IŞİD’in esir alıp 22 saat kafeste tuttuğu Êzidî Sewdet Mısri Ahmed yaşadıklarını gazetemize anlattı: 11 kişiyiz evde. 3 kuzen, 8 aile ferdi. Annem, babam, ablam orada öldürüldü. 4 kardeşimle kaçırıldık, ayrı bir yere götürüldük. 6 yıl oldu kimseden haber alamadım
Gülcan Dereli/İstanbul
3 Ağustos 2014’te IŞİD’in göstere göstere yaptığı ve dünyanın izlemekle yetindiği Şengal Êzidî Soykırımı’nın yaraları dahi sarılmamışken, üstelik hâlâ binlercesi kayıp iken yeni bir soykırım planı yapılıyor. Dünya tarihinde dili ve inancından dolayı Êzidî Kürtler kadar soykırımdan geçirilmiş az toplum vardır. 73-74 fermanı yaşamış kaç toplum ayakta kalmayı başarabilmiştir? Êzidîler maruz kaldıkları 73-74 fermana rağmen her seferinde küllerinden yeniden doğuyor. Dosyamızın 2. bölümünde IŞİD’den kurtarılan ve yaşama tutunarak mücadele eden Êzidî Kadın Aktivisti Sewdet Mısri Ahmed var. IŞİD tarafından vahşete maruz kalan binlerce Êzidî kadından biri olan Sewdet yaşadıklarını gazetemize anlattı.
Kimileri bu hikâyeleri okumaya, duymaya çekinirken Êzidî kadın ve çocuklar bu vahşeti yaşadı. En ağır işkencelere maruz kaldı, köle pazarlarında satıldı, defalarca tecavüze uğradı, demir kafesler içinde meydanlarda yakıldı. Çocuklar, anne ve babasız bırakıldı, katledildi, soysuzlaştırılmak istendi, kendi dilleri unutturuldu, zorla Müslümanlaştırılmak istendi. Ancak IŞİD’in hayallerini özgürlük savaşçıları bitirdi. Esir alınan binlerce çocuk ve kadın özgürlük savaşçıları tarafından kurtarıldı, kurtuldu. IŞİD’den kurtulmayı başaran Sewdet Mısri Ahmed, bu vahşeti yaşayanlardan sadece biri.
- Nasıl esir düştün, neler yaşadın? Kaç yıl esir kaldın? Bize yaşadıklarını anlatabilir misin?
7 Ağustos 2014’te esir düştüm. 22 saatlik, demir küçük bir kafes içinde dizüstü bir şekilde oturarak yolculuk ettim. Gözümü açtığımda Musul’daydım. 2 yıl birinin kölesi oldum, birinin kölesi iken birkaç kişiye de satıldım. Uzun, zayıf, çok iyi bir Arapçası ve İngilizcesi olan birinin kendisini tanıtmasıyla kendime geldim. Bir yıkımın yaşandığını adını daha sonra öğreneceğim Family Wedding Hall diye bir düğün salonunun zemininde yüzlerce kadın ve çocukla beraber yerlerdeydik. Birisi aramızda geziyor, gezerken vücutlarımıza basıp, bizleri ezip bağırıyordu. ‘Ben Adel Jazrawi, satışınızdan ve ganimet olarak verilmenizden sorumlu kişiyim. Bana itaat, verildiğiniz kişiye kölelik yapacaksınız, anladınız mı?’ Bu ses benim için artık zihinsel olarak sonsuz bir tutsaklığın başlangıcı olmuştu. Zihnimde Jazrawi’nin bağırıp bende yaratmak istediği rıza, alışma ve pes etme duygularının hepsine karşı vermem gereken savaşın haritasını çiziyordum.
Bir ses duydum, uzun bir yankıyla hepimize yaşananların özetini gösterecek bir sesti bu: Umi, umi, umi… (Anne, anne, anne) 12 yaşında yeşil gözlü, yüzünde güneşi kıskandıracak güzellikte benekleri olan bir çocuğun sesiydi. Herkes sustu. Bir anlık da olsa dizlerimdeki kesikler, yüzümdeki morluklar ve başımdan koparılan avuç dolusu saçların ağrısını unutmuştum. Artık sadece kalbimdeki sızı ile baş başa kalmıştım. Jazrawi, suskunluğu bozan o hamlesini yaptı. Küçük çocuğa yaklaştı, anne deyişinin yüzlerce kat daha ağır bir sesin çıkmasına neden olan o tokatla hepimizin kulaklarını sağır eder hale getirdi. Küçük kızın saçlarından tutup dışarı sürükledi ve bir daha asla ne gördüm ne de haber alabildim. Bu yaşanan olay bende bütün umudu yok ettiyse de kısa sürede bunu öfkeye dönüştürüp neler olacağını beklemek istedim.
Satılmıştım… Aylık 50 dolara Ebu Hanef diye birine. Düğün salonundan bize kara çarşaf verilmesini beklerken biri ile karşılaştım. Asım Jazaeri. Beni görür görmez ‘Bana bunu ayırın’ dediğini duydum. Çok bozuk bir Arapça ile. Daha sonradan öğrenecektim ki örgütteki gençlerden sorumlu bir Fransız komutan. Bu yüzden kendisine Ebu Asım Jazaeri deniliyordu. Jazrawi karşı çıkmadan direkt benim artık Jazaeri’ye ait olduğumu söyleyince bunun üst düzey biri olduğunu anlamıştım. Ve artık kafamda kurguladığım kaçma, teslim olmama, rıza göstermeme ve alışmama durumlarının hepsi uçup gitmişti. Her şey benim için artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak bir biçimde değişecekti. Günler geçiyor ve biz Musul’dan Rakka’ya taşınmıştık Ebu Asım Jazaeri’nin diğer dört karısıyla beraber.
Asım eve çok uğrayamazdı. Bu nedenle diyebilirim ki, bir günde sistematik bir biçimde 18 kişinin tecavüzüne uğradım. İnanabiliyor musun Asım’dan beni koruması için yardım istiyordum. Ben sadece sana aitim diyorum başka kimse bana sahip olmasın diye yalvarıyordum. Ama maalesef bu bir çözüm değildi. Bunu söylediğim için düzenli bir biçimde dayak da yiyordum. Hamile kaldım. Doğurmak istemiyordum. Asla doğurmayacaktım. Düşük yapmak için kilolarca yükün altına giriyordum, çamaşır suyu içiyordum, ilkel yöntemler deniyordum. Doğurmadım, doğuramazdım! Dayak, işkence, tecavüzle günlerimiz geçiyordu. Ölmeyi hep düşündüm. Ama her zaman ailemi bulma umuduyla bir kere daha katlandım tecavüzlerine, seks köleliklerine, idrarlarını içmelerime… Bir defa yüksek sesle tekrar eder misin söylediklerimi. ‘İdrarlarını içmeye katlandım’ Kaç yıl tutsak kaldın demiştin ya, 3 yıl değil hayır, tutsaklık burada gizli işte. Bu cümlede. Sence kaç yıl esir kaldım?
- Ailenden kaç kişiyi kaybettin? Kurtulduktan sonra yakınlarına ulaşabildin mi?
Şengal’in girişinde bir yerde oturuyorduk ailemle. O dönem 3 tane de kuzenim bir süredir bizde kalıyor. 11 kişiyiz evde. 3 kuzen, 8 aile ferdi. Annem, babam, ablam orada öldürüldü. İki kız kardeşim, iki küçük erkek kardeşim ve ben kaçırıldık. Kuzenlerim ve erkek kardeşlerim başka yerlere, ben ayrı bir yere, kız kardeşlerim ayrı bir yere götürüldü. Kimseden haber alamadım. 6 yıl oldu. Hiç kimseden haber alamadım. Bu candan kandan bağlı olduğum insanların kaybıydı. Bir de bize ihanet edip bizi bu yaşananlara mahkûm eden peşmergelerin, bölgesel yönetimin bende ölümleri var, sonsuza kadar…
- Nasıl kurtulmayı başardın, yardım eden oldu mu?
2017’de örgüt iyice güç kaybediyordu. Bir hava saldırısı gerçekleşmişti ve Asım ile beraber onlarca üst düzey yönetici öldürülmüştü. Uzun zamanlar duyduğum bir şey vardı. Örgüt içerisinden birileri, 5-6 bin dolara seni oradan kaçırıp Türkiye’ye kadar getirebiliyorlarmış. Bu benim biten umutlarımın bir nevi yeniden yeşermesine neden oldu. Para çalmaya başladım Asım ve diğerlerinden. Bunu biriktirdim. Asım’ın ölüm haberi teyit edilince artık biraz daha rahattım. Bir fidyeci bulup hazırlıklara başladım. Türkiye’ye geldikten sonra hiç zaman kaybetmeden arkadaşlarımı arayıp bulmaya çalıştım. Birkaç kişiye sosyal medya üzerinden ulaştım. Bir şekilde bir para toplandı ve 43 gün süren bir yolculuk sonrası artık Norveç’teydim.
- Şimdi neler yapıyorsun, nasıl yaşıyorsun?
Adına yaşam denilir mi bilmiyorum ama bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorum. Psikolojik destek alıyorum iki yıldır. Burada arkadaşların bir araya gelip kurdukları küçük bir dayanışma derneğimiz var onların faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyorum. Oturum almaya çalışıyorum. Aileme hâlâ bile ulaşmaya çalışıyorum. Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu’na (CIJA) veri topluyor, IŞİD’lilerin insanlık ve savaş suçlarından dolayı yargılanmaları için daha fazla tanık ve delillere ulaşmaya çalışıyorum. O ismini bilmediğim küçük çocuğa atılan tokat sesini unutmaya, bir günde 18 kişinin tecavüzüne uğramanın neler yaşattığını bilinçli bir öfkeye dönüştürmenin gayretlerini veriyorum. Şimdi nasıl yaşıyorsun sorusu aslında bizim için şöyle anlaşılıyor: ‘Hâlâ nasıl yaşayabiliyorsun?’ Yaşadığımız yok, öyle görünüyor.
NOT: Sewdet Mısri Ahmed’e hikâyesini anlatması için güç veren Rebwar Ahmed Safi ve çeviride yardımcı olan Gülnaz Parıldak ile gazetemizin editörlerinden Mehmet Elma’ya katkılarından dolayı teşekkür ederim.
19 Êzidî kadın demir kafeste yakıldı
IŞİD, Haziran 2016 tarihinde Musul’da şehrin meydanında 19 Êzidî genç kadını seks kölesi olmayı reddetmesinin ardından vahşice diri diri yakar. Kadınları nasıl vahşice demir parmaklıklı kafesler içerisinde yakıldığı yine Êzidî Nadiya Beşar isimli bir kadın tarafından sahnelenir. Êzidî kadınların vahşice katledildiklerini tüm dünyaya ulaştırmak ve vahşi cinayeti gözler önüne sermek için büyük çaba harcayan Nadiya Beşar’a kardeşi ve iki arkadaşı yardımcı olur.
Çocuklar…
Peki, Êzidî çocuklar nasıl bir vahşet yaşadı. Kaçmayı başarabilen çocukların birçoğu susuzluktan öldü. Binlercesi esir düştü. Esir düşen 11 Êzidî çocuk 24 Şubat 2019’da Dêra Zor’un Hecin beldesine bağlı Baxoz köyünde IŞİD’ten kurtarılmıştı. Kurtarılan çocukların yaşları 7 ile 15 arasında değişiyordu. Bu çocuklar IŞİD tarafından dini ve askeri eğitimden geçirilmişti.
Ne tarih unutur ne de bizler
- KDP’nin sizi savunmadan çekilmesi hakkında ne düşünüyorsun?
Bir hikâye var. Dernekten bir arkadaşımız anlatmıştı. Anımsayabildiğim kadar anlatacağım. Kürdistan özerkliğini ilan edince, Mele Mustafa Barzani halkı bir meydana toplar ve yüksekçe bir yere çıkar şöyle bir konuşma yapar: “Kardeşlerim, şu ana kadar neler olduysa oldu, artık özerk bir bölgeyiz. Devletimiz, yönetimimiz, dilimiz ve topraklarımız var. Bu saatten sonra hepimiz bu topraklarda özgürce yaşayacağız. Kin, düşmanlık ve ajanlık bitmiştir.”
Herkes alkışlar, aralarından biri çıkar Serok Mıstefa der, beni tanıdınız mı? Mele Mustafa Barzani biraz baktıktan sonra tanır. Kabul etmiyorum der, öne çıkan vatandaş. “Biz saldırılar karşısında eşlerimiz çocuklarımızla dağlara sığınırken yerlerimizi düşmana söyleyenler aramızdaki işbirlikçilerdi. Bugün eğer onlarla aynı topraklarda yaşayacaksak, bir savaşçı olarak benim itirazım var. Bize ihanet eden herkesin burnu ya da kulağı kesilecek ki bizden sonraki nesil de ihanetçileri tanıyacak ve bir daha güvenmemeleri gerektiğini bilecek.”
O gün işte bizi orada bırakıp gidenler, vaktinde burnu kesilmediği için tanımadığımız insanlardı. Asla affetmeyeceğiz. Vicdan insanın tanrısıdır. Onları öldürecek olan şey ise yine kendi tanrılarıdır, vicdanlarıdır. Bizi kurtaracak olan şey ise tutsakken duyduğumuz ve bize umut olan bir elin parmağını geçmeyecek sayıda bütün imkânlar ile Şengal’i savunan Halk Savunma Birlikleri’dir. Her ikisini de ne tarih unutur ne de bizler.
Güney’de esir Êzidîler var
Eğer tarihe bakılırsa fermana ve fermandan sonraki KDP tavrının kendilerine yabancı olmadığını söyleyen ve güvenlik gerekçesiyle ismini vermek istemeyen kaynağım, “Güney Kürdistan’daki kamplarda yaşayan Êzidîlerin 6 yıldır hangi yaşam şartları altında yaşadıklarını tahmin edebiliriz. Yani açık bir cezaevi gibi” diyor. Güney Kürdistan’da birçok Êzidî kadının esir tutulduğu ve bazı IŞİD üyelerinin tutulduğu bilgisini bizimle paylaşan kaynağım, “Bazı kadınların KDP’nin elinde olduğunu hatta Hewlêr’de, Duhok’ta soykırım gerçekleştiren DAİŞ çetelerini de oraya yerleştirdiğini ve KDP tarafından şu anda koruma altına alındığı bilgilerini aldık. Net somuttur. Kamplardan bazı telefonlarla aldık. KDP’nin onları baskı altında tuttuğunu, Şengal’e dönmek istedikleri fakat KDP’nin engellediğini söylediler” diye vurguluyor.
Kardeşler…
Bir diğer örnek ise IŞİD’den kurtulan Hadiya Khudeda Hussein ve ailesi. Hadiya, anne ve babasıyla birlikte 5 kardeşi, eşi ve çocuğu IŞİD tarafından kaçırılır. Yıllarca IŞİD’in elinde esir kalan Hadiya, kurtulmayı başarır. Yıllar sonra kaçırılan küçük kardeşleri Amira ve Amir’in izini Til Afer’den Kırşehir’e kadar sürdü. Yaklaşık 3 yıl süren mücadelesi sonunda Hadiya, kardeşlerine kavuşur ama Kürtçe konuşan Amira ve Amir, şimdi sadece Türkçe biliyor, Hadiya ise Türkçe bilmiyordu! Bu da soykırımın örneklerinden biriydi.
Yarın: Av. Reyhan Yalçındağ’ın anlatımıyla Êzidî kadın ve çocuklar*
Dosyanın ilk bölümü için: