Türkiye’de iktidar bloğu en büyük yönetme krizini yaşıyor. Ekonomide de siyasette de sorunlar acil çözüm beklerken, AKP ve küçük ortağı MHP, toplumun karşısına çözüm önerileri ile çıkmak yerine hâlâ artık işlemez olduğu ortaya çıkmış kutuplaştırma ve düşmanlaştırma siyasetiyle çöküşü geciktirmeye çalışıyor. Ekonomik ve siyasi krize pandemi koşullarının da eklenmesiyle beraber iktidar iyice çaresiz kaldı. Diğer taraftan iktidar bloğu içinde de bir kavganın sürdüğü artık gizlenemiyor. İktidar zayıfladıkça dağınıklığı artıyor. Dış politikada ise iktidar yine çok büyük sorunlarla karşı karşıya. Ve bu da ekonomik krizi büyütüyor. AKP-MHP hükümeti emekçi halkların her türlü talebine karşı duyarsız ve ilgisiz kalırken, hukuk reformunu bile sermaye sınıfı ile konuşuyor, sermayeye taviz vererek ekonomiyi işler tutmaya çalışıyor. Ancak emeklerinin karşılığını isteyen işçiler ve yaşam alanlarını koruma uğraşı içinde olan köylüler bunca saldırıya rağmen geri çekilmiyor ve direniyorlar.
HDP kendisine yönelik bütün siyasi soykırıma rağmen Türkiye siyasetindeki kilit parti rolünü kaybetmiyor ve mücadelesini sürdürüyor. Böylesi bir durumda, iktidarın ömrünü uzatan tek bir etken var ülkede. O da HDP dışındaki parlamenter muhalefetin iktidarın açtığı oyun bahçesinden dışarı çıkamıyor olmasıdır. Anamuhalefet partisi CHP ve Millet İttifakı’nın diğer partileri parlamenter demokrasiye dönüş için en geniş ittifakı kurma çalışmaları yerine, hükümetin gündemine endeksli cılız bir muhalefetle yetiniyor. Ne siyasette ne ekonomide iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkıyorlar. Ne siyasette ne ekonomide alternatif önerilerde bulunuyorlar. Hükümet yetkilileri gündemi belirliyor, onlar arkadan geliyor ve o sınırlar içinde muhaliflik oynuyorlar. Adeta kendi durumlarından memnun oldukları, kendi parti içi iktidarlarını korumanın öncelikli meseleleri olduğu izlenimini veriyor bu partilerin yöneticileri.
Bunun böyle olmasının temel sebebi ise bu partilerin statükocu partiler olarak ulusalcı paradigmaya sıkışmış, dahası bu paradigmanın bekçisi olmalarıdır. Tam da bu sebepten bu partiler bu konjonktürde bile Kürt düşmanlığından ya da Kürt seçmene karşı mesafeli durmaktan imtina etmiyor, HDP’nin seçmen gücünden yararlanıp yine de HDP ile beraber görülmeye cesaret edemiyor, iktidarın Kürt karşıtlığı üzerinden yürüttüğü savaş politikalarına açık ya da gizli destek veriyorlar. Muhalefet partilerinin yürüttüğü bu tutarsız siyaset geniş bir açıdan bakıldığında sömürülen emekçilere, ezilen halklara bir ihanettir. Toplum için bir umut olmayı başaramayan bu partiler, iktidarın böl ve yönet politikalarına da fazla direnemeyecektir. Ve sık sık dağılma emareleri göstermektedirler. HDP, muhalefet içindeki tek direngen partidir. Ve muhalefeti de toparlarsa HDP toparlayacaktır.