Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ ile Êzidîlerin yaşadıklarını konuştuk
Şengal Kürdün kanayan yarası, Êzidîler varlığını sürdürebilmek için 73-74 fermana göğüs gelmiş bir toplum. İnançları ve dillerinden dolayı defalarca saldırılara maruz kalmış ve her seferinde kendini yeniden inşa etmiş bir toplum. 3 Ağustos 2014’te IŞİD’in soykırım yaptığı Şengal’e yönelik yeni bir saldırının planı yapılıyor. On binlerce insan hayatta kalabilmek için kendini dağlara vurdu. Göç yolunda onlarca çocuk açlıktan ve susuzluktan yaşamını yitirdi. Bazı anneler sütü olmadığı için bebeklerinin dudaklarını tükürüğü ile ıslatıyordu.
Açlık ve susuzluktan öldüler
Yüz binlerce Êzidî yerinden yurdundan edildi. Yetmedi yaşama tutunmak için göç ettikleri yerlerde de zor koşullarla sınandı. Diyarbakır, Siirt, Şırnak ve Bitlis’te Êzidîler için kurulan kamplar bölge kentlerindeki Demokratik Bölgeler Partisi belediyelerine atanan kayyumlar tarafından boşaltıldı. Yetmedi, onları katleden IŞİD’liler ile aynı kamplarda kalmaya zorlandı. IŞİD’lilerin bulundukları kamplarda kalmayı reddeden Êzidîler buralardan başka yerlere göç etmek zorunda bırakıldı ve insan tacirlerinin insafına terk edildiler. Ve daha sonra bu insanlar dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Aralarından birçok kadın iltica ettikten sonra Êzidîlerin yaşadığı vahşeti duyurabilmek için yaşadıklarını anlattılar, bir daha asla demek için örgütlendiler. Dosyamızın üçüncü yani son bölümünde Êzidî kadın ve çocukların yaşadıkları onca vahşete rağmen nasıl direndiğine yer vereceğiz.
Zorla Müslümanlaştırılma
Binlerce Êzidî kadın tecavüze uğradı ve bunun sonucunda hamile kaldı. Uluslararası hukuk tecavüz ve zorla hamile bırakmayı soykırımın parçası olarak değerlendiriyor. Nitekim Êzidîlerin inançlarından dolayı bu çocukları kabul etmesi çok zordu. Şimdi IŞİD’in tecavüz ettiği Êzidî kadınların doğurmak zorunda kaldığı bu çocuklara Güney Kürdistan’ın Hewlêr ve Süleymaniye kentlerinde gönüllü Êzidî pirleri tarafından bir yetiştirme yurdunda bakılıyor. Ancak bu bilgileri bizimle paylaşan ve güvenlik gerekçesiyle ismini vermek istemeyen kaynağımız, çocukların KDP tarafından Müslümanlaştırıldığını ve gerekçe olarak babalarının Müslüman olmasını öne sürdüğünü söylüyor. Yani KDP’ye göre IŞİD’liler soykırımcı da olsa sonuçta Müslüman! Ve buna dayanarak KDP yönetiminin çocuklara bu yönlü zorla eğitim verdiğini söyleyen kaynağımız, bu yurtlarda en büyüğü 5 yaşından olan yaklaşık 70’in üzerinde çocuk bulunduğunu söylüyor.
Soykırım suçu
Merkezi Paris’te olan ve 192 ülkeden insan hakları kuruluşlarının temsil edildiği FIDH (Uluslarası İnsan Hakları Federasyonu) Genel Başkan Yardımcısı Avukat Reyhan Yalçındağ ile Êzidîlerin yaşadıklarını konuştuk. Soykırımın bitmediğini, 6 yıldır devam ettiğini dile getiren Yalçındağ, “Öncelikle 250 bin gibi bir rakam var elimizde. Ve sadece bir güne yaymamak lazım, bunun sonrası da var. Artçı deprem gibi düşünün. Biliyorsunuz hâlâ saldırılar olabiliyor. Hâlâ güvenlik sorunu var ve hâlâ insanlar yerinden yurdundan ediliyor. O yüzden gerçek sayı bunun çok üzerinde. Bir de Êzidî nüfusunu göz önüne aldığımız zaman tam da işte Birleşmiş Milletler’in Haziran 2016 raporunda vurgulandığı üzere bu soykırım suçuna denk geliyor. Çünkü kaçırılan çocuklar ve kadınlar ile birlikte 6 bin ile 8 bin arası tahmini veri var elimizde. Kurtarılan ve yaşamını yitirenlerle birlikte, halen nerede olduğu bilinmeyen kadın ve çocuk sayısı 3 bin 400 olarak belirlenmiş durumda. Tabii bunlar biraz aşağı biraz yukarı rakamlar olabilir. Çünkü biliyorsunuz başka başka ülkelerde de açığa çıkabiliyor. Mesela ferman günü bütün ailesi öldürülüp kendisi ve iki kardeşi kaçırılan Hadiya Khudeda Hussein’in biliyorsunuz kardeşleri 2017’de Türkiye’de Kırşehir’de ortaya çıktı” diyor.
Öldürülen 40 yaş üstü
Soykırımda özellikle belli yaş araklılarındaki kadınların katledildiğine dikkat çeken Yalçındağ, “Gerek Şengal bölgesinde açılan bütün o toplu mezarlardaki yaş ve cinsiyet dağılımına baktığımızda -çünkü otopsi raporlarında peyderpey açıklanıyor. Hâlâ devam ediyor. Çünkü sürekli olarak toplu mezarlar olduğu ortaya çıkıyor- bu toplu mezarlardan çıkan kadınların hepsi kırk yaş ve üzerinde. Ve çeşitli yaşlarda erkekler var. Bu toplu mezarlarda 40 yaş altı kadınlara rastlamamızın nedeni bunların kaçırılması ve birkaç Arap ülkeleri arasında el değiştirildiğini biliyoruz” diye kaydediyor.
İnternette satılıyorlar
Kaçırılan kadın ve çocukların kurtarılması için mücadele ise sürüyor. 21 yüzyıla korkunç bir şekilde ismini yazdıran IŞİD, internet aracılığıyla Êzidî kadınları satıyor. Az sayıda da olsa bu internet aracılığıyla kendi akrabalarını bir şekilde para ile satın alarak kurtaranlar oluyor. Onlardan biri de Hadiya Khudeda Hussein’dir. Hadiya bir amcasının oğlu tarafından internette fark ediliyor ve onun aracılığıyla parayla tekrar geri alınıyor. Hadiya hamileyken kaçırılıyor, çocuğunu doğuruyor ama aynı gün 4 yaşındaki kaçırılan oğlundan bir daha haber alamıyor. Bunun gibi pek çok örnek var.
Kadınlara kapı açılır
Yaşamını yitiren Êzidîlerin Ruhani Lideri Baba Şeyh, Êzidî toplumunun bugün dünya içerisinde yalnızlaştırılmış haline ve bu kadar kırıma uğramış olmasına rağmen kendi kimliğini yaşatabilmesi adına cesaretlendirici bir açıklama yapar. Ve şöyle der: “Bu kadınlar ve kaçırılan kız çocukları ve erkek çocukları nerede bulunurlarsa bulunsunlar bize ulaştıkları andan itibaren bizim çocuklarımızdır.” Bu açıklama ile ilk kez Êzidî inancında bir kural değişikliği yapılmış olur. Çünkü Êzidî inancına göre tecavüz sonucu doğum yapmak zorunda kalanların topluma kabul edilmesi yasaktır. Bu ilk kez değiştirilmiş oldu. Bu açıklamanın ardından birçok doğum yapan kadın tekrar ailelerine ulaşır ve hayatlarını kurmaya çalışır.
Soyu kırma hamile bırakmadır
Bu kadınların yaşadığı travmanın boyutunu, içeriğini, etkilerini sorduğumuz Yalçındağ, “Onları anlatmak günler, geceler sürer. Ama gerçeklik babında oradaki çocuklarıyla gelebilen bazı kadınların oradaki kamplarda kaldığını biliyoruz. Bu Bosna Hersek’te oldu, Sudan’da oldu, Kongo’da oldu. Biz bunu biliyoruz, deneyimledik. Bu anlamda raporlar da var. Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bütün bu deneyimlerde aslında sistematik olarak öldürme ve tecavüz etme, kaçırma vs. birçok yönelim soyu kırma olarak tanımladığımız, kadını işte işgalcinin, sömürgecinin tecavüzü sonrasında hamile bırakma suretiyle soykırımı gerçekleştirmek olarak kabul ediliyor. Ve komisyonda özel bir tanımdır. Zaten soykırım suçu tanımlanırken bütün bu bahsettiğim sıralanmıştır. Bir tanesi de soyu kırma amaçlı zorla hamile bırakma diye özetleyebilirim. Bu vesileyle de yereldeki diğer kamplarda tecavüz sonucu çocuk doğuran annelerin olduğunu biliyoruz. Bu sorun hâlâ devam eden bir sorun” diyor.
Müthiş bir direnişleri var
İltica ettikten sonra intihar eden kadınlara dair de konuşan Yalçındağ, “Sadece Avrupa’da değil Kanada’da, Avusturalya’da hatta dünyanın birçok yerinde varlar. Avrupa’da olağanüstü bir güçle ayakta kalan kadınlar da var, intihar edenler de. Yani pandemi her şeyi etkilediği gibi bizim çalışmalarımızı da etkiledi. Bizim pandemiden hemen önce gerçekleştirdiğimiz bir konferans vardı Brüksel Parlamentosu’nda ve başkanı bir kadındı, onun ev sahipliğinde gerçekleşti. Ve politikacı kadınlar büyük bir duyarlıkla katıldı. Bu konunun tanınmışlığı da oldukça yüksek. Avrupa’da ortalama bir haber takip eden insan dahi Êzidîleri biliyor. Ve örnek vermek gerekirse bu Brüksel Parlamentosu’ndaki oturumlarda burada hayatta kalan kelimesini tercih ediyoruz, kurtulan veya mağdur değil de yani fermandan kurtulabilen diyebilirim bu sebeple de açık isimleri ile konuşmak istediler. Yani bırakın görünmeme tercihini gelip çatır çatır ayaklarının üzerinde durarak orada bütün herkesin huzurunda dik bir şekilde tüm yaşadıklarını anlatmak istediklerini söylediler. Bu onların tercihiydi. Bu tamamen onların iradesine kalmış bir şeydi. O sebeple de isimlerimizi de değiştirmek istemiyoruz dediler. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. Bunlar aynı zamanda hayatın içinde olan kadınlar. Dil öğrenmeyi de bırakmıyor, Şengal’de kalan diğer akrabaları için de mücadele ediyor” diye vurguluyor.
Yapılanlar insanlık suçu
Bunun dünya kadınlarının sorunu olduğunun altını çizen Yalçındağ, “Bunu sadece Êzidî kadınların şahsına yapılmış ya da sadece kadın kırımı olarak tanımlamıyoruz. Bunu insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak görüyoruz ve kadın hareketine tabii ki. Bu anlamda konunun Uluslararası Ceza Mahkemesi olmak üzere ya da DAİŞ’in varlığını devam ettirdiği Irak’a ve Suriye’ye baktığımızda çatışmaların ağır bir şekilde devam ettiği için geçiş süreci adalet mekanizmaları oturmuş değil. Dolayısıyla şu anda aslında İnsan Hakları Fedarasyonu’nun böyle bir gündemi var. Êzidî Soykırımı için çalışmalarını yürütüyor. Şu anda Brüksel, Almanya ve Paris’te DAİŞ’e yönelik açılan davalar var. Sadece öldürme değil, canavarca hisle öldürme de değil onu çok daha aşan bir boyutu ile bilinçli, bir inanç grubuna dayalı etnik grubuna -çünkü Êzidîlerin tamamı Kürt- ve sonra onların yok edilmesine dönük suçlar işlendiği için o mekanizmaların hayata geçirilmesi için bir çaba ve mücadele ile çalışma devam ediyor” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye’nin rolü…
IŞİD, Türkiye ve bölge kentlerinde de büyük katliamlar yaptı. Peki, Türkiye’nin Şengal Soykırımı’ndaki rolü neydi? Bu konuyu da konuştuğumuz Av. Reyhan Yalçındağ, şu hususlara dikkat çekiyor: “Bunların hepsinin DAİŞ tarafından yapıldığı biliniyor. Aynı zamanda Türkiye’de yapılan insanlık suçlarını da hatırlamak gerekiyor. Diyarbakır’daki 5 Haziran mitingi, 10 Ekim Ankara mitingi, 20 Ağustos 2016’da Antep’teki düğüne yönelik yapılan bombalı saldırı tamamı çocuk ve kadın 44 kişi yaşamını yitirdi. Bir de Suruç Katliamı bütün bunları yan yana koyduğumuzda -bir de bu dosyalarda biz müdafi avukatlığı da yaptık aynı zamanda- ve müdahilliklerimiz esnasında sanık beyanları ve tanık beyanları ile dosyaya giren bilgi, belgeler esasında son derece vahim durumlara işaret ediyor.”
Bu halk unutur mu?
Türkiye’de inanılmaz bir istihbarat olduğuna dikkat çeken Yalçındağ, “Böyle bir istihbarat istenmiş olması durumunda önleyebilme yetenekleri bile vardı ama dönemin başbakanı Davutoğlu ne dedi? Bombalar patlamadığı sürece tutuklama tedbirini gerçekleştiremeyiz. Bakar mısınız şimdi on binlerce insan hakaret suçundan ifade özgürlüğü kullandığı için, sosyal medya paylaşımı yaptığı için ya da seçilmişler pervasız bir biçimde anayasaya aykırı bir biçimde tutuklandıkları bir ortamda insanlığa karşı suç işleyen canlı bombalarla alakalı dönemin başbakanı kalkıp bunu söyleyebiliyor. İşte bunu bu halk unutur mu? Unutmayacak tabii ki. En azından bu dosyalarda adil bir sonuca bizler erişene kadar unutturmayacağız” diyor.
Şengal kendini yönetmeli
Şengal’in Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Irak merkezi hükümeti arasında bir çözülememiş statü sorunu da olduğunu belirten Av. Reyhan Yalçındağ, “Bundan dolayı her iki taraf rahatlıkla sorumluluğu üzerinden atabiliyor. Saldırılar aslında statüsüyle alakalı bir durum, o yüzden bir de burada uluslararası belgelere atıfta bulunarak söylemek istiyorum. Halkların kendi kaderini tayin hakkı var. Dolayısıyla Şengal halkına sorulması gerekiyor. Nasıl bir statü ile yollarına devam etmek istiyorlar? Çünkü 73 defa soykırıma uğrayan kendileri. Bizler onlar adına asla konuşamayız. Hiç kimse onlar adına konuşamamalı. Fermanın üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen hâlâ büyük tehdit altındalar. Bombalamalar, saldırılar bitmiyor. Güvenlik sorunları hâlâ var. Dolayısıyla orada birinci adres bana göre Şengal halkı olmalı. Birleşmiş Milletler’in gözetiminde bir statü sahibi olmalı ve bundan sonra daha güvenli bir şekilde yaşamaları sağlanmalı” ifadelerini kullandı.
BİTTİ
Dosyanın ilk bölümü için: https://yeniyasamgazetesi6.com/kdpnin-sucu-kacmaktan-ote-2/
Dosyanın ikinci bölümü için: https://yeniyasamgazetesi6.com/vicdan-insanin-tanrisidir/