Dış politikada büyük bir çöküş yaşayan ve yalnızları oynayan, iç politikada ise baskıcı uygulamalarıyla toplumun hemen her kesiminden ciddi tepki alan ve öfke biriktiren bir iktidar ile karşı karşıyayız. Sadece HDP, CHP de değil, AKP’den kopup parti kuranlar, yine AKP ile görünüp artık yolun sonuna gelindiğini düşünen bazı kişi ve gruplar da mevcut iktidarla bu ülkenin bir yere varamayacağını görüyor ve seslerini yükseltiyorlar. Kimi cılız kimi daha gür olsa da bu seslerin giderek büyüdüğü ve yayıldığı aşikâr. Yani iktidarın bastırma, sindirerek teslim alma siyasetine karşı toplumun ezici çoğunluğunun itirazda bulunduğu, var olana tabi olmadığı söylenebilir. Büyük kitlesel eylemler, meydanları dolduran kalabalıklar şeklinde kendisini göstermese de sesini çıkarabilen, sözünü söyleyebilen herkesin bu noktada olduğu görülüyor. Zaten geniş toplumsal taban böyle bir eğilim içinde olmasa, iktidara göbek bağıyla bağlı olan birilerinin özellikle bu dönemde çıkıp konuşmaları da mümkün değil. Eğer konuşuyorlarsa, onlar da beklenen sonu gördüğü içindir.
Dikkat edilirse hem içerde hem de dışarda var olan iktidarın ömrünü tamamladığı, gitmesi gerektiği değerlendiriliyor, dile geliyor. AB-ABD bloğu uzun bir aradan sonra açıktan AKP-MHP iktidarı aleyhine konuşmaya, söz söylemeye başladı, yaptırım tartışmaları gelişti.
İktidarın reform açıklamaları görünen o ki pek fazla ciddiye alınmadı, inandırıcı bulunmadı. AK Başkanı Michel’in, ‘bu kedi fare oyununa bir son vermek lazım’ değerlendirmesi durumu özetler mahiyette. Anlaşılıyor ki, özellikle Batı bloğu TC iktidarının bu agresif dış politikasına dur deme konusunda fikir birliği içinde. Türkiye’nin Avrupa’daki garantörü denilebilecek Almanya’nın dışişleri bakanının son açıklamaları da bu konuda önemli bir mesafenin kat edildiğini ve eylem aşamasına gelindiğini gösteriyor. Kuşkusuz, uluslararası emperyal sistem kendi çıkarlarını esas alacaktır ve Türkiye ile ilişkilerde de belirleyici yan bu olacaktır. Fakat bu çıkar ilişkilerinde TC’nin birçok müttefikine zarar verdiği ve sınırlandırılması gerektiği de artık ortak kanaat oluyor. Elbette! TC ile ilişkiler sürecek fakat bunun yeni bir formatta olacağına dair işaretler fazladır.
Dışarda böyle bir hava söz konusuyken içerdeki durumunda iktidar açısından çok farklı olmadığı, burada da var olanı değiştirme iradesinin giderek somutlaştığı görülüyor. HDP’nin bir süredir dillendirdiği ‘Hükümet istifa, erken seçim istiyoruz’ açıklamasına son günlerde CHP ve İYİ Parti de katıldı. 25 Kasım’da kameraların karşısına birlikte geçen Kılıçdaroğlu ve Akşener, ‘Erken seçim istiyoruz’ dediler. Benzer bir talebin diğer tüm muhalefet partileri ve geniş toplumsal kesimlerden geldiği de biliniyor.
Adeta ağzını açan illallah ediyor. Ülkede sözle ifade edilmeyecek bir ekonomik kriz yaşanıyor, sağlık sistemi çökmüş, eğitim yapılamaz halde, geleceğe dair plan-proje yapmak yurt insanı açısından imkânsız kılınmış, dışarıya dönük büyük bir göç hareketi almış başını gidiyor. Her yanda feryat, figan fakat buna rağmen muhalefetin ağırlıklı kısmının temel talebi: Erken seçim olsun.
Şüphesiz, bu talep yerinde ve gerçekleşmesi için uğraş da vermek gerekiyor. Fakat iktidarın erken seçim yapmaya pek niyetli olmadığı, yapsa da seçimler ile gidip gitmeyeceği meçhul. Çokça değerlendirildiği üzere Erdoğan’ın kendisini götürecek bir seçim yapmayacağı genel görüş oluyor.
Haliyle bu durumda söz söyleyenler çoğalıyor. ‘Muhalefet cephesinde yer alanlar, bugün değilse ne zaman bir araya gelecek?’ sorusu başat hale geliyor. Daha ne olmalı ki, iktidar karşıtı blok harekete geçsin, söz söylemeyi bırakıp alanlarda, meydanlarda sözünü söyler hale gelsin? Deniliyor. Dikkat edelim, HDP baharla birlikte sokaklara inmeye, doğrudan halkın içinde konuşmaya, sözünü söylemeye başladı. Ki, bu hamlesiyle partinin bir kez daha kitlelerin direngen umudu haline geldiği, iktidardan rahatsız olan büyük toplumsal tabanı etrafında topladığı görülüyor. Belki yeterli kitlesellikte, yaygın değil fakat verdiği mesaj açısından böylesi bir adres işlevi gördüğü söylenebilir.
Fakat benzer bir adımı diğer muhalefet partileri açısından söylemek mümkün değil. Hala görece demokratik bir ülkede siyaset yapar gibi açıklamalara, beyanlara tanık olmaktayız.
Halbuki! Bu partilerin liderleri ve yöneticileri neredeyse her gün ‘ülkede tek adam rejimi var, saray rejimi kuruldu’ diyorlar. Yani hem bu tür söylemlerde bulunup, görece demokrasinin dahi ortadan kalktığını söylüyorlar hem de bir demokrasi varmış gibi hareket ediyorlar. Ve öyle görünüyor ki, adına muhalefetim diyen CHP gibi güçler sokaklara, meydanlara çıkmadığı müddetçe de, ne sözlerinin bir kıymeti olacak ne de inandırıcılık sorununu aşacaklar.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan halkları bugün her zamankinden daha fazla sokakları mesken tutan, sözünü meydanlarda söyleyen bir demokrasi ittifakına ihtiyaç duyuyor. Gün kürsülerden, salonlardan çıkıp halkın içinde, halkla birlikte siyaset yapma, eyleme geçmeyi şart koşuyor. Aksi, sadece ve sadece iktidarın demokrasicilik oyununa istemeden hizmet etmek oluyor, çünkü.