Her seçimde yeni bir söylemle ve kadrolarla yoluna devam ederken 2015’de tek parti iktidarını kaybeden AKP, 2016’dan itibaren güç kaybetme ve bölünme süreci yaşamaya başladı. Bu süreçte iktidarının devamlılığını sağlamak için MHP ittifakı ile rejim değişikliğine gitmesine karşın, uzun süre iktidarda kalan düzen partilerinin doğurgan nitelik kazanmasının bir yansıması olarak iki parti birden doğurdu. Gelecek Partisi (GP) lideri Davutoğlu ile Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) lideri Babacan, AKP’de görev ve sorumluluk aldıkları dönem politikaları üzerinden siyasete soyundular. Babacan, 2002-2011 dönemi IMF destekli ekonomi politikalarını, Davutoğlu da 2009-2016 dönemi dış politikalarını kendilerine temel alarak AKP’nin eski çizgisi üzerinden siyasal hat oluşturma amacıyla yola çıktılar.
GP ve DEVA’nın, AKP’yi bölecek, parlamentodaki konumunu değiştirecek, erken seçime zorlayacak ve iktidardan düşürebilecek düzeyde bir fonksiyon üstlenme potansiyelleri yok. Ayrıca görev aldıkları dönemlerde AKP iktidarının tüm icraatlarından sorumlu kişiler olarak Babacan ve Davutoğlu’nun, yaptıkları onca işlerdeki sorumluluklarından hiç söz etmeksizin aynı kulvarda yürümeye çalışmaları da siyasal bir handikap oluşturuyor. Ancak hala birinci parti konumunda olan AKP tabanını yanlarına çekmeleri ve iktidarı kaybetmesi halinde çözülme ihtimali olan bu partiye bir alternatif yaratma çabaları reelpolitik bir tutum olarak ön plana çıkıyor. Her iki partinin rejim değişikliği amacıyla güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş söylemleri de eskiye dönüş çabalarını yansıtıyor.
Cumhur İttifakı’nın giderek güç kaybetmeye başlaması ve muhalefetle iktidar arasındaki oy farkının iyice azalması, yeni bir seçimde GP ve Deva’nın yüzde 3-5 oranında oy almaları siyasal dengeleri değiştirebilecek bir sorun oluşturmakta. Bu bakımdan AKP seçmeninin oylarını tırtıklayarak varlıklarını sürdürmeye çalışacak olmaları parti yönetimini kaygılandırıyor. Öte yandan, AKP kurucularından İhsan Arslan’ın, Kemal Albayrak’ın, Berat Albayrak’ın, Bülent Arınç’ın ve Cemil Çicek’in partinin temel politikaları ve yönetim tarzı konusunda yönelttikleri eleştiriler AKP’yi yapratırken, Davutoğlu ve Babacan’nın ellerini güçlendiriyor. Önünümüzdeki süreçte parti içi çelişkilerin giderek derinleşeceği ve partiden yeni kopmaların veya uzaklaşmaların olabileceği yönünde öngörüler, AKP’yi yeni politik manevralar yapmaya zorluyor. İktidardaki partilerin kendi içlerinden yıpratılması, bölünmeler ve parçalanmanlarla güç kaybederek iktidarı kaybetmesi, Türk siyasal geleneğini doğrular nitelikte olduğu için, bu gelişmeler AKP’nin geriye sayma parametrelerini oluşturuyor.
İktidarı yitirdiğinde yok olacağınının farkında olan AKP, “Benden sonrası tufan!” anlayışıyla her şeyi iktidarını sürdürmek uğruna yapıyor. Artık kuruluş öncüllerini ve devraldığı ideolojik ve siyasal mirası tüketmiş olarak 2017’den beri MHP destekli Türk İslam milliyetçiliğine bel bağlıyor. Müesses nizam partilerinin kendi beka sorunlarını ülkenin milli güvenlik sorununa indirgeyerek şanlı bir gelecek vaadiyle kitleleri kolay yoldan etkilemeyi ilke edinen Türk siyaset anlayışı, AKP döneminde iktidarın olanaklarından nemalanma ve nemalandırma amacına dönüşmüş durumda. 18 yıllık iktidarı sürecince “Her şey iktidar için, her şey AKP için, her şey rant için” söylemi tek amaç haline gelirken, Türkiye ve dünya tarihinde hiç olmayacak bir şekilde 11 milyonu bulan parti üyeliğinin yarattığı kitlesel çıkar birliği, iktidarın tahkimini sağlıyor. Partinin yönetici kadrolarından devletin bürokratik ve askeri elitine, partinin aktif üyelerinden hısım ve akrabalara, ihalelerle semirtilen iş insanlarından tarikatlara kadar tüm yandaşlar için yaratılan olağanüstü ayrıcalıklar, AKP’yi ayakta tutuyor.
Bu olguların farkında olan Davutoğlu ve Babacan, AKP pratiğinden edindikleri siyasal ve örgütsel tecrübeler ışığında yollarına devam ederken, asıl rollerini Erdoğan sonrasına oynamaya hazırlanıyorlar. Siyasal arenada izledikleri yol ve yöntem, tüm müesses nizam partileri için geçerli olan Türk tarz-ı siyasetine uygun olarak, egemen ulus ve devlet şovenizmini, Türk milliyetçiliğini, dini muhafazakarlığı, devletten, sermayeden ve emperyalizmden yana olmayı, statükoyu ve sistem savunuculuğunu, lidere ve güce tapınmayı, entrikacılık, komploculuk ve kumpasçılık yapmayı ihmal etmeden yollarına devam ediyorlar.