değişikliğine ihtiyaç var. Kürt meselesini kabul eden ve dünyadaki gibi çatışma çözümlerini gerçekleştiren irade ancak reform yapabilir. Kürt siyasi mahpuslar, Kürt milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, aktivistler, aydınlar, yazarlar ve gazeteciler gözaltına alındı ve tutuklandı. Birkaç ayda binden fazla insan gözaltına alındı. Onlarca, yüzlerce insan tutuklandı. Savaş politikalarından vazgeçilmesi gerekiyor” diye belirtti.
‘Kendi yasanızı çiğniyorsunuz’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik İmralı hapishanesinde hak ihallerinin devam ettiğini ve bunun uluslararası hukuka ve Anayasa’ya aykırı olduğunun altını çizen Türkdoğan, “Bu iktidarın İmralı hapishanesini kapatıp Abdullah Öcalan ve diğer 3 kişiyle ilgili yasal hakları normal bildiğiniz bir F tipi hapishanesine nakli gerçekleşirse, bu bütün dediklerimin hepsini geri alacağım. Bu iktidar reform yapabilir diyeceğim. Biz bu reformu destekliyoruz diyeceğim. Ortada çok büyük bir kanunsuzluk hali var ve bu kanunsuzluk halini de İmralı hapishanesinde sorumlu olan savcılık ve infaz hakimliği de dahil ediliyor. Verilen cezalar, yapılan itirazların reddedilmesi hepsi kanunsuzluk. Büyük tecrit altında tutulan bir mahpusa normal süreç nasıl işleyecek? Önceden siyaseten görüştürmeme yapılıyordu, şimdi disiplin cezasını vererek ve bu disiplin cezasına yapılan itirazları reddededip bu tecridi sürdürüyorlar. Kendi kanunlarını çiğniyorlar. Bu doğru bir şey değil. Yeniden hapishanelerde açlık grevleri başlamış durumda ve nereye varacak bilmiyoruz” dedi.
‘Mücadele edeceğiz’
Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesi gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, AKP’nin Kürt meselesinden başlayarak ciddi anlamda politika değişikliğine gitmesi gerektiğini vurguladı. Türkdoğan, “Bu iktidar Kürt meselesinde yeniden bir çatışmasızlık imkanı sağlarsa bu bile yeniden barışa giden yolu açabilir. Barış süreci bittiğinden beri 6 yıldır 5.500-6.000 civarında insan yaşamını yitirdi. Yaralı sayısı da tahminen 9 bine yaklaşmış durumda. Bu noktada bile bir adım atarsa çok kıymetlidir. Barışa giden yolun açılmasına ihtiyacımız var. Sahada baktığımızda burada da en ufak bir umut gözükmüyor. Her şeye rağmen açıklanacak taahhütleri bekliyoruz. İktidar, iyi adım atarsa destekleriz. Kürt meselesinden başlayarak ciddi anlamda politika değişikliğine gidilmesi lazım. Her koşulda insan haklarının insanlara nefes aldıracağını düşünüyoruz. Türkiye’de çok ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor. İnsan hakları topluma nefes aldırır. Bizler, insan haklarına yönelik hak ihallerine karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.
Seçilmiş siyasiler tutuklu
Sivil toplum örgütlerinin açıklamalarına göre, belediye eşbaşkanı, belediye meclisi üyesi ve muhtarlardan oluşan yerel yönetimlere seçilmiş en az 79 kişi gözaltına alındı. Yerel yönetimlere seçilmiş 16 kişi tutuklandı. HDP’nin seçilen 65 belediye eşbaşkanından 59’u İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. Haklarındaki mahkeme kararlarına dayanarak 3 milletvekilinin vekillikleri düşürüldü. Ayrıca, İHD Genel Merkezi’nin Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi verilerine göre Türkiye hapishanelerinde halen 604’ü ağır hasta olmak üzere toplam bin 605 hasta mahpus bulunuyor, bunların en az 50’si kadın.
Türkiye imzaladı ama…
İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım sonrası ulus-devletler, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için 10 Aralık 1948’de, Paris’te, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul etti. Aradan geçen 72 yılda, 10 Aralık, “İnsan Hakları Günü” olarak karşılanıyor. Türkiye, beyannameyi 6 Nisan 1949’da imzaladı. Ancak beyannamenin kabulü, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de hak ihlallerinin önüne geçmeyi başaramadı.
Hak ihlalleri artıyor
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre en az 70 gazeteci ve medya çalışanı tutuklu. Başka meslek örgütlerinin verilerine göre 100’e yakın gazeteci tutuklu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 1 Ocak-31 Ağustos 2020 tarihleri arasını kapsayan İfade, Toplanma ve Örgütlenme Özgürlükleri İhlal Raporu’na göre 2020 yılının ilk sekiz ayında 38 gazeteci ve 1 yazar gözaltına alındı. 17 gazeteci tutuklandı. 53 habere, 75 internet sitesine, 2 internet sayfasına ve 5 sosyal medya hesabına, 59 internet içeriğine ve 143 internet adresine erişim mahkeme kararlarıyla engellendi. Ayrıca henüz basılmamış olan bir kitap ile bir gazete sayısı da mahkeme kararıyla yasaklandı. Bu yıl “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla en az 24 kişi gözaltına alındı, 3 kişi tutuklandı. “Örgüte yardım ve yataklık”, “örgüt propagandası yapmak” ve “örgüt üyesi olmak” gibi gerekçeler ile en az 675 kişi gözaltına alındı, 72 kişi tutuklandı. En az 637 barışçıl toplantı ve gösteriye kolluk güçlerinin müdahalesi sonucunda bin 346 kişi işkence ve diğer kötü muamele niteliğinde uygulamalara maruz kalarak gözaltına alındı. Valilikler tarafından 33 ilde en kısası 2, en uzunu 30 gün olmak üzere 89 kez tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı.