HDK Eş Sözcüsü Uğurlu, ‘Şu an Türkiye bir açık hava hapishanesi. Şu an bütün toplum tecrit altında. İşçilere, barolara, sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıların hiçbiri İmralı’dan bağımsız değil’ dedi
Yurttaşların neredeyse her güne yeni bir gündem ile uyandığı Türkiye’de, özellikle ekonomik kriz ve Kovid-19 pandemisi aylardır süregelen sorunlardan. İktidarın yaşadığı siyasal krize bağlı olarak ortada uçuşan reform söylemleri, iktidar kanadından istifalar, siyasilere yönelik tehditler ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecritin kalkması için başlayan açlık grevleri gibi bir dizi başlık yakıcılığını koruyor.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü İdil Uğur ile gündemde öne çıkan konuları Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Naci Kaya ile konuştu.
‘Emekçi ve işçiyi salgınla başbaşa bıraktı’
Mevcut iktidarın pandemi sürecini yönetme derdinde olmadığı tespitini, daha salgının ilk günlerde koyduklarını dile getiren Uğurlu, iktidarın emekçi ve işçiyi açlığa mahkum ederek, salgınla baş başa bıraktığını söyledi. Sermayeyi koruyarak toplumun geri kalanını önemsemeyen iktidarın, saklanan verilerle bunu bir başarı hikayesiymiş gibi gösterdiğini vurgulayan Uğurlu, İBB’nin İstanbul’a dair açıkladığı verilerin, daha ilk günden itibaren şeffaf olmayan Sağlık Bakanlığı’na ait verilerin doğru olmadığını açığa çıkardığını kaydetti.
Erdoğan’ın ‘Bilim Kurulu’nu suçlaması
Uğurlu, ‘Sürecin birinci sorumlusu Bilim Kurulu’dur’ sözlerini hatırlattığı Erdoğan’ın, sorumluluğu üzerinden atarak ateş topunu Bilim Kurulu’nun kucağına bıraktığını ve günah keçisi haline getirdiğini ifade etti.
Uğurlu, bu tablo içerisinde uygulanmaya başlanan yeni kısıtlama kararlarına dair şunları söyledi: Bu kısıtlamalarla küçük esnaflar kapatıldı ama AVM’ler kapatılmadı. Yani küçük esnaf iflas ederken, sermaye grupları iktidar tarafından korunuyor. Halen yurttaşların gerçekliğiyle yüzleşemediler. Görünen köy kılavuz istemiyor, iktidar bu süreci götüremiyor. İktidar halen şeffaf değil, çünkü şeffaf olma durumunda peş peşe istifalar da beraberinde gelecektir.
‘Açlık isyanına ‘mermi parasını soran’ iktidar’
Her geçen gün derinleşen ekonomik kriz ve bunun karşısında iktidarın sergilediği tutumu da değerlendiren Uğurlu, milyonlarca çalışanı etkileyecek Asgari Ücret Tespit Komisyo’nun 4 Aralık’ta toplandığını hatırlatttı. Uğurlu, “Zaten ilk olarak komisyonun yapısında bir sorun var. İktidarında çalışanlar için insanca yaşayabileceği bir asgari ücrette uzlaşma derdi de maalesef ki yok. İşçi ve emekçinin aç kalması, soğuktan donması veya kendilerini intihar etmeleri iktidarın ve işverenlerin umurunda değil. İşçilerin ‘insanca yaşama’ sloganıyla aylardır sokak sokak direnmeleri iktidarın umurunda mı, değil. Bütçede tamamen güvenlikçi politikalara para yatıran, yurttaşların açlık isyanına ‘mermi parasını soran’ iktidar, tutup da işçinin ocakta kaynayan tenceresinin derdine düşmeyecektir” tespitinde bulundu.
Açlık ve yoksulluk sınırı ortadayken, asgari ücretin vergilerden muaf 4 bin TL olması gerektiğini söyleyen Uğurlu, bu taleplerinin işçi ve emekçinin “insanca yaşama” sloganı olduğunu vurguladı.
Gece yarısı kapılar kırıldı’
Erdoğan’ın reform söylemlerini de değinen Uğurlu, reform söylemlerinin ardından ülkenin dört bir yanında yüzlerce kişinin operasyonlarla gözaltına alındığına işaret ederek, “Gece yarısı kapılar kırıldı. Bu nedenle reform açıklamalarının muhalefet kesimlerine bir iyileştirme getirmesini beklemek hayal olur” dedi.
Tek adamlığın gücü?
Uğurlu, bir yanda reform dillendirilirken diğer tarafta Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi ile Bülent Arınç’ın istifasını da değerlendirdi. Uğurlu, şu tespitlerde bulundu: Arınç’ın yaptığı açıklamalardan sonra Bahçeli’nin yaptığı hamle işin siyasetten muhatabının kim olduğu ortaya çıkardı. Yine Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nun tehditlerini bu minvalde okumak gerek. Tek adam olduğu iddia edilen kişinin MHP’den ve Çakıcı’dan bağımsız bir şey yapamayacağı belli oldu. AKP, Bahçeli’nin hamlesini çok iyi okudu. Zaten ardından Arınç istifa etmek zorunda bırakıldı. Türkiye’nin evrensel hukukla bir bağı kalmamıştır. Bu çok nettir. Bu hukuksuzluğu görmemek düşünceden yoksun olmak demektir.
Bahçeli’nin AKP’ye mesajı; ‘farklı bir arayışa girme’ mesajıdır. Yine MHP, AKP’ye; ‘Öyle Avrupa’ya göz kırpmak yok, bana mahkumsun’ mesajını verdi” diye konuştu.
Bodrumda 4’lü fotoğraf
Erdoğan’ın “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz” söylemlerine de atıfta bulunan Uğurlu, Türkiye’nin değil evrensel hukuku, kendi hukukunu bile uygulamaktan çok uzaklaştığını ifade etti. Yine iktidarın küçük ortağı olarak tanımlanan Bahçeli’nin sözlerinden sonra reform söylemlerinin rafa kaldırılması yüzlerinin nereye dönük olduğunu göstermiyor mu? AKP iktidarının yüzünü döndüğü yer Bodrum’da çekilen 4’lü fotoğraftır. Eğer çok iyi bakarlarsa o fotoğrafa 1990’lı yılardaki Tansu Çiler yönetimini görecektir. Alaattin Çakıcı’yı, Mehmet Ağar’ı, faili belli cinayetleri görecektir” diye belirtti.
Tecritin etkisi
İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit derinleştikçe toplum üzerindeki baskıların arttığını ifade eden Uğurlu, şunları söyledi: Kürt sorununun güvenlikçi politikalar ile çözmeye çalışan iktidar tecridi derinleştiriyor. Belki Kürdistan’da Kürtçe tabelalar indirilip belediyelere kayyımlar atanıyor, seçilmiş belediye başkanları tutuklanıp cezaevlerine konuluyor ama batıda asgari ücret en düşük seviyede tutuluyor. Vergileri artırılıyor. İşsizlik artıyor. Dolar her geçen gün artıyor. Daha çok yoksullaşıyor halk. Bunların hepsi domino taşları gibi birbirini etkileyen etmenler. Tecrit bu anlamda halkın yaşamını doğrudan veya dolayı olarak etkileyen bir durum”
‘Sadece tutukluların sorunu değil’
İmralı tecridine karşı başlatılan açlık grevlerini bu anlamda toplumun özgürlüğü için önemli olduğunu vurgulayan Uğurlu, devamla şunları söyledi: Toplum kendi özgürlüğü sahiplenmeli. Toplumun özgürlüğü İmralı’nın özgürlüğüyle alakalıdır. Birbirinden bağımsız değil. Şu an sadece İmralı’da mı tecrit uygulanıyor, hayır. Şu an Türkiye bir acık hava hapishanesi. Şu an bütün toplum tecrit altında. İşçilere, barolara, sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıların hiçbiri İmralı’dan bağımsız değil. Bunun için açlık grevlerine destek vermek gerekiyor. Bu sadece cezaevindeki tutukluların sorunu değil. Toplumun bu sese ses vererek güç vermesi gerekiyor.
‘Çözümün anahtarı İmralı’da’
İktidara; “Eğer evrensel hukuk ve kalıcı barış konusunda bir şey yapılmak isteniyorsa Avrupa Birliğine veya Biden’e mesajlar yollamaya gerek yok” diye seslenen Uğurlu, son olarak “Bunun anahtarı İmralı’dadır. Çözüm gücü İmralı’dır” şeklinde konuştu.
İSTANBUL –